Ocak ayının en önemli olayı Charlie Herbo saldırısıydı kuşkusuz, peki geçtiğimiz Aralık ayının? Birbirleriyle bağlantılı birçok olayın arasından Rusya’nın yaşadığı «ruble krizi” dünya ekonomik sisteminin geleceği için önemliydi, ayrıca kredi derecelendirme kuruluşu S&P’nin Ocak ayının sonunda Rusya’nın kredi notunu yatırım yapılamaz seviyesine düşürmesi, diğer iki Batı merkezli kredi kuruluşunun da kredi notlarının yatırım yapılamaz seviyeden bir derece üstte olduğu hatırlanacak olursa Rusya’nın «ekonomik savaşının” 2015’te de devam edeceğini gösteriyor.
16 Aralık’ta bir dolar 80 ruble, 1 euro ise neredeyse 100 rubleydi. Rusların, altı aylık süreçte rublenin yüzde 70 oranında değer kaybına uğramasıyla sonuçlanan 1998 krizinin bir kez daha başa geleceği korkusuyla ellerindeki rubleyi bir an evvel elden çıkartmak için sokağa dökülmeleri de düşünüldüğünde yaşanılan krizin esas sebebinin psikolojik etkiler olduğunu savunan Rusya başbakanının haksız olduğu söylenemez ama kriz, psikolojik etkiler sonucu verilebilecek zararın ötesinde bir zararı Rusya’ya vermiş gibi görünüyordu: Rus halkının elindeki ruble bir gecede yüzde yirmi eridi, Raiffeisenbank Russia’nın çevrimiçi bankacılık sistemi hesaplardaki paranın cinsini değiştirme işlemlerine dayanamayarak çöktü, Apple, 2014 yılındaki gerçekleştirdiği 30 milyar dolarlık karını azaltmamak için Rusya dükkânını geçici olarak kapattı ve Rus yetkililer başbakan Medmenev liderliğinde toplanıp rublenin bu büyük değer kaybını durdurmak için toplandılar.
16 Aralık’taki rublenin bu değer kaybının üç esas nedeni olduğu söylenebilir. İlki, Rusya’nın dünyanın geçirdiği bu dönüşüm sürecinde ekonomisinin içinde olduğu yapısal çelişki, devletçi ama kapitalist, Batı sistemine özellikle dış politika konularında karşı bir tutum izliyor ama piyasalara şirketleri üzerinden uyumlu. Bu ana sebep nedeniyle Batı Rusya’ya ekonomik yaptırım kartını bu kadar etkin (bir bumerang etkisinin olduğu ve olacağı kesin olsa da) kullanabildi. Bu ilk sebebin alt basamakları olan iki sebep ise ABD ve Arap müttefiklerinin ham petrolün varil fiyatını Rusya ve İran’ı hizaya getirmek için düşürebildikleri kadar düşürmeleri -16 Aralık’ta ham petrolün varil fiyatı 55 dolara kadar düşmüştü- ve Rusya’nın özellikle Ukrayna politikası gerekçesiyle ABD ve AB ülkelerinin Rus devletine ve şirketlerine uyguladığı yaptırımlar. Bu yaptırımlar yüzünden Rus şirketleri batılı büyük bankalardan kredi almaktan men edildiler ve özellikle dolar bulmakta çok büyük sıkıntı çektiler, Rus ihracatçılarının Türk şirketlerine yaptıkları ödemeleri dolar değil ruble olarak yapma teklifinin de sebebi buydu. Son iki nedene bakalım.
Rusya 2014’ün son günlerine ham petrolün varil fiyatını 100 dolar olacağını varsayarak ve devlet bütçesi denkliğini de bu varsayıma göre oluşturarak girmişti. Devletin vergi gelirlerinin yarısının petrol ve gaz satışından geldiği düşünülürse ABD’nin ham petrol varil fiyatını düşük tutma politikasının Rusya’ya ne derece zarar verdiği daha kolay anlaşılacaktır. İki bilgi: ABD’nin 2012 Kasım petrol ihracatı iki milyon varil, 2013 Kasım petrol ihracatı yedi buçuk milyon varil, 2014 Kasım petrol ihracatı ise on beş milyon varildi. İran cumhurbaşkanı ise petrol fiyatlarındaki bu düşüklüğün sorumlularının bedelini ödeyecekleri konusunda uyarıyordu.
Rusya bütçe politikasını ham petrol varil fiyatının 80 dolar olacağı varsayımına çekerek düzeltti. Bir varil, hala 80 dolar olmaktan çok uzak, 50 dolar seviyelerinde geziyor ama Rusya’nın kısa bir sürede böyle önemli bir gelir kalemini beşte bir oranında düşürerek bir bütçe oluşturma gücünü göstermesi açısından önemli. Yeni bir dünyayı kuracak devletler ve milletler, bu mücadelenin çetin geçeceğini petrol üzerinden bir kez daha anlıyorlar. ABD’nin yaptığı hamlelerin kesin sonuç getirdiği bir dönemden artık çıkıldığı düşünüldüğünde petrol fiyatlarındaki bu baskının da Rusya, İran, Venezüella gibi sahip oldukları doğal kaynakların gelirlerin kendileri için vazgeçilmez olduğu bir ekonomik yapıdan kurtulma yolunda hayırlı bir musibet olarak değerlendirilemez mi?
Ve yaptırımlar! Avrupa Birliği, Rusya’nın Ukrayna sorununa karşı geliştirdiği politikalara karşı AB üyesi ülkelerin şirketlerine Rus devlet bankalarına ve Rus şirketlerine tahvil, bono vb. finans araçlarının alım ve satımını; Rus devlet bankalarına kredi sağlamayı; hazırladıkları listenin içinde yer alan askeri ekipmanların Rusya’ya ithalat ve ihracatını yasaklamış, Rusya’nın elinde bulunan ve gaz ihracatına izin veren belgelerin reddedilmesi kararını vermişti.
Yaptırımlar sözkonusu olduğunda sadece Batı basınından değil, IMF’den de bu yaptırımlardan Rusya kadar AB üyesi ülkelerinin de olumsuz bir şekilde etkileneceği uyarı gelmişti, hatta bu yaptırımların AB’nin değil ABD’nin işine yarayacağı, ABD’nin Rusya’yı çaresiz bir durumda bırakmak için AB’yi kullandığı yorumları yapıldı. Bunların doğruluğu Rusya’yla yoğun bir ticaret yürüten AB merkezli şirketlerinden gelen haberlerle de doğrulandı: Rusya’da iş yapan her üç Alman şirketinden birinin işçi çıkarmak ya da yatırımlarını durdurmak zorunda kalacaklarını tahmininde bulunuluyordu.
Tüm bunlar, bu ticaret yasaklarından en ağır zararı gören ülkenin Rusya olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Böylece, ekonomisinin (elbette Türkiye kadar değil) yapısal kırılganlığı, petrol fiyatlarındaki düşüşle, yaptırımların yabancı para bulmadaki engellemeleriyle birleşti ve Rusya Merkez Bankası’nın faizleri bir gecede yüzde 17’ye çıkartmasına kadar gelen sürecin önü açılmış oldu. Rus Merkez Bankası’nın bu kararının Putin tarafından yeteri kadar çabuk davranılmadığı eleştirisiyle beraber olumlu karşılandığını gördük.
Ruble krizi Rusya’yı belki güçlendirmeyecek, ama kesinlikle öldürmeyecek de. Batı artık bir «harekat”la, bir işgalle, ekonomik yaptırımlarla, borsa oyunlarıyla baskıcı, otoriter, haydut vb. devlet olarak gördüğü devletlere karşı kesin ve sonuç alıcı darbeler indirmekten çok uzak. Petrol fiyatlarındaki sıradışı düşüklüğün uzun zamandır devam ettiği düşünülürse, yine uzun zamandır planlanan Avrasya devletlerini kendi para birimleriyle sınama fikrinin de bertaraf edilme aşamasına geldiği görülüyor: Rusya Merkez Bankası, faizleri 28 Ocak’ta yüzde 17’den yüzde 15’e indirme kararı aldı, 16 Aralık krizinin 1998 krizine dönüşmeyeceği belli oldu (sadece Rusya Merkez Bankası’nın elinde bulunan döviz miktarına bakarak bile bu iki krizin birbirinden çok farklı olduğunu düşünenler haklı çıktılar), S&P’nin kredi notlarını düşürmelerine Ruslar, Çin’le birlikte bağımsız bir kredi derecelendirme kuruluşu kurma sürecini hızlandıracakları bilgisiyle yanıt verdiler. Ocak ayının son günlerinde de Rusya’dan Sovyetler Birliği’nin yaptığı gibi, 1 rubleyi 65 dolara sabitleme önerileri yükseliyor. Bu öneri, öneri sahibinin Rusya genelinde yüzde onluk bir oy oranına sahip bir partinin, Liberal Demokrat Parti genel başkanı Vladimir Zhirinovsky olduğu için, Sovyetler ’in Rusya’nın her önemli meselesinde kendini tekrar tekrar hatırlattığı için ve Zhirinovsky’nin önerisini şu sözlerle gerekçelendirdiği için önemli: «Üçüncü Dünya Savaşı sürüyor.”
KAYNAKLAR:
http://www.eia.gov/dnav/pet/hist/LeafHandler.ashx?n=PET&s=MCREXUS1&f=M
http://europa.eu/newsroom/highlights/special-coverage/eu_sanctions/index_en.htm