1. Arap ulusçuluğunu doğuran tarihsel ortam
Arap ulusçuluğu da Türk ulusçuluğu gibi görece geç bir ulusçuluktur. Bu gecikmede kapitalist ilişkilerin geriliğinin yanı sıra, aile ve mezhep bağlılığı gibi birincil toplumsal bağların çok güçlü olması ile evrensel bir dinsel cemaat duygusunun varlığı etkili oldu.[1] Fransız araştırmacı E.Picard Türk ve Arap ulusçulukların arasındaki benzerliklere dikkat çekiyor:
«Arap ve Türk ulusçu akımlarının doğuşu görece birbirine benzer ve
birbiri ile rekabet eder biçime bürünür. Her ikisi de Osmanlı’yı
benimseme ve onunla özdeşleşme duygusunun yerini almaya çalıştılar [2]
İlk Arap ulusal düşüncesinin önde gelen isimlerinden Sati el-Hüsri eski bir Osmanlı bürokratı idi. İttihat-Terakki’ ye çok yakındı. [3] El- Hüsri Arap ulusçuluğunun yolunu açan düşünceleri Osmanlı Devletinin çöküşüne paralel olarak netleştirdi. Niyazi Berkes kitabında, Sati el Hüsri’nin Ziya Gökalp’le tartışmalarını uzun uzadıya anlatır.
I. Dünya Savaşı yıllarında yaygınlaşan Arap ulusçuluğu savaşın sonunda güç kazandı.
Arap dünyasının önde gelen iki ülkesi Irak ve Suriye I. Dünya Savaşı sonunda manda yönetimine sokuldular. Fransız varlığı Suriye’de, İngiliz varlığı Irak’da sert tepkiyle karşılaştı.[4]
Irak 1922’de özerk 1932’de bağımsız krallık oldu. Ancak kabilelerarası düşmanlıklar, azınlık sorunları, özellikle Kürt sorunu ile toprak reformu gibi siyasal ve ekonomik sorunlar ülke içinde gerginlikler yaratarak etkin bir siyasal otoritenin kurulmasını önledi. Yani, uluslaşma süreci görece cılız kaldı. 1925’de ülkede petrolün bulunması, Irak’ın jeo-stratejik önemini artırdı. Yarı-bağımlı siyasal yapı sürdü. Irak bağımsızlığını 1958 Devrimi ile kazandı.
Mısır’da I. Dünya Savaşı’nda sonra WAFT Partisi’ni kuran Saad Zaglul ve Nahas Paşalar İngiltere’den bağımsızlaşmak ve Sudan’la birlik kurulması için mücadele ettiler. Nasır 1952’de Hür Subaylar Hareketi ile iktidara geldi.
Dünya Savaşı’nın ardında 1920’de Emir Faysal’ı yenilgiye uğratan Fran- sa Suriye’yi 5 bölgeye ayırdı. Cemaatlere/bölgelere bölünme ulusal uyanışı zayıflattı. Ne var ki Fransız sömürge yönetimine karşı tepkiler yoğunlaşıyordu. Fransa 1936’da Suriye’ye bağımsızlık tanıdı. Araya savaş v.b. girdiği için, Suriye’nin tam bağımsızlığı 1946 tarihinde kesinleşebilidi.
2. Ulusçu Arap Hareketleri:
30’larda Arap dünyasındaki belli başlı ulusal hareketler Fas’taki İstiklal Partisi, Cezayir’deki Messali Hac’ın önderliğindeki Cezayir Halk Partisi, Tunus’daki Destur’cular, Libya’daki Ömer Muhtar hareketi idi.
Arap ulusalcı hareketinin yeni iki büyük odağı 30’lu yıllarda ortaya çıktı.
BAAS hepsi Paris’te Sorbonne’da okuyan bir gurup Suriye’li aydın tarafından öteki odak Milliyetçi Arap Hareketi MAH ( Hareketü’l Kavmiyeti’l Arabiyye) ise Amerikan Beyrut Üniversitesinde okuyan gençler tarafından kuruldu.[5]
Tam adı Arap Sosyalist BAAS Partisi ( Hizb el Ba’s el-Arabi el-İştirak)
olan, kısaca BAAS diye bilinen siyasal kuruluş 1940’ların ateş ve barut kokan yıllarında doğdu. Arapça’da Diriliş (dikkat, Yeniden Doğuş yani ‘Rönesans’ değil) anlamına gelen adı, Partinin zaman içinde bir başka parti ile birleşmesi üzerine Sosyalist BAAS Partisi’ne dönüştü. Özellikle Irak ve Suriye’de olmak üzere Ortadoğu’daki Arap toplulukları içinde etkili olan ve birçok Ortadoğu ül- kesinde kolları bulunan BAAS başından beri laik görüşleri savunan, Arap ulu- salcılığını esas alan, sosyalizmi (genel olarak sosyalizm, daha çok halkçılık ideolojisi olarak nitelenebilir) Parti’nin programına geçirdi:
– Birlik (Arapların birliği )
– Özgürlük (sömürge boyunduruğundan kurtuluş)
– Sosyalizm (halkçılık, karma bir ulusal ekonomi) idi.
BAAS liderliğinin çabası baştan beri,
a) Yabancı hakimiyetine karşı Arap ruhi şekillenmesini ortaya çıkarmak,
b) Arap dünyası üzerindeki dış etkileri söküp atmak için bölgede halkın or-
tak kültürel mirasını canlandırmak oldu.
BAAS Partisi’nin kurucuları farklı dinlerden ve inançlardan gelen iyi yetişmiş, Batı düşüncesine hakim orta-sınıf kökenli aydınlardı. Zeki el Arsuz ve Salah el-Bitar Sünni Müslüman, Michel Eflak Rum-Ortodoks kökenliydi. ı. Üçünün de ortak yanları Fransız Devrimi’nden, Sosyalizmden ve Mustafa Kemal’ den etkilenmiş olmalarıdır.
BAAS Partisi 1943’de o sıralarda şeklen Fransa’ya bağlı bulunan Suriye’ de kuruldu. Suriye’nin bağımsızlığını kazanmasından sonra partinin genel sekre- terliğine getirilen Michel Eflak 1947’de toplanan ilk kongrede Parti Başkanlığına seçildi. Nüfusun büyük çoğunluğunu müslümanların oluşturduğu bir ülkede Hıristiyan Eflak’ın başkan seçilmesi kuşkusuz dikkat çekicidir.
Laik duyarlığa önem veren Parti, anayasa tartışmalarında Parlamento’da
sandalyelerin inançlara göre dağıtılmasına karşı çıkıyor, İslam’ı Arapçılığı oluşturan temel öğelerden biri olarak kabul ediyordu. Eflak’a göre «İslamiyet bir din olmaktan çok Muhammmed zamanındaki Arap milli ruhunun bir ifadesidir. Bugünkü Arap milliyetçiliğinin temeli de İslamlıktır” [6] Bu ise, Arap ulusçuluğunun zaafını oluşturdu . İslamcılar bu delikten girerek toplumsal yaşamdaki etkinliklerini sürdürmeye çalıştılar.
Michel Eflak- Salah el Bitar’ın ulusçulukla senteze soktuğu sosyalizmin, özel girişimcilikten farklı, toplumcu bir yöneliş olduğu açıktır.
«Benden sosyalizmin tanımını vermem istenirse, onun Marks ve Lenin’
in çalışmalarında bulunmadığını söyleyebilirim. Ben diyorum ki sosyalizm hayatın dinidir ve ölüme karşı onun bir zaferinin. Herkese iş vererek ve herkesin yeteneklerini ortaya çıkarmasına yardım ederek hayat için hayatın tamahkarlığını alıkoyuyor. [7]
Irak BAAS Partisi
1956’da Partiye üye olan Saddam Hüseyin 1966’da parti sekreteri seçildi. 1968’de Saddam darbesi gerçekleşti. Saddam’la General Hasan El Bekr iktidara geldi. İkisi elele verdiler ve BAAS’ı adım adım iktidara taşıdılar.
Irak BAAS Partisi 1972’de Irak Petroleum Company’nin millileştirilmesi çalışmalarını başlatarak hem ekonomik güç hem de saygınlık kazandı. Saddam 1979’da Cumhurbaşkanı oldu. Devrim Konseyi’nin başına getirildi. «Millileştirilen Irak Petrolleri” nin gelirlerine dayanarak geniş çaplı bir kalkınma hamlesi başlattı.
Sonuç
1) BAAS’ın değeri yokluğunda daha iyi anlaşıldı. ABD Irak’ı bölerek
BAAS’ı yoketmeye çalıştı. Toplumsal yapıda varolan dinsel, mezhepsel, etnik bölünmüşlüğü daha da körükledi. Sonuç, bir milyonu aşkın can kaybıdır.
2) Arap ulusçuluğunu yaptıkları/yapamadıklarıyla, doğruları/ yanlışlarıyla
bir bütün olarak değerlendirmek gerekir.
3) 1970’li yıllarda Arap ulusçuluğlunun görece güç yitirmesinin, İslamcı
hareketlerin güçlenmesinin nedeni emperyalizmdir. Batı dünyası Nasırcılığa ve BAAS iktidarına karşı önce kralcı rejimleri sonra İslamcıları destekledi. 1929’da Mısır’da kurulan Müslüman Kardeşler’in öteki Arap ülkelerine buradan yayılması anlamlıdır. Şeriatçı hareketler, Fransız sosyal bilimci Gilles Kepel’in de işaret ettiği gibi, yani İslamcılık 70’li ve 80’li yıllarda sıçrama yaparak yayıldı; diğer bir deyişle ulusçuluğu tehdit eder hale bu yıllarda ulaştı.[8]
4) BAAS’ın laikliğin anayasa hükmü yapılması konusundaki çekingenliği sonuçta emperyalizme yaradı.
Yarım kalan devrimler güdük kalır. BAAS’çılar şimdilerde yarım kalan devrimlerini tamamlamak için mücadele veriyor.
[1] Oral Sander, Siyasal Tarih , s. 73
[2] Elisabeth Picard, Gökalp-Georgeon (ed),Kemalizm ve İslam Dünyası, s. 58
[3] Niyazi Berkes, Arap Dünyasında İslamcılık, Sosyalizm, Milliyetçilik,
s. 74 Ayrıca E.Picard, Kemalizm ve İslam … s.. 60,
[4] . O. Sander, a.g.e., s. 73
[5] Bessam Tibi, Arap Milliyetçiliği,s. 289
[6] N. Berkes, Arap ….., s. 42
[7] Michel Eflak,Fi Sabil al-Baa’th, Beyrut, 1963, aktaran B. Tibi, Arap…, s. 290
[8] Gilles Kepel, Cihat, s. 14