Büyük Taarruz

ÇILGIN TÜRKLERİN ZAFERİ1

Büyük Taarruz, Kuvayımilliye Ruhu’nun Kızılelma’sıydı. Millet o taarruz neticesinde düşman ordusunun perişan edileceğine ve güzel İzmir’in geri alınacağına inanıyordu

Meclis’in kahraman ordusu, 13 Eylül 1921 tarihinde Sakarya Zaferi’ni dünyaya ilan etmişti. Zaferin ardından yapılması gereken, çekilen düşmanı şiddetle kovalayıp perişan etmekti. Oysa Türk ordusu tükenme noktasındaydı. Takip ve taarruzu yapmak için gereken ateş gücü, mühimmat ve sayıca üstünlük yoktu.

Komutanların tamamı, subay ve er sayısının eksik olduğu görüşündeydi. Bunların uzun eğitimlere muhtaç bulundukları, silah ve donatım sağlanmadan kış mevsimin ağır şartları altında taarruza geçilmesinin doğru olmayacağı fikri ortaktı.

Başkomutanlık, gelişen şartları değerlendirip taarruzun ilkbahara bırakılmasına karar verdi. Kuşkusuz, hazır olmadan bir hücum yapmaktansa hiç taarruz etmemek o gün için en doğru karardı. O günlerde hazırlanan Sad Taarruz planı ise günden güne gelişecek, büyük komutanlar arasında bir sır gibi gizlenecekti.

Bu arada, Fransızlarla sürdürülen diplomatik ilişkiler Ankara Anlaşması’yla taçlandı. Bu aslında, Sevr Antlaşması’nın Sakarya nehrinin sularına gömüldüğünün de ilanıydı

Üstelik, topraklarımızı terk eden Fransız ordusu, hibe ya da parası sonradan ödenmek üzere savaş malzemesi bırakıyordu. Türk ordusu artık, derlenip toparlanmanın yolunu tutuyordu.

Zaferin moraliyle, millet Büyük Taarruz için kenetlendi. Seferberlikle birlikte, bir yandan yeni sınıflar silah altına alınıyor, bir yandan da İmalatı Harbiye faaliyetleri güçlendiriliyordu. Anadolu hummalı bir gayret içinde alın teri döküyor, Büyük Taarruza hazırlanıyordu.

Öte yandan, diplomatik alanda sulh yoluyla çözüm bulma girişimleri de gündeme geliyordu. Gazi Meclis, istilacı Yunan ordusunun Anadolu’yu boşaltması şartında ısrar ediyordu. 1922 yılı baharında başlayan diplomatik hamleler ise çözüm getiremiyordu.

Millet hak ettiğini, bileğinin hakkıyla alacaktı.

Büyük Komutanlar bir yandan orduyu en yüksek seviyeye çıkarmak için çırpınıyor bir yandan da taarruz kararını gizli tutmaya çalışıyordu. Bu durum meclis içinde tartışmalara yol açıyordu. Öyle ki, Mayıs ayında Mustafa Kemal Paşa’nın başkomutanlık yetkilerinin uzatılması konusu, milletvekilleri tarafından olumsuz karşılandı. Buhran, Büyük Önder’in kürsüden yaptığı ikna edici konuşmayla aşıldı.

Yaz mevsiminde de hareketli günler yaşanıyordu. Taarruz planı çerçevesinde yollar yapılıyor, cephe yakınında yiyecek ve malzeme depolanıyordu.

28 Temmuz 1922 günü Batı Cephesi Karargahı’nın bulunduğu Akşehir’de tarihi bir futbol maçı oynandı. Büyük komutanlar, askerler arasındaki maçı izleme bahanesiyle toplandı, akşam Büyük Taarruz planı üzerinde görüşmeler yapıldı.Dünya Türk Ordusu’nun maç ve eğlencelerle oyalandığını sanıyordu.

Öte yandan, Yunanlılar Trakya’daki 4. Kolordu ile İstanbul’u işgal etmek hayalini kuruyordu. Temmuz’un son günü, İzmir’de bir özerk idare kurulduğunu dahi ilan ettiler. Bu, sözde İyonya devleti üzerinde fazla durmaya gerek yok. Çünkü kısa süre sonra ortalıkta ne idarecileri kaldı ne de istilacıları.

6 Ağustos 1922’de Batı Cephesi Karargâhı’ndan ordulara gizli olarak taarruza hazırlık emri verildi:

17 Ağustosta, Başkomutan basın aracılığıyla Ankara’da bir çay ziyafeti vereceği bilgisini yayıp, cepheye hareket etti. Taarruz baskın planına dayanıyordu. En önemli mesele, düşmana sezdirmeden yığınak yapmaktı. Kuvvetleri, yarma bölgesine gizlice nakletmek büyük dikkat istiyordu. Birlikler geceleri yürütüldü, gündüz düşmanı yanıltıcı hareketler sergilendi. 24 ağustosta Başkomutan ve Batı Cephesi karargahı ateş hattına daha yakın bir yerde bulunan Şuhut’a taşındı.

26 ağustos

Düşmanın en güçlü mevziilerle koruduğu Afyon’un güney ve güneybatısı taarruz için seçildi. Bu bölge yığınak yapmak, gözetlemede bulunmak ve gizlenmek için avantajlıydı. Burada yapılacak taarruz ile düşman cephesi yarılabilir, sonra da süratle hareket ederek, iki ya da üçe bölünen düşman ordusu imha edilebilirdi.

Taarruzun hafta sonu başlatılması özel bir önem taşıyordu. 25 Ağustos akşamı Anadolu ile dış dünya arasındaki haberleşme tamamen kat edildi. Yunan komutanları o sırada Afyonkarahisar’da bir baloda dans ediyordu…

26 Ağustos 1922 günü, sabah saat 4.30 sıralarıydı. İlk olarak bir 15’lik obüs gürledi.Bir saat sonra daha kesif bir şekilde tahrip ateşine geçildi. Türk milletinin hasretini çektiği hesaplaşma başlıyordu.

Başkomutan Kocatepe’den askerlerini dikkatle izliyordu. Türk piyadeleri mevzilerinden fırlamış, yeri göğü sarsan Allah Allah yakarışlarıyla, düşmanı mübarek vatan topraklarından söküp atmak için süngü ile ileri atılmıştı. Birçok yerlerde boğaz boğaza boğuşmalar yaşanıyordu.

İlk müjdeli haber veren 5. Kafkas tümeni oldu. Saat 07 olmadan Kalecik Sivrisi’nde hedeflenen tepeler ele geçiriliyordu.

Kocatepe’den bütün tümenlerin hareketlerini kontrol eden Başkomutan, telefonla,bir tümen komutanına hareketini çabuklaştırarak bir an evvel Belen tepeyi ele geçirmesini ihtar etti. Türk Kurtuluş Savaşı’nın abidevi fotoğrafı işte o zaman çekildi. Ordu fotoğrafçısı Etem, deklanşöre bastığında Başkomutan kayalıkların içinde telefon merkezine doğru yürüyordu.

İlk gün sona erdiğinde, plan gereği karşısındaki düşman kuvvetlerini bulundukları yerde tutması gereken 2. Ordu görevini başarıyor, orada bulunan düşman kuvvetlerinin, güneye gidip yardım etmesini önlüyordu.

26 Ağustos akşamı kısaca durum şöyleydi:

Yarma bölgesinde 4.Kolordu düşman mevziilerinin ilk hattını zapt etmiş, Belen Tepe de 23. Tümen tarafından ele geçirilmişti.

Süvariler ise düşman gerisinde at oynatıyordu.

Gece olduğunda Mustafa Kemal Paşa, kaygılı olduklarını gördüğü yaverlerine, ‘Yunanlılar iyi dövüşüyorlar.’ dedi. ‘İyi dövüştükleri için de mahvolacaklar. Çünkü savaşmakla hata ettiler. Bugün Dumlupınar’a çekilseler belki kurtulurlardı. Yarmak için gerekli bütün kritik yerler elimizde. Yarın bu iş biter.” Diyordu.

Ertesi gün birbirinden cesur kahramanlar sahneye çıkacak, ölmez isimlerini tarihe yazdıracaktı…

KURT KAPANI

27 Ağustos sabahında 1. Ordu Komutanı yazdığı harp raporunda, “Kurt Kayası zapt edildi, 1310 rakımlı tepede şiddetli boğazlaşmalar oluyor.” diyordu. Saat 08.00’de Erkmen tepeleri alındı. Bu başarının tarihe mal olan kahramanlarından biri de Yüzbaşı Agâh Efendiydi. Zaferin bedeli şehitlik mertebesiydi…

Yarma cephesinin ortasında ve sol tarafında ise saat 12 sularında Yunan birlikleri, Sincanlı ovasına atıldı. Neferler, ‘cepheyi yardık’ diye haykırıyor, ‘Sincanlı ovası’ diye bağıranlar sırtlardan aşağıya koşuyordu.

Batıdaki 14’üncü Tümen de Kılıçaslan tepedeki Yunan mevziine girdi.

Yalnız Çiğil tepedeki Yunan birlikleri direniyordu. Bu tepeye taarruz eden 57. Tümen’in topçu desteği az, arazisi sarp idi. Yunan tahkimatı da direnek noktası halinde yapılmış ve kuvvetliydi.

Kocatepe’deki Başkomutan bizzat telefon başına geçti. Yarbay Reşat, ona yarım saat içinde tepenin ele geçirileceği sözünü verdi. Ancak tümen bu işi başaramadı. Reşat Bey, sözünü tutamadığı için hayatına son verdi, adını bir gurur abidesi olarak tarihe yazdırdı.

Yunan tarafında General Trikopis, çarelerin giderek tükendiğini görüyordu. Afyon ve Sincanlı ovaları kuzeyindeki sırtlara çekilme emri verdi.

Bu esnada, yarma bölgesinin sağ kanadında ise Tezekliyayla bölgesi düşürülmüş ve Afyon şehri görünmüştü.

27 Ağustos günü saat 17.30 sularıydı. Düşman tarafından terk edilen Afyon, Albay Kâzım komutasındaki 8. Tümen tarafından kurtarıldı.

Büyük komutanlar Afyon’da belediye binasına yerleşti.

Zafer kuşu ufukta görünmüştü, çember daralıyordu. .

Süvarilerin düşman gerisindeki faaliyeti Yunan kıtalarının ilerleyişini yavaşlatıyor, piyadelerin onlara yetişmesine imkan tanıyordu.

Yunan kıtalarının komutanı Trikupis, tümenlerine Çalköy istikametine yürüyüş emretti. Önü tıkanan Yunan kuvvetleri, Çalköy bölgesindeki çanak şeklindeki arazide yığılmaya başladılar.Felakete giden yola girmişlerdi.

BAŞKUMANDAN MEYDAN MUHAREBESİ

23. Tümen’in Trikupis ve Digenis kuvvetlerinin yolunu kestiği hakkındaki bilgi Batı Cephesi karargâhına gece yarısından sonra geldi. Bilgi, durum haritasına işlenince kurmayların soluğunu kesen bir görüntü belirdi: Bu büyük kuvvet çember içine alınmıştı. Sadece Murat Dağı’nın kuzey eteğindeki Kızıltaş vadisi yolu açıktı.

Sabah olmak üzereydi. Mustafa Kemal, kendisine gösterilen haritaya bakar bakmaz yataktan fırladı. Ordular düşmanı sarmıştı!

Durum çok önemli olduğundan, Başkomutan Genelkurmay Başkanı’ndan bizzat 2. Ordu ve Süvari kolordusunun bulunduğu yere giderek gereken düzenlemeye yapmasını istedi. Kendisi de düşmanla temas halindeki 1. Ordu’nun 4. Kolordusuna katılmak üzere hareket geçti. İsmet Paşa ise, Afyonkarahisar’da kalıp genel durumu yönetecekti.

Mustafa Kemal, Akçaşar’daki karargâha sabah 9’dan evvel vardı. İlk talimatı şöyleydi: “Düşman Ordusu kesin olarak imha edilecektir!”

Tümenler taarruza hazırlanırken Başkomutan huzuruna getirilen esir subaylarla görüşüyordu. Bunlardan biri kurmaydı. Harita üzerinde verdiği bilgiyle, iki kolordu komutanıyla dört tümen komutanının çember içinde bulunduğunu ifade etmiş oldu. Yunanlılar ölüm çukurunda kıskaca alınmıştı.

Mustafa Kemal daha da ileriye, ateş hattına yöneldi. Otomobilin sol yanına top mermileri düşüyordu. Saat 2’de, sonradan Zafer Tepe ismini alacak olan yere vardılar. Gazi Paşa, vaziyeti gördükten sonra kesin sonucun bir an evvel elde edilmesi için 11. Tümen kumandanına, topçunun öne geçmesini, piyadenin ileri harekete devam etmesini emretti.

Topçu ateşi çok şiddetliydi. Taarruz etkisini kısa sürede gösterdi. Trikupis, o anları şöyle anlatıyordu.

Karanlık basmadan biraz evvel, Türklerin şiddetli baskısı karşısında cephede muharebe eden birlikler arasında çözülme ve panik başladı ve atlı olanlar batıya doğru dörtnala atlarını koşturmaya başladı”

Bu esnada savaş alanının 10 kilometre kadar batısında, 1. Kolordu, Kaplangı Dağı hattında tertiplenmiş bulunan üç tümenlik Franko grubuna taarruz ediyordu. Böylece, bu grup diğer taraftaki Yunan kuvvetlerine yardıma gidemiyor, kuşatma bölgesindeki Mehmetçik, Yunan askeriyle baş başa kalma fırsatı buluyordu.

Saat 18 sularıydı; Adatepeler civarındaki Yunan birlikler eriyordu. Topçu cephanesi tükenmiş, titreyerek havanın kararmasını bekliyorlardı. İşte o saatte, Başkomutan 5. Kafkas Tümeninin süngüyle hücum etmesini ve Adatepe’yi ele geçirmesini emretti.

Başkomutan ateş altında ayağa doğruldu, eliyle muharebe sahasını göstererek: ‘Hacı Anesti! Mağrur kumandın! Neredesin? Gel, ordularını kurtar’ dedi. Hatırlanacağı gibi adı geçen kumandan, cepheyi teftiş ettikten sonra gazetecilere verdiği demeçte, Mustafa Kemal diye bir kumandana rastlamadım demişti. Oysa Hacıanesti izmir’deydi, Mustafa kemal ise ona tokat gibi cevabını savaş meydanında veriyordu.”

Mehmetçik 1 saat sonra hedefi ele geçirdi. Meydan muharebesini çok yakından kumanda eden Mustafa Kemal, o akşamı daha sonra şöyle anlatacaktı:

Avcı hatlarımızın, güneşin son ışınlarıyla parlayan süngüleri her an daha ileride görülüyordu. Düşmanı saran bir daire üzerinde mevzi almış olan bataryalarımızın aralıksız ve amansız ateşleri düşman mevziini, içinde barınılmaz bir cehennem haline getiriyordu. Semanın karardığı bir dakikada Türk süngüleri düşman dolu o sırtlara hücum ettiler. Artık karşımda bir ordu, bir kuvvet kalmamıştı.

Bu zaferle düşmanın büyük kısmı imha ediliyor, kalanların da savaşma yeteneği yok ediliyordu. Bu, İstiklal Mücadelesi’nin zaferiydi

Başkomutan bu savaşa “ Rum Sındığı” ismini verecek, Batı Cephesi komutanı ise bizzat savaşı yönettiği için “ Başkumandan Meydan Muharebesi “ isminin verilmesini önerecekti.

Büyük Zafer’in 100. Yılı kutlu olsun!

1 Cevdet Cantürk; Büyük Taarruz, Çılgın Türklerin Zaferi, Günce yayınevi, Haziran 2022

Bunları da sevebilirsiniz