Yerli Malı Herkes Onu Kullanmalı!

Eskiden okullarda yerli ürünlerin kullanımı, tüketilmesi önerilir, özendirilirdi. Aslında bu tutum, daha derinde, cumhuriyet devriminin felsefesi ve ekonomi politiğiyle özdeş bir yaklaşımdı. Tam bağımsızlık ve ulusallık kavramlarının üstüne oturtulmuştu. Mustafa Kemal Atatürk’ün bilincinden yansıyan ekonomik bakışın gereğiydi. Çünkü ekonominin önemini şöyle değerlendiriyordu:

“Bir milletin doğrudan doğruya yaşantısıyla ilgili olan, o milletin ekonomik durumudur. Gerçekten de Türk tarihi incelenecek olursa, gerileme ve yıkılma nedenlerinin, ekonomik problemlerden başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır…”

Öte yandan ekonomik bağımsızlığı kazanmadan politik bağımsızlığın elde edilemeyeceğinin altını çiziyordu sık sık. Çünkü, “Siyasi ve askeri zaferler, ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılacak başarılar yaşayamazdı…”

Böyle bir bakış açısı olağanüstü bir ekonomik başarıyı beraberinde getirmişti. Dünya, 1929 büyük bunalımıyla altüst olurken, Türkiye emperyalizme karşı kazandığı ulusal kurtuluş savaşını 1930’lu yıllarda ekonomiyle taçlandırdı.

Büyük bir sanayi hamlesi başlatıldı önce. 1930-32 döneminde yıllık ortalama yüzde 3.5, 1933-39 döneminde de yüzde 8.1’lik bir büyüme sağlandı. Ticaret dengesi açığı, 1938 yılı dışında fazlaya çevrildi.

Bu süreçte imtiyazlı yabancı şirketler tasfiye edildi, demiryolları devletleştirildi. Türk ekonomisinin omurgasını oluşturan Sümerbank, Etibank, Denizcilik Bankası gibi iktisadi kuruluşların, sanayinin temelini oluşturan demir-çelik, kimya, şeker, cam, dokuma, kâğıt gibi sanayi dallarının temelleri atıldı.

Böylece söylemde değil eylemde, “nerelerden, nerelere gelindi!”

Bugün bazı okullarda 12-18 Aralık tarihleri arasında göstermelik olarak ele alınan Yerli Malı Haftası’nda neler, nasıl anlatılıyor olabilir?

Türkiye’nin elinde ne kaldığını soran öğrencilere hangi yanıtlar veriliyor olabilir?

Türk tarımının çöktüğü mü, Amerika ve Yunanistan’dan pamuk, buğday aldığımız mı?

İspanya’dan marul, Şili’den üzüm alındığı, mağazaların yabancı markalardan geçilmediği mi?

Hemen hemen her üründe Çin malı damgasına rastlanıldığı mı?

Kullandığımız birçok tekstil ürününün Uzakdoğu’dan sağlandığı mı?

Gıda sektöründeki bütün süpermarketlerin yabancıların eline geçmesi mi, bu kuruluşların raflarındaki ürünlerin yüzde 70’inin ithal edilmesi mi?

Daha neleri sıralayalım?

Türk ekonomisinin can damarı, yılların birikimiyle kurulan varlıklarımızın özelleştirme adıyla yabancılara peşkeş çekilmesini mi? Finansbank ve Alternatif Bank’ın Yunanlılara, Adabank’ın Kuveytlilere, Garanti’nin yarısının Amerikalılara, Yapı Kredi’nin yarısının İtalyanlara… Denizbank ve Dışbank’ın Belçikalılara, Türkiye Finans’ın Kuveytlilere, TEB’in Fransızlara… Oyakbank’ın Hollandalılara satıldığını mı?

Türk Telekom’un Araplara, Kuşadası Limanı’nın İsraillilere, Turkcell’in yarısının Finlilere ve Ruslara, Telsim’in İngilizlere, Avea’nın Lübnanlılara, Demirdöküm’ün Almanlara… Başak Sigorta’nın Fransızlara, Enerjisa’nın yarısının Avusturyalılara, Yeni Rakı’nın Amerikalılara, Eczacıbaşı İlaç’ın Çeklere…

TEKEL, PETKİM, SÜMERBANK, TELEKOM, TÜPRAŞ, SEKA, ETİ, Et ve Balık Kurumu TÜMOSAN, İGSAŞ, TEK, THY hisselerinin, çoğunlukla önce yandaşlara, ardından da yabancılara gittiğini mi?

Limanların, maden arama haklarının, santrallerin, barajların, sayısız fabrika alanının satışı nasıl anlatılıyordur Yerli Malı Haftası’nda acaba?

Küresel sermayeye ülkenin en değerli varlıklarını peşkeş çekenler, özelleştirmeyle yandaşlarını zengin edenler şimdi de gözlerini geride kalanlara dikti. Sıra boğaz köprülerine, otoyollara geldi.

Bu satışların, üretimden kopmanın bedeli ağır olacaktır; nitekim Türk halkı ağır bir vergi yükü altında ezilmekte, dünyanın en pahalı akaryakıtını, doğalgazını, internetini, haberleşmesini, kullanmaktadır.

Yeryüzüne yine büyük bir ekonomik kriz çöktüğünde, neoliberal politikaların ağır sonuçlarını göreceğiz…

Şimdilik okullarda yerli malı nostaljisi yapabilirsiniz.

Bunları da sevebilirsiniz