“Demokratik yönetim”, “demokratik açılım”, “demokratik rejim”, “demokratik seçim”, “demokratik çözüm”, “demokratik özerklik” gibi ifadeler siyasal tartışma ve analizlerin joker öğeleridir. Sıkışıldığında, herhangi bir siyasal özlem müphem bir şekilde dile getirildiğinde, karşı taraf ikna edilmeye çalışıldığında, varolanla övünüldüğünde ve daha bir çok durumda “demokratik” sıfatı olumlu bir şekilde sunmak istediğimiz adın önüne yerleştiriliverir. Okumakta olduğunuz yazıda çok anlamlı, belki de bu yüzden net bir anlamı olmayan “demokratik” sıfatını çeşitli kullanımları dikkate alarak somutlamaya çalışacağız.
Demos bunun neresinde?
Çok sık tekrar edildiği gibi demokrasi sözcüğü Antik Yunanca demos ve kratos sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuş ve zaman içerisinde çeşitli anlamlar yüklenip günümüze kadar gelmiştir. Demokrasiyi, kökenindeki sözcük çiftinin anlamları dikkate alınarak (demos, halk; kratos, yönetim) halk yönetimi ya da halkın yönetimi olarak sunmak adettendir. O halde bu kavramın çözümlenmesinde odaklanılması gereken kavramlar halk ve yönetim kavramlarıdır.
Yönetim (ya da İktidar) kavramının nasıl biçimlendiği ve nasıl biçimlenmesi gerektiği tartışmalıdır. Benzer şekilde halk kavramının kaplamının ne olduğu (kimlerin halk kavramında kuşatıldığı) da tartışmalıdır. Antik Yunan´da köleler ve kadınlar halkın dışında kalırken; modern demokrasilerde dahi 20. yüzyılın ikinci çeyreğine kadar kadınlara halk olmak çok görülmüştü. Sol literatürde Sabancı, Koç gibilerin halk kavramınca kuşatılmadığı ve dahası halkın tam anlamıyla karşısında bulunduğu geniş kabul görmüş bir düşüncedir.
Sorun esasında, demokrasiyi oluşturan halk ve yönetim kavramlarının tek tek alınmasıyla çözümlenemeyecek denli karmaşıktır. Demokrasi kavramına bir bütün olarak bakmamız gerekecektir, elbette halkın kim olduğu, neyin halk adına yapıldığı, neyin halk için olduğu türünden soruları es geçmeden.
Ambalaj olarak Demokratik olmak
Demokratik sıfatı, halkın yönetimi, halkın iradesini ve rızasını yansıtmak gibi hoş çağrışımları içerdiğinden satılması istenen ürünün, söylemin başına eklendiğinde bir ambalaj işlevi görmektedir. Bu ambalajın üstünde yazılanları kazıyıp ambalajın kendisinin neye işaret ettiğini görmeye çalışalım:
“Demokratik yönetim”, “demokratik rejimler” gibi ifadelerdeki “demokratik” sıfatının kattığı nitelik modern burjuva demokrasilerinin temel özelliklerinden biri olan parlamenter sistemi, seçim yasasının ve siyasi partilerin varlığını, modern burjuva kurumlarının varlığını (kuvvet ayrılığı, anayasa, danıştay vb.) kapsamaktadır. Dolayısıyla, bu ifadelerdeki “demokratik” sıfatının anlattığı modern burjuva sistemine uygunluktur. Bu sistemin başına geçen “burjuva” sıfatı, yönetenin kim olduğu, ne adına, ne için yönettiği gibi soruları yanıtlamak bakımından son derece önemlidir. Yöneten burjuvazidir, halk adına (halkın daha doğrusu milletin iradesini arkasına aldığını söyleyerek), kendisi için yönetir. Demokrasi kavramının yalın bir kavranışı bu sistemin ne denli antidemokratik olduğunu ortaya koymak bakımından yeterlidir.
“Demokratik” sıfatının başka anlamları da bulunmaktadır: “Demokratik protesto”, “demokratik tepki”, “demokratik eylem” gibi ifadelerde kastedilen protestonun ardında halkın bulunması, tepkinin halkın tepkisi olması, eylemin halk adına halk tarafından yapılması değildir. Kastedilen burjuva rejiminin sınırları çerçevesinde bir protesto, bir tepki, bir eylem olduğudur. Dolayısıyla, “demokratik” sıfatının bu anlamı yasaya uygunluk, meşruluktur. Bunu test etmenin en kolay yolu bir düşünce deneyine başvurmaktır:
Diyelim ki, Irkçı-faşist bir grup Doğu ve Güneydoğu Anadolu´daki nüfus artışının önüne geçilip, halkın kısırlaştırılmasını öneren ve bu öneriye karşı çıkanların infaz edilmesini savunan bir hareket başlatsın. Bu durumda, yasal sınırlar içerisinde kalındığında dahi bu hareketin “demokratik” olduğu söylenebilir mi? Sağduyumuz bunun söylenemeyeceğini daha makul bulsa da gerçek böyle değildir. Yasal sınırlar içerisinde kalındığında bu gruba, diyelim ki, bir başka grup saldırıda bulunsun. Yorumcular, medya, savcılar ve hakimler söz konusu hareketin düşünceleri ne denli sağduyuya aykırı olsa da yaptıklarının yasadışı olmadığını ve düşüncelerini demokratik bir biçimde ortaya koyduğunu söyleyecektir. Dolayısıyla, demokratik sıfatının bu kullanımı salt biçimseldir, içeriğe dönük bir şey söylememektedir.
Bir başka kullanıma başvuralım: “Demokratik açılım”, “demokratik çözüm”, “demokratik özerklik” gibi ifadelerdeki “demokratik” sıfatı, açılımın, çözümün ve özerkliğin halkın rızası alınarak yapılacağına işaret etmektedir. Demokratik açılımla, Kürt halkının rızasının alınması; demokratik çözümle soruna konu olan tüm kişi ve grupların sürece katılması; demokratik özerklikle özerkliğin demokratik yollardan (yasaya uygun olarak) ve halkın rızası alınarak gerçekleşmesi anlatılmaktadır.
Dikkat edilirse, “demokratik” sıfatının işaret ettiği anlam yukarıdaki örneklerin tümünde ortaktır. Demokratik olan egemen siyasete, egemen rejime, egemen paradigmaya, kısacası egemenlere uygunluktur. Bu uygun siyasetlerin halkın kandırılarak rızasının alınması demokratik olmaları için yeterlidir. Sıfatın bu şekilde kullanılmasıyla, TÜSİAD, MÜSİAD, AKP, PKK, ABD ve İsrail´in anlaştığı bir tasarı “demokratik” olarak sunulması mümkün hale gelmiştir.
Hitler´den, AKP´den, Mussolini´den ve benzerlerinden “demokratik” iktidarlar olarak söz edilmesi demokratik sıfatı bu şekilde anlaşılmadıkça mümkün değildir. Rıza alma ve bu rıza alma sürecinin yasaya uygunluğu siyasetleri demokratik kılmaya yetiyorsa piramitleri diktiren Firavunlar, Çin Seddi´ni inşa ettiren Çin İmparatorları ve ez cümle halkını sömürmeyi başaran tüm iktidarlar demokratiktir.