Tırnak içindeki cümleler,National Geographic/Türkiye’nin Ağustos,2014’den alındı.İsterseniz biraz okumaya çalışalım.
« Iowa´nın Mitchell ilçesinde gri-sarı bir sabah. Christina Dreier, oğlu Keagan´ı kahvaltı etmeden okula gönderiyor…(Keagan) Anaokulunda sunulan yemeği yemeyi reddediyor. Mutfaktaki erzağı tükenmeye yüz tutan Dreier ona -kendi iyiliği adına- sert davranmaya karar vermiş. Keagan´ı okula aç gönderirse, belki de hiçbir ücret ödemeyeceği bu kahvaltıyı edeceğini, böylece evde öğle yemeği için daha fazla erzak olacağını düşünüyor.
Dreier uyguladığı bu stratejinin geri tepebileceğini biliyor. Nitekim öyle de oluyor. Keagan okulda kahvaltı etmiyor. Ve öğlen o kadar acıkıyor ki, Keagan´ı ve kız kardeşini doyurma telaşındaki Dreier buzdolabında arta kalan ne var ne yok hepsini birbirine karıştırıyor. Son yedi parça tavuk köftesini eski püskü bir fırın tepsisine boşaltıyor; patates köftesinin son parçalarını ve buzdolabındaki bir çift sosisi de ekleyip hepsini birden fırına atıyor. Bir önceki hafta gıda bankasından aldığı yiyeceklerin hemen hepsi tükenmiş. Kendi öğle yemeği de çocukların tabaklarında kalan patates artıkları olacak. ‘Ancak yeterli yiyecek varsa öğle yemeği yiyorum,’ diyor. ‘Çocuklar daha önemli. Önce onların doyması gerekiyor.’ Dreier´ın günleri çocuklarını doyuramama korkusu içinde geçiyor. Kocası Jim´le birlikte ödenecek faturalar arasında önceliğe göre seçim yapıyorlar -duruma göre kira yerine telefonu ödüyorlar, benzin parasını yakıt faturasını ödemek için kullanıyorlar. Böylece gıda bankası tarafından kendilerine verilmeyen ya da Ek Beslenme Yardımı Programı´dan (SNAP) aldıkları yiyecek kuponlarıyla karşılayamadıkları şeyler için para ayırmaya çalışıyorlar. Amerika Birleşik Devletleri’nde de Kongre´nin geçtiğimiz sonbahar SNAP´te yaptığı 5 milyar dolarlık kesinti nedeniyle, aldıkları yardım parası ayda 205 dolardan 172 dolara düşmüş.”
Bu alıntıdan sonra tespitlerimizi yapalım:
– Amerika Birleşik Devletleri’nde 2012 yılında açlık çeken insanların sayısı 48 milyon. Bu sayı 1960 yılına göre 5 kat artış göstermiş. Ülkede her altı kişiden biri, yılda en az bir kez yiyeceksiz kaldığını bildiriyor.
– Ek Beslenme Yardımı Programı kapsamında 2013 yılında 75 milyar yardım yapılmış. Öğün başına 1.5 dolar para düşüyor.
– 11 eyalette 5 yaşın altındaki çocukların yüzde 20’inden fazlası aç kalma tehlikesi ile karşı karşıya. 18 yaşın altındaki 16.5 milyon çocuk ise vücut ve beyin gelişmesi açısından yetersiz besleniyor.
– Zengin ve yoksul arasındaki uçurum giderek büyüyor. Uçurum insanları, Jack London’un «Demir Ökçesi” romanını aratmayacak düzeyde.
– Gıda yardımı alan kişilerin çoğu şişman. Çünkü insanlar kaliteli besin yerine enerjisi yüksek ve ucuz besinler tüketmek zorunda kalmakta. Nitelikli besinlerin fiyatı 1980 yılına göre yüzde 24 oranında artarken, sağlıksız yiyeceklerin fiyatları yüzde 27 düşmüş. Açlık ve şişmanlık manzaranın iki farklı yüzü. Üstelik şişmanlık arttıkça sağlık harcamaları da artıyor.
– Kent içindeki evlerin fiyatları artmış ve çalışan yoksullar dış mahallere itilmiş.
– Tarımsal üretimde yapılan desteklerin çoğu, genelde büyük tarım şirketleri ve (onların denetimindeki)kooperatifler tarafından üretilen birkaç temel ürüne(mısır ve soya gibi) aktarılıyor. Küçük ve orta ölçekli işletmeler giderek yoksullaşıyor ve tasfiye ediliyor. Yine John Steinbeck´in yazdığı «Gazap Üzümleri”’nden bir anımsatma yapalım.
– Kısaca,uygulanan ekonomi politikalar yoksulluk ve açlık yaratıyor. Çalışan milyonlarca Amerikalı bir sonraki öğünde yiyecek bir şey bulup bulamayacağını bilmiyor.
Bu yazıyı, Türkiye’de de yeni-liberal ekonomiye karşı seçenek bulmak istemeyen, bulamayan, ya da liberalizmin acımasızlığın kabul etse bile başka seçenek yok diyen yaklaşımlara, televoleci iktisatçılara ve politikacılara ithaf etmek istiyorum.