Tarihsel çalışmalarda en yanlış metot, geçmiş olayları o günün değil, bugünün ölçü ve koşullarıyla değerlendirmek ve yorumlamaktır. Terslikle hem bilimsel çalışmaları amacından saptırmak hem de güncel politika tartışma ve polemiklerini böyle bir yörüngeye oturtmak için yapılan hınzırca bir kurmacadır. Dünkü olaylar derhal güncelleştirilir ve bugün gerçekleşmiş gibi siyaset malzemesi olarak piyasaya sürülür. Yakın bir süre sonra başlatılacak 27 Mayıs karşıtı kampanyaya hazır olun!
“1950’de çok partili yaşama girdik. 27 yıl ülkeyi tek başına yöneten Cumhuriyet Halk Partisi kendi iradesiyle özgür seçimler yoluyla muhalefete geçti ve iktidara Demokrat Parti geldi. Keşke bunun değerini bilse, Türkiye’ye çağdaş demokrasiyi getirecek atılımlar yapsa ve gerçekleştirseydi. Muhalefette verdiği, seçimlerde nispi sistem, işçilere grev hakkı, basına özgürlük sözlerini gerçekleştirseydi…Tam tersine seçimle geldiği iktidardan bir daha gitmemek için hukuk dışı uygulamalara tevessül etmese ve bir askeri müdahaleye yol açmasaydı… Genç demokrasimizi pekiştirecek yerde askeri müdahaleye yol açmasaydı…”
Demek başkadır!
“1950’de Demokrat Parti iktidara geldi. Türkiye’ye özgürlük geldi. Ama milli irade düşmanı muhalefet ona rahat vermedi. İhtilal teşvikçiliği yaptı ve 27 Mayıs 1960’da darbe oldu.”
Demek başkadır!
O günün demokrasisinde “milli irade” ölçüsü neydi?
Bir de ona bakalım. Seçimler “çoğunluk sistemi”ne göre yapılıyordu.
Genç kuşaklar için açıklama yapalım. Çoğunluk sistemi nedir?
Bugün İzmir’de 48 milletvekili mi çıkıyor… Seçimlere giren partilerden hangisi bir tek fazla oy alırsa 48 milletvekili onundur!
Yani diğer partilerin aldıkları oylar çöpe atılacaktır. Bunun da adı milli iradedir!
27 Mayıs 1960’tan önce yapılan 1957 genel seçim sonuçlarına bir göz atalım:
Demokrat Parti %47,26 oy almış ve 600 kişiden oluşan TBMM’ne tam 419 milletvekili sokmuştur. Yani %47,26 oy Meclise %69,6 oranında yansımıştır!
CHP %40,5 oy almasına karşın sadece 173 milletvekili çıkarmış meclise %28,7 oranında girebilmiştir. Diğer muhalefet partileri, Cumhuriyetçi Millet Partisi ile Hürriyet Partisi’nin durumları da buna benzemektedir. Tecelli eden milli irade, fuarlarda zayıfı şişman, kısayı uzun gösteren kahkaha aynalarına benzemektedir! Seçmenlerin yarısından fazlası muhalefete oy kullanmış ama Demokrat Parti Meclise orantısız bir güçle girmiştir.
Gerçek gücünün ne olduğunu bilen ama bunu ifade edemeyen Demokrat Parti, seçimlerden ders çıkarma yerine ceberrut bir icraat sergiledi. Hukuku rafa, özgürlükleri havaya kaldırdı. Demokrat Parti liderlerinden birinin 1957 seçimleri için söylediği “Allah o gece gibi bir geceyi bir daha göstermesin” sözü gerçek niyeti ve uygulamaları çok açık sergilemektedir.
Tarih aynasını 27 Mayıs 1960’a yaklaştıralım.18 Nisan 1960 günü Demokrat Parti Milletvekilleri CHP hakkında“yıkıcı, gayrimeşru ve kanun dışı” faaliyette bulunduğu gerekçesiyle “Meclis Araştırma Önergesi”vermişlerdir. Kürsüye çıkan İsmet İnönü tarihe geçen ve bugün de polemik aracı yapılan ünlü konuşmasını yapar:
“Biz ihtilalden gelmiş bir nesiliz. Meşrutiyet ihtilalinden demokratik rejime geçinceye kadar çok gayret sarf ettik ve çok zahmet çektik. Çok güç bir devir bu, ama sabırla muvaffak olduk…Bunun milletimizin tarihine daima örnek olabilecek bir misal olarak, cesaret verici bir misal olarak geçmesini istedik.
Şimdi biz tekrar ihtilal usulünü takip edecek ve ihtilal yoluyla iktidara geleceğiz de ne olacak? En büyük derecede azami derecede muvaffak olsak 1938’de, 1940’da, 1945’de vardığımız vaziyete varacağız. Bu vaziyetten biz memnun değildik ki, bu vaziyeti, bu ihtilal rejimini biz demokratik bir rejim haline dönüştürmek için çok çile çektik. Bizim böyle bir harekete tevessül etmemizde mana yoktur…
Şimdi ihtilal, iktidarı bir defa eline geçirmiş olanlar tarafından yapılıyor… Seçimle iktidara geliyor, devletin vasıtalarına el koyuyor, seçimle gitmek ihtimali ufukta görüldü mü, ben buradan gitmem telaşına düşüyor. Ne oldu, telaşınız ne?… Eğer bir idare insan haklarını tanımaz, baskı rejimi kurarsa, o memlekette ayaklanma olur… Şimdi mevzu bahis olan mesele bu… Beni dinleyin, biz böyle bir ihtilal içinde bulunamayız. Böyle bir ihtilal dışımızda, bizimle münasebette olmayanlar tarafından yapılacaktır… Bu yolda devam ederseniz sizi ben de kurtaramam.”
27 Nisan 1960 günü TBMM içinde 15 üyeden oluşan “Tahkikat Komisyonu”na ek yetkiler veren kanun görüşülmeye başlandı. Komisyon:
*Savcıların, sivil ve asker yargıçların bütün yetkilerine sahip olacaktı.
*Gazeteleri toplatabilecek, basım evleri ile birlikte kapatabilecekti.
*Her türlü evrak, belge ve eşyaya el koyabilecekti.
*Komisyon kararlarına karşı gelenler bir yıldan üç yıla kadar hapisle cezalandırılacaklar, bu kararların icra ve infazında ihmali görülenler altı aydan üç yıla kadar hapsedileceklerdi.
*Tahkikatla ilgili olayları açıklayanlar altı aydan bir yıla kadar hapisle cezalandırılacaklardı.
*Komisyon kararlarına kimse itiraz edemeyecekti.
Aynı gün yayınlanan Cumhuriyet Gazetesinin başyazısında Nadir Nadi:
“Bugün Büyük Millet Meclisi’nde görüşülecek kanun teklifi kabul edildiği takdirde, artık Türkiye’de bir hürriyet rejiminin göstermelik kabilinden olsun yürürlükte bulunduğunu, ne içerde ne dışarda kimseye kabul ettiremeyeceğiz.
Hukukun olmadığı yerde jungle (orman) rejimi hüküm sürer. Haklı haksızı değil, kuvvetli zayıfı yener. Böyle bir anlayış ise insan tabiatına aykırıdır; uzun zaman payidar olamaz.” diyordu.
Görüşmelerde İsmet İnönü söz aldı. Bu 1957-60 döneminin son konuşması olacaktı:
“…. Bu baskı rejimine, bu tedbirlere teşebbüs eden baskı tertipçileri zannediyorlar ki Türk Milleti Kore Milleti kadar haysiyetli değildir. … Artık sizi ben bile kurtaramam.”
İsmet İnönü’ye 12 oturum Meclisten çıkarılma cezası verildi.
İnönü istese bile Meclis’e giremezdi artık. Çünkü Meclis artık toplanamayacaktı!
Demokrat Parti rüzgar ekmişti… Fırtına biçiyordu! Çıkmaz yolda hızla ilerliyordu.
Dün olduğu gibi bugün de darbelere karşıyız. Ama 27 Mayıs’a yol açan, eski deyimle methaldar olan CHP değildir.
27 olmasa CHP tek başına iktidara yürüyecekti… Bugün serbest ve özgür bir rejim ihtimalini ortadan kaldıran Demokrat Partiyi, sütten çıkmış ak kaşık gibi milli irade ve özgürlük kahramanı ilan edenler ya tarihten habersiz cahiller topluluğudur…
Ya da!…