Yeni bir yıla başlarken, tarihe birkaç not düşelim…
Dünyada, bölgemizde ve ülkemizde oldukça hareketli bir yıl geçirdik halen de geçirmekteyiz. Değişim baş döndürücü hızda… Öyle ki, gündemi birkaç saat takip etmezsek, dünyadan bihaber kalıyoruz. Böyle bir dönemde değişimi ve dönüşümü anlamlandırmak zorlaşıyor. Her şey gibi metalaşan, metalaştırılmaya çalışılan bilgi de çok çabuk tüketiliyor. Çok çarpıcı, yıkıcı hatta kimi zaman travmatik olaylar tüketilecek gündelik birer malzeme gibi servis edilip; ayaküstü yenilen, tadı olmayan bir öğün gibi zihnimize usulca sokuluyor. Biz daha sindiremeden diğer öğünler servis ediliyor. Böylece bizim olmayan acılar çabucak unutulup, bizim olması arzulanan sevinçler, umutlar kiralanıyor. Böyle bir hızın karşısında çoğu zaman seyirci olmanın ötesine geçemiyor, hayatlarımız ve geleceğimiz konusunda insiyatif kullanma iradesinden sıyrılıyoruz. Bu yazıda amacımız geçtiğimiz yılın bilançosunu çıkarmak değil elbette. Yalnızca iki üç dakika durup düşündürmek sizleri, nereden nereye gelip gittiğimizi düşünmenizi sağlamak. Hayata bir parantez açmak kısaca…
Recep Tayyip Erdoğan «Esed devrilecek, Şam Emevi Camiinde namaz kılacağız!” diyeli yaklaşık bir yıl oluyor. Pek ironik elbette, Esed, yeniden Esad olmak üzere… 2 seneyi aşkın süredir Suriye üzerinde oynanmaya çalışılan kumarda, ev sahipleri, arsız komşudan daha şanslı gibi görünüyor. Nereden nereye dersek, bir hafta on güne kalmaz yıkılır dedikleri, yıkmak istedikleri Esad rejimi, küllerinden doğuyor, kendi felaketini mucizeye dönüştürüyor. Direnmek bile başlı başına mucize iken, Esad başarılı direnme taktiği, ılımlı siyasi mesajları, dışlayıcılıktan uzak Suriyelilik söylemleri ve düşmanın adını ve dayandığı kuvveti iyi saptayarak halk desteği ile iktidarını sağlamlaştırma ve uluslararası kamuoyu gözünde meşruluğunu koruma noktasına geldi. Esad, Kaddafi ve Saddam örneklerinden dersler almış belli ki… Tarih öğretir, öğrenmek isteyene elbette… Şam’da Esed’in cenaze namazına heveslenenlere kötü bir haberimiz var. Görünüşe göre Esed gidiyor, Esad ise kalıyor…
Bölgedeki önemli gelişmeler Suriye gündemi ile sınırlı değil. Mısır ve İran açısından da oldukça önemli bir yıl geride kaldı. Mısır halkı, 2011’de ABD’nin çaldığı devrimini şimdi tamamlıyor. Şimdi safralarını kusuyor yavaş yavaş. Mısır’da İhvan gidiyor, Mısır halkının egemenliği kalıyor… 10 yılı aşkın süredir benzersiz ambargolara direnen, nükleer etkinliklerini dış güçlerin özellikle ABD’nin insiyatifine terk etmeyen İran, P5+1 ile oturduğu masadan egemenliğini kabul ettirmiş bir devlet olarak kalktı. Bu elbette hem Suriye diplomasisinin başarısından, hem Rusya ve Çin’in direncinden güç alan bir gelişme oldu. Yani İran’a «haydut” diyenler İran’dan gidiyor, öz kaynaklarına egemen İran kalıyor…
Türkiye’de ise Cemaat-AKP yarılması oldukça derinleşti. Operasyonlar, görevden almalar, istifalar ardı ardına gündeme bomba gibi düşüyor. Titizlikle düşünülmüş stratejik adımlar atma gereği olduğu için hep bir satranç oyununa benzetilen siyaset, Türkiye’de pinpon maçına dönmüş durumda. AKP hükümetinin içerisinde geniş bir koalisyon hükümeti olduğu aşikar. Bu koalisyonu oluşturan tarafların çıkarlarında uyuşmazlık olduğunda sızıntılar olması da anlaşılabilir bir durum. Ancak Türkiye’de durum koalisyon yönetiminin çatallaşmasından çok daha vahim. Acemi bir öc siyaseti güdülen… Türkiye’nin anti-emperyalist aydınını siyasetçisini askerini gazetecisini tasfiye için kolkola girenler şimdi birbirinin kuyusunu kazıyor. Tam da halkın sokaklarda «Hükümet istifa” diye haykırmasının, «Mustafa Kemal’in askeri olduğunu zihinlere kazımasının ertesinde… Haziran’ın gölgesinde, dünkü dostlar birbirine çelme takma peşinde.. Görünen o ki, dün Esad’ın leşine akbaba olmaya heveslenenler, yolsuzluk, rüşvet, rant çılgınlığı, masum insan kanı ve gözyaşı içinde kendi leşlerini aklayacak sülüklerin peşinde koşuyor… Ve Mustafa Kemal’in Türkiye’si kalıyor, vatan düşmanları, halk düşmanları gidiyor…
Tarihte tesadüflere yer yoktur elbette. Olanların hiçbirisi de tesadüf değil. Tüm bu gidenleri kalanları anlamak için gündem takibinin ötesinde yapılması gereken bir şey var. Neden şimdi diye sormak… Neden şimdi Esad kalıyor Tayyip gidiyor? Neden şimdi İhvan gidiyor Mısır halkının egemenliği kalıyor? Neden şimdi haydut gidiyor İran kalıyor? Yanıtı basit aslında… Emperyalist dünya düşüyor, mazlum dünya yükseliyor… Mali sermayedarların elleri, emperyalizm ve emperyalist devletler ile onların fütursuz saldırganlık ve öldürücüğü, kendi mezar kazıcılarını yetiştirdi. Direniş ruhu yayılarak, karşı saldırıya geçti. Suriye, Mısır, İran emperyalizme direniyor. Çin ve Rusya birer kale gibi… ABD Ortadoğu politikasını revize etmek zorunda kalıyor. ABD ve AB ekonomik krizin pençesinde can çekişirken Çin ekonomisinin yıllık büyüme oranı %10’u zorluyor. Avrasya Ekonomik Birliği kapıda. Şangay İşbirliği Örgütü kurumsal ilişkilerini genişletiyor. Latin Amerika’da sosyalist hükümetler ardı ardına egemen oluyor. Avrupa’da, Türkiye’de, Ortadoğu’da ezilen tüm halklar ayakta, sokaklar, meydanlar boş kalmıyor. Emperyalizm düştükçe, maşaları gidiyor, onurlu savaşçılar kalıyor. Onurlu savaşımız sürdükçe, onlar daha da küçülüyor…
Yeni yılda, içimizdeki yeni dünyaya daha da yaklaşmak umuduyla,
Gidenlerden değil, kalanlardan olmanız dileğiyle…