Geçen Ocak ayında yitirdiğimiz arkadaşımız, orman mühendisi, çevre hareketinin öncülerinden Yusuf Savaş Emek Ütopyalar Buluşmasında anıldı. 20 yıldır süren ve birkaç arayıştan sonra Karaburun’u kendine mekan tutan Ütopyacılar, bu yılki buluşmayı Savaş Emek’e adamıştı. Çok-yönlü, girişken, çalışkan Savaş Emek’in geride bıraktıkları arasında tartışmaya değer çok şey vardı. Ütopyacılar ve Savaş’ın dostları 3-5 Temmuzda Savaş’ı anmak üzere Karaburun’da biraraya geldik.
Anmak mı yermek mi?
Savas Emek’i anmak için biraraya gelmek , kadirbilirliğin ötesinde iyi bir fikirdi; eğitici de olabilirdi.
Ütopyalar içi doldurulması olası kavramlar değil midir?
Sevaplarını ve hatalarını bildiğimce kavradığımca anlattım
Ne var ki toplantıda başka bir rüzgar esiyordu. Nasıl anlatsam? Kısacası, Lay lay lom havası hakimdi; içki muhabbetleri, kişisel anekdotlar öne çıkıyor/ çıkartılıyordu. Konuşmamın sonunda müdahale geldi.
-Bunları burada konuşmayalım, ayrıca kendi aramızda konuşalım.
Dahası, müdahale, aynı görüşleri paylaştığım bir arkadaştan geldi.
Doğrusu şaşırdım.
-‘Bunlar’ın sınırı ne, neyi konuşacağız, neyi konuşmayacağız?
Soru geçiştirildi, ‘bunlar’ bahsi kapatıldı, Meydan bir kez daha lay lay loma kaldı. Bir belgeselci Savaş’ın yarı beline kadar çıplak görüntülerini taşıdı ekrana. Sıradan, özensiz görüntüler, anılar…Kimisi de anekdot anlatayım derken kendi propoagandasını yaptı, hoş olmadı.
Sonuçta Savaş’ı anma buluşması, «içki muhabbetine” döndü. Bu, biraz da Savaş’ın hatası değil miydi? Kendisi çanak tutmamış mıydı buna?
Yine de yazık oldu; toplantıda itiraf şeklinde belirtildiği gibi, anılan kişi, bütün iniş çıkışlara rağmen Partili olarak ölmeyi bilerek isteyerek seçmiş,örgütlü mücadeleyi tartışma konusu yapmamış bir solcu militandı.
Kimileri kaş yaparken göz çıkardı, anayım derken Savaş’i yerdi.
Yusuf Savaş Emek kimdir?
Tanıtımda, kendisi ile ilgili komünist, devrimci, çevreci. 68 li, ekolojist, anti-nükleer sıfatlarının uçuştuğu Savaş Emek Sol Hareketin yarım yüzyılının renkli simalarındandır. Arayış içindeki bir aydındı. Komünist tevkifatlarında tutuklanan terzi bir babanın evinde gözlerini açtı. Sol ‘u TİP’te vb. ararken kendini ‘Deniz Gezmiş ” bölüğünde buldu. Vatan sevgisini 68 eylemlerinde pekiştirdi. Orman Mühendisi olması, doğa ile içiçe geçişin zeminiydi.
Savaş Emek İzmir’deki ilk iki Aydınlıkçıdan ( biraz geniş tutup birkaç diyelim isterseniz) biriydi. Yarın öbürgün yazılacak bir parti tarihinde, İzmir başlığı altında yeri olacaktır.
Çevre, ekoloji, feminizm, sözlü tarih vb.
Savaş’ın çevre ekoloji hareketlerinin üzerine atlaması bu yıllara rastlar. O gündem, halkın değil uluslararası liberalizmin gündeyimdi. Devrimin gündemi daha doğrusu öncelikleri farkıydı. Herşey önce bir yana itilmek istenen devrim-sosyalizm ve örgüt fikrinin arkasında yığınak yaşmak gerekiyordu.
Savaş, savrularak başka yerlerde yığınak yaptı; kendince ikisini uzlaştırmaya çalıştı. Yanlış yaptı. Yeri gelince geri adım atmayı bildi.
Savaş Emek, girişken, becerikli, hayata bağlı bir arkadaştı. Başardıkları ve başarımadıkları ile, diğer bir deyişle sevapları ve hataları ile anılara gömüldü.
Onun devrimci mirasını unutmak/unutturmak topluma kötülük etmektir.
Kaş yaparken göz çıkarmak, anarken yermektir.
İlericiler-halkçılar nasıl anılmalı
Geleneksel kültürümüz «ölünün ardından kötü konuşmayı” hoş karşılamaz. Sonuç itibarıyla kul yeryüzünde bir sınavdan geçmiştir, hesabını öteki dünyada verecektir. Ben öyle düşünenlerden değilim. Her insan arkasında bir mezarın yanısıra, az-çok bir miras da bırakır.
Neden «ilerici-halkçı” ayrımı yapıyorum? Çünkü ilericilik-halkçılık toplumsal bir olaydır. Kişi toplum içinde ilerici-halkçı olur.
Her ölüm biraz erken ölümdür ama ilerici kişinin ölümü, toplumun birşeyleri yitirmesidir. O nedenle onun ölümü bir muhasebe ile içiçe geçer. Bu muhasebe kişinin toplumla ilişkisinin dökümüdür.
İlerici, halkçı bir kişilik, «ne güzel içerdi” muhabbeti ile anılmaz. Güzel içmek, içki sofrasında sözünü bilmek insanlık değerleridir ama bunu öne çıkarmak, yaşamın bütünlüğünü bir yana itmektir.
İlerici-halkçı bir dostun anılmasında hamaset yanlıştır; zılgıtlar, dövünmeler, göz yaşlarından ırmaklar ortaçağ gelenekleridir. Her gidenin ardından heykel de dikemeyiz.
Aramızdan ayrılan kişiyi bir bütünlük ve sorumluluk içinde anmalıyız.