Bu kriz «o kriz” ve dünyada ekonomik/siyasi dengeleri zorlamaya, kriz öncesinin kurumlarını işlevsizleştirmeye, çöküşe doğru itmeye devam ediyor.
ABD, Dünya Bankası, IMF, AB, hatta Birleşmiş Milletler’in iç uyumlarını çok az bir zorlamayla kaybettiklerini söyleyebiliriz.
Geçen ay Viyana’da yapılan OPEC toplantısından sonra, Suudi Arabistan’ın tek başına davranacağını açıklaması, sıranın petrol ihracatçısı on iki ülkenin kurdukları bir kartel olan OPEC’e geldiğini düşündürüyor.
Kurtarma paketlerinin hiçbir işe yaramayacağını Şubat 2010’da ‘Analiz 1’ yazımda anlatmıştım.
Yunanistan’ın geldiği nokta ortada. Kurtarma paketleri bir işe yaramadı, gene yaramayacak.
Karşımızda yönetenlerin artık eskisi gibi yönetemedikleri, yönetilenlerin isyan halinde olduğu bir ülke var.
Yunanistan, bir uçurumun iki yakasını birleştiren dar köprünün üzerinde kafa kafaya gelen iki keçinin durumunu anımsatıyor.
Bir tarafta Avrupa Birliği merkezinin ve uluslararası mali sermayenin, alacaklarını tahsil etmeye yönelik neoliberal kemer sıkma ve özelleştirmeler yoluyla mülksüzleştirme, işsizleştirme, yoksullaştırma ve halkı susturma politikaları var.
Bunların karşısında bankalar kurtarılacak diye, işini aşını, toplumsal haklarını ve refahını kaybetmek istemeyen halkın isyanı var.
Bu çatışma giderek evrensel bir boyut kazanıyor. ‘Köprünün üzerinden uçuruma kim düşecek’ sorusunun cevabı, kapitalizmin yapısal krizinin gideceği yönü gösterecek.
Geçen yıl Yunanistan’ın borçlarının gerçek çapı ortaya çıkınca, Avro projesinin geleceğini tehdit eden bir mali kriz patlak verdi. İrlanda’dan sonra Yunanistan’ı da etkileyen kriz, AB’de merkez ülkelerinin, üretim/sermaye fazlalarını, ihracat ve krediler yoluyla çevre ülkelerine göndermelerine olanak veren bu emperyalist modelin iflas ettiğini göstermektedir.
Borç köpüğü patlayınca, Yunanistan, İspanya, Portekiz gibi ülkelerden alacaklı durumda olan Alman ve Fransız bankalarının kurtarılması gerekti.
Bu nedenlerle AB merkez ülkeleri, Avrupa Merkez Bankası ve IMF’nin de katılımıyla, 80 mia AB üyelerinden, 30 mia IMF’den olmak üzere 110 mia Avro’luk bir kurtarma paketi hazırlandı. Bu pakete karşılık Yunanistan hükümeti acımasız bir kemer sıkma politikası yoluyla, borçlarını ödeyecek konuma gelmeye çalışacaktı. Bu paket halkın kararlı bir muhalefeti ile karşılaştı.
İrlanda’nın ikinci kez kurtarılması gündeme gelince, krizin aşılabileceğine ilişkin güven de kaybolmaya başladı. İrlanda daha önce Yunanistan’a sunulanlara benzer koşulları içeren bir paketle kurtarılmıştı. Ancak borçlarını ödeyecek konuma gelmek bir yana, koşulları daha da ağırlaşmıştı. Şimdi Portekiz’in borç ödeme ve borçlanma sorunlarıyla karşılaşması, bir III.kurtarma paketinin daha göndeme geldiğini gösteriyor.
Tüm bunlara ek olarak Dominigue Strauss Kahn skandalıyla IMF bir başkanlık krizine girdi. Alman Maliye Bakanı ile Avrupa Merkez Bankası Başkanı arasında çıkan tartışma zirvedeki çatlağı gözler önüne serdi.
Almanya bundan sonra kurtarma paketlerinde, alacaklı bankaların da sorumluluk üstlenmesi, kimi kayıplara katlanması gerektiğini savunurken; Fransa buna karşı çıkmaktadır. Böylece AB merkezi sorunlarını aşamazken, Yunanistan adım adım iflas, hatta Avro’dan çıkma noktasına yaklaşmaktadır.
Yunanistan’ın iflası halinde piyasaların tepkisi, Portekiz’i hatta İspanya’yı dahi bu noktaya itebilir; mali piyaslardaki spekülasyon humması ve panik, dünya mali sisemini yeniden bir çöküş olasılığı ile karşı karşıya bırakabilir.
Mali kriz başladıktan sonra Avrupa’da İrlanda ve Yunanistan’a yönelik devreye giren kurtarma paketleri, bankaları desteklemeye, kurtarılan ülkenin kemer sıkarak borçlarını ödemeye yönlendirilmesine dayanmaktadır. Böylece, neoliberal paradigma iki kez iflas etmektedir.
Birincisi; devlet, piyasaları serbestçe işleyerek fazlayı temizlemesini önleyecek tedbirleri aldı, piyasa kurallarına göre batması gerekenleri kurtardı.
İkincisi, İrlanda ve Yunanistan’a mali sermayenin gereksinimlerine uygun olarak neoliberal kemer sıkma politikaları dayatıldı. Ancak bu ülkelerin borç yükü daha da arttı, borç ödeyecek kaynakları üretebilecek bir büyüme başlamadı, aksine ekonomik daralma ağırlaşarak devam etmekte.
Yunanistan iflas noktasından geri döndürülemedi. Bu kısırdöngünün Portekiz ve İspanya’ya sıçrama olasılığı gün geçtikçe artmaktadır.
Mali sermayenin çıkarlarını sonuna kadar, toplumsal sonuçlarına aldırmadan izleme, yarattığı krizin maliyetini tümüyle devletin ve ekonominin üzerine yıkma manevraları, ekonomik yaşamı felç etmiş, bu da kapitalizmin sorgulanmasını gündeme getirmiştir.
Yazımın başındaki köprü metaforuna yeniden dönersem; eğer bu halkın isyanını temsil eden «keçi” direnir, ayakta kalmanın yeni yollarını üretebilirse, diğer «keçi”nin köprüden düşme olasılığı da yeniden tarihin gündemine girebilir.
Aydınlık bir ay dileğiyle…