Modern Çağ öncesinde egemen olan iktidar, bireyin cinselliğini tabu olarak gösterip, dini söylemler üzerinden bastırmaya çalışmıştır. Hristiyanlıkta uygulanan ayinler, günah çıkarma seansları kişinin cinsel dürtülerini yoldan çıkarıcı görmüş ve kişiyi iyiye/ doğruya yönlendirmek için dini esas almıştır. Ancak modern çağ sonrasındaki egemen olan iktidar ise cinselliği daha doğrusu bedeni kontrol almak için tıp, psikoloji, psiko-analiz gibi bilimsel yöntemleri konuya dahil etmiştir. Bu şekilde bastırılmaya çalışılan cinsellik herkes tarafından konuşulur hale getirilerek, yine egemenin yönettiği politikalarla kontrol altına alınmaya çalışılmıştır.
Tarihsel süreç içerisinde cezalandırmadan, disiplin altına alma anlayışına dönüşen iktidarın kapattığı beden, zorunluluklar ve yasaklar sistemi içinde, özgürlükten mahrum edilmiştir. Foucault için disiplin, bireylerin düşünce ve davranışlarına yayılan belli kurumsal kaynaklarla ilişkili, bir davranış, prosedür ve stratejiler dizisidir. Tıp, eğitim ve din kurumu aracılığıyla adaleti sağlamaya çalışan söylem, böylece bedeni esir alır. Dolayısıyla disipline edici iktidar söylemi bireyleri hem itaatkar hem de yararlı kılmaya çalışır. Davranışları, mimikleri, kimlikleri, zaman ve mekanları, kendilerine dışsal bir bakış aracılığıyla daima gözetlenen bedenler, hizaya sokulmaya, verimlikleri arttırılmaya çalışılır.
Foucault disipline edici iktidar söyleminin gerçekleştiği yere, on dokuzuncu yüzyıl hapishanelerinde kurulan iktidar teknolojilerinin öncüsü olan Panoptikon’u örnek verir. Panoptikon mahkumların, ortasında bekçili bir kulenin olduğu bir avluyu saran dikdörtgen bir yapıdır. Bina, gardiyanın kendisini görünmeden her bir hücreyi görebileceği şekilde düzenlenmiştir. Burada herkesin kapatıldığı hücre, bir gözetmen tarafından izlenir, ama yan duvarlar sayesinde mahkumlar, diğer mahkumlarla iletişim kuramaz. “Görülmekte, ama görülmemektedir; bir bilginin nesnesidir, ama asla bir iletişim öznesi olamamaktadır.” Foucault, hapishane görevlilerinin, hapishane nüfusunun zihin ve bedenlerini kontrol etme yöntemine vurgu yapar. İktidarın temsilcisi olarak gardiyan, mahkumları sürekli gözetleyerek, davranışları hakkında hükümde bulunur. Böylece kapatılan insanlar, toplumdan uzaklaştırılarak, üzerlerinde mevcut iktidar söylemi etkin kılınır. Disipline edici iktidarın sürekliliği, mahkumların asla ne zaman izlendiklerini bilmemeleri nedeniyle, kendi davranışlarını kontrol etme ve gözetleme aracılığıyla, kendilerini izlemeyi öğrenme gerçeği nedeniyle var olur.
Foucault’a göre hapishane, hastane, okul vb. disiplin altına alma kurumlarıdır ve her iktidar bu kurumları kendi amaçları doğrultusunda yenileyerek kullanır. Böylece Foucault tüm iktidar kurumlarını, iktidarın etkilerini yaratan mekanlar olarak mahkum eder. Buralarda farklı bir söyleme yer olmadığı için, insanlar kendiliğinden iktidar söylemine özgürce tabii olurlar. Mahkumu iyi davranmaya, deliyi sakin olmaya, isçiyi çalışmaya, okul çocuğunu özenli olmaya, hastayı tedaviye uymaya zorlamak için güç kullanmaya gerek yoktur. Ceza, kuşatma, eğitme, terbiye etme, damgalama, kıyafet belirleme, yargılama, medyatik araçlarla etki altına alma, vb. gibi bedene doğrudan müdahale etme araçları, iktidarların sürekliliği ve karmaşıklığını gözler önüne serer. Bilimler, toplumsal alanın her yerinde kendi belirledikleri normallik standardını, eğitmenler, doktorlar, yargıçlar, polisler ve bürokratlar aracılığıyla, topluma dayatır, böylece iktidar söylemini meşrulaştırmaya çalışırlar.
Kısacası yüzyıllar öncesine dayanan bedenin kontrolü söylem üzerinden yürütülmüş ve yürütülmeye de devam etmektedir. Bu açıdan son yıllarda ‘öteki’ kavramı ve bu etiket altında bir kitle ortaya çıktığı görülmektedir. “Öteki”ler olarak yürütülen politikalardan en çok etkilenen gruplardan biri ise eşcinsel bireylerdir. Günümüzde cinsel azınlık hakları üzerinden ele aldığımız bu grup için LGBTİ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transseksüel, İnterseks) mücadelesi yürütülmektedir. Tüm dünyada dikkat çeken bu hak savunusu başta Avrupa’daki yasal mevzuatla ilerleme kaydetmiştir. 2015 yılı itibariyle ABD’de alınan emsal karar ile ise en önemli dönemini yaşadığı söylenebilir (2). Ancak dünya geneline baktığımızda, ciddi sorunlar ve haksız uygulamalara tabi tutulan ciddi bir oran da mevcuttur. Özellikle Ortadoğu ülkelerinde eşcinsel bireyler ölüm cezalarına varan bir yok etme politikasına maruz kalmaktadır. Bu nedenle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin devlet politikalarınca ve yasal düzenlemeler boyutunda ortadan kaldırılması şarttır. Kişilerin temel hak ve özgürlükleri egemen güç tarafından güvence altına alınmadıkça ve ataerkil söylem yok edilmedikçe mevcut eşitsiz durumların daha da vahim hale dönüşmesi kaçınılmazdır.
Son olarak, eşcinsellik hakkındaki bilimsel gerçekleri vurgulamamız gerekmektedir: TPD ve CETAD: Eşcinsellik hastalık değildir. Türk Psikologlar Derneği: Eşcinsellik ruhsal bir bozukluk değildir. İngiltere Psikoterapi Konseyi: Eşcinsellik bir hastalık olmadığından tedavisi de yoktur. Türk Tabipler Birliği: Eşcinselliğin hastalık olduğu iddiası bilimsel tıp ve insan haklarına aykırıdır.
1) https://www.google.com.tr/imgres?imgurl=https://www.ayarsiz.net/wp-content/uploads/2016/03/panoptikon-metin-savas.jpg&imgrefurl=https://www.ayarsiz.net/panoptikon-sosyal-medya/&h=600&w=800&tbnid=DpObDwMi4x10oM:&q=Panoptikon&tbnh=150&tbnw=200&usg=AI4_-kTWMIUk0j59vf_KIDV5Jti3-59GVg&vet=12ahUKEwjCjsrC-6PeAhXLESwKHZiRDr4Q_B0wCnoECAoQCQ..i&docid=nSUfYfJkdkcHZM&itg=1&sa=X&ved=2ahUKEwjCjsrC-6PeAhXLESwKHZiRDr4Q_B0wCnoECAoQCQ
2) http://t24.com.tr/yazarlar/riza-turmen/ayni-cinsiyet-evlilikleri,12276
3) https://www.google.com.tr/search?biw=1366&bih=657&tbm=isch&sa=1&ei=C_rSW7qeM4qYsAHns6PQAQ&q=e%C5%9Fcinsellik+hastal%C4%B1k+de%C4%9Fildir+ama+renk+k%C3%B6rl%C3%BC%C4%9F%C3%BC&oq=e%C5%9Fcinsellik+hastal%C4%B1k+de%C4%9Fildir+ama+renk+k%C3%B6rl%C3%BC%C4%9F%C3%BC&gs_l=img.3…92414.96361.0.97267.21.20.1.0.0.0.334.3112.0j6j5j3.14.0….0…1c.1.64.img..7.0.0….0.vG25zAC5e3w#imgrc=OC4qmWWyuW_PaM:
4) FOUCAUL Michel, Cinselliğin Tarihi, Çev. Hülya Ugur Tanrıöver, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2015
5) KAOS-GL, LGBT Hakları İnsan Haklarıdır, Ankara, Ayrıntı Basımevi, Ekim 2011