«O,bir yıldızdı. Ama parlaklığını görebilmek için, insanın biraz başını kaldırarak etrafına bakması gerekiyordu”
Mahmut Cuda
Hayatta herkes kendine göre bir çıkış arıyor. Öyle zamanların birinde şuandayım, yeni hayallerimin peşinde, çıkış yolumu bulmaya çalışıyorum. Elbette herkesin yolu farklı ama bir gerçek var ki o da ‘ mutluluk sadelikte ve doğada’. Farkındalık yolumuzun açık olması dileği ile…
Eski yılın son günlerini yaşadığımız şu günlerde , eskiye söylemler yapmanın yarına umutlanmanın doğru zamanlardan biri olduğunu düşünüyorum. Eski ve yeni yıllarda çok değişen bir şey yok. Temel taşlar her zaman olduğu gibi yine aynı yerlerinde durmaktalar. Önemli olan insan kalitesini yükseltmek . İyilik ya da kötülük kaliteyle icra edilirse işin seyri elbet değişir diyorum. Bazen bir bina aslında bir binadan daha fazlasıdır. «Duvarların dili olsa konuşsa « sözü bu yüzden vardır. Çünkü duvarlar ve binalar hiç birimizin bilmediği sırları saklarlar . Zaman zaman hayal ederim İstanbul’daki tüm eski binaların duvarlarının dile geldiğini. O duvarlardan dinlemek isterim en hakiki İstanbul hikayesini.
İstanbul’un en keşmekeş bölgelerinden birinde Pera’da tüm o karmaşanın , bina ve insan kalabalığının içinde yapayalnız kendini gösteren bir adresteyim şuan. O yıllara baş kaldırırcasına heybeti ile karşımda yıkılmadım ayaktayım der gibi bana bakıp, beni kendine davet etti. Galata Kulesindeyim… Karaköy’den İstiklal caddesine uzanan her sokağın sonunda hayalet gibi bir görünür bir kaybolurcasına adeta büyülüyor insanı. Ya da yaptığımız bir vapur yolculuğu sırasında onca çirkin beton yığının içinde inci bir yakut gibi ben buradayım diye göz kırpıyor. Biraz dertli, içlidir Galata Kulesi. Kim bilir Kız kulesine olan efsanevi karşılıksız aşkındandır diye düşünüyorum. Ama en büyük kederi de etrafındaki çirkin kalabalıktan , tek başınalıktandır diye de düşünmeden edemiyorum. Zamanın eskitemediği yapıların, bilhassa yaşadıkları ve şahit oldukları tarihin efsunundan mıdır bilmem ama nefes aldıklarını, hatta bizlere bir şeyler anlatmak için dile geldiklerine inanmışımdır hep tarihi yapıların. Kulenin merdivenlerini çıkarken tarihin derin kuyularından gelen fısıltıları duyar gibiyim. Heyecanlanıyorum… Ziyaretçilerinin çoğunluğunu yabancı turistlerin ve gösterdikleri itinayı görünce ben neden bu kadar geç kaldım bu buluşmaya diye , içleniyorum…Ve muhteşem buluşma gerçekleşiyor. Daracık sokaklardan yokuş yukarı çıkarken beni neyin beklediği hakkında biraz tahminim vardı ama beklediğimden de fazlasıyla beraberim şuan. Eşsiz boğaz manzarasını, Halici,Camileri ve Kiliseleri, bilhassa yeni eski evlerin çatılarını, güneşli bir Aralık gününde izlemek, inanılmaz duygular yaşatıyor bana, ertelenmiş bir buluşmayı gerçekleştirmenin hazzını ve mutluluğunu yaşıyorum. Kısa bir süre sessizce , sadece izliyorum. Her şeyi, kendimi bile bir kenara bırakıp, sessiz bir sadeliğin içinde kendimi serbest bırakıyorum. Kulenin üstünde ben kendi yarattığım sadelikte kaybolurken, Kız Kulesiyle göz göze geliyoruz ve Galata’nın ona olan aşkı ve o aşkı anlatan ezberimde ki bir şiir geliyor aklıma.
‘’İstanbul deyince aklıma kuleler gelir,
Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır
Ama şu kız kulesinin aklı olsa
Galata kulesine varır
Bir sürü çocukları olur…’’
Bedri Rahmi Eyüboğlu