Aynı safta olması gerekenler de başarıyla(!) biri birine girip, asıl mücadele edilmesi gerekeni göz ardı edebiliyor. Cumhuriyetçi kanatta Cumhurbaşkanlığı çatı adayı ile başlayan yarılma ve ayrışmaya bu kez emniyetteki cemaatçi yapılanmaya yönelik operasyona ilişkin çelişmeler eklendi.
Niye yalan söyleyeyim? Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi günün birinde her hangi bir konuda «Yetmez ama evet” diyebileceğimi.
Geçtiğimiz yılın sonunda Türkiye’yi sarsan günler yaşanmıştı. İş ve güç birliğini sonlandıran iktidar ortakları bu kez biri birlerini saf dışı bırakma yarışına girmişlerdi. Cemaatin erken davranmasıyla yaşanan sıcak çatışma günlerinde etkili bir ses Balyoz ve Ergenekon davalarında cemaat kaynaklı kumpastan söz etmişti. Hiç kuşkusuz bu gibi davalarda kumpastan ilk kez söz edilmiyordu. Ama, davanın savcısı konumunda olanların ağzından çıkan bu sözler «Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner” özdeyişini anımsatması bakımından önemliydi.
Yolsuzluk ve hırsızlık savlarıyla köşeye sıkışan iktidarın bağlaşık arama manevrasıydı belki de bu «U” dönüşüne eşdeğer sözler. Ama, yine de önemliydi.
Şimdilerde aralarına kara kedi giren ve çatışmaya başlayan cemaat ile RTE’nin Türkiye’de yaşanan pek çok haksızlığın altına birlikte imza attıkları su götürmez bir gerçektir.
17 Aralık’ta patlayan yolsuzluk ve rüşvet dalgası sırasında pek çoğumuz bunun bir iktidar mücadelesi olduğunu saptamıştık. Buna karşılık, hangimiz bu yolsuzlukların üzerine gidilmese de olur demiştik? Aklı başında hiç birimiz böyle bir şeyi usundan bile geçirmemiş olmalıdır.
Geçtiğimiz günlerde Ergenekon ve Balyoz davaları sürecinde yaşama geçirdikleri tertiple suçlanan emniyet görevlilerine yönelik bir operasyon başlatıldı. Bu gibi bir durumu bile ayrışma fırsatı olarak görenlere sormanın tam sırasıdır!
Neden böyle bir operasyon konusunda anlaşmazlığa düşebiliyoruz? Elbette, Türkiye’de yargının da, cemaatçi polislere operasyon yapan polislerin de durumu ortadadır. Ancak, bugünlerde soruşturulmakta olan (belki de kovuşturulacak olan) cemaatçi polislerin kurduğu kumpas sonucu aylarını ve yıllarını hapishanelerde geçiren, sağlıkları bozulan ve hatta yaşamlarını yitiren insanların varlığını unutmamak gerekir.
Şimdilik özgürlüklerine kavuşmuş olan her kesimden yurtseverin önemli bölümünün hâlâ hükümlü, geri kalanının da hükümlerinin kesinleşmesi olasılığıyla baş başa oldukları gerçeğini göz ardı etmemek gerekir.
Son operasyonla birlikte ortaya çıkması kaçınılmaz kimi kanıtlar ve gerçeklerin bu insanların suçsuzluğunu yüksek yargı nezdinde de sağlama olasılığı yabana atılacak gibi olmasa gerektir. Hiç olmazsa bu nedenle sürecin titizlikle izlenmesi gereği ortadadır.
İşin bu yanını göz ardı etmeyen bir vatandaş olarak bugüne değin her hangi bir konuda böyle söylemeyi düşünmemiş olmama karşın «Yetmez ama Evet!” diyorum kumpasçılara yönelen bu süreçle ilgili olarak.
Yazının sonunda bir kez daha haykırma gereği duyuyorum!
Sizin hiç ay ya da yıl değil bir gününüz çalındı mı?
Sizin haksızlığa uğradığınız için sağlığınız bozuldu mu?
Bir yakınınız haksız suçlamaların etkisiyle yaşamını yitirdi mi?
Bu konuda söz haksızlığa uğrayanlarda ve onların yakın çevresindedir diye düşünüyorum!
Bir de onlara sorulmalı!
Kumpasçıların peşine düşülmesini desteklemek RTE’ye arka çıkmak demek değildir!
Sapla samanı karıştırmayalım!