Leylim Leylim

Leyla Erbil… Ahmed Arif onu o kadar temiz o kadar güzel sevmiş ki ne zaman düşünsem tüm duvarlara “Biz bu çağın hiç sevilmeyen kadınlarıyız” yazasım geliyor. Öylesine imrendiğim bir kadın Leyla Erbil.

Çoğunuz Tomris Uyar’a aşık şair erkekleri biliyorsunuzdur. Ancak benim önceliğim Leyla Erbil ve Ahmed Arif’te. Öylesine imkansız öylesine yoğun Arif’in aşkı.

“Kaç bin yıllık hasretimin koncası,

gözlerinden,

gözlerinden öperim,

bir umudum sende, anlıyor musun?”

Ahmed Arif, Leyla Hanım’a 1954-1957 ve sonuncusu 1977’de olmak üzere 60’ın üzerinde mektup göndermiş. Leylâ Erbil son günlerine kadar bütün mektupları saklamış. Sonrasında mektupların kitap olmasına karar vermiş. Ancak kitabın çıktığını görmeye ne yazık ki ömrü yetmemiş.

İkili tanıştığında Arif 27, Erbil ise 23 yaşında. Ahmed Arif siyasi kişiliğinden dolayı sürgünde iken Leyla Erbil İstanbul’da. Mektuplaşmaları bu döneme denk geliyor.

‘’Kulluğum, divaneliğimle ellerini, gözlerini öperim. Öpüyorum ama doyamıyorum. Mutluluk ya da cehennem bu galiba. Sana doymak, korkunç ahmaklık olur. Hadi gel’’.

Artık zamanın dedikoducuları mı yoksa tırmanan siyasi gerilimler mi bilinmez ilk başlarda flört havasında olan mektuplara Erbil set çekiyor ve evleneceği haberini Arif’e iletiyor. ‘’Evleneceksin demek? Herhal çocuğu sevdin! İnşallah mesut olursun canım. Ama müstakbel kocan bana yazdığına kızmayacak cinstendir inşallah. Yoksa seni kaybetmek, sesini duymamaktansa gebereyim daha iyi olur’’.

‘’Sen ister dostum ol, ister sevgilim, yeter ki hayatımda ol’’

Ahmed Arif bu evlilik kararını sakince kabulleniyor. Zamanın imkansızlıklarında yapılacak tek şeyi yapmış şair. Bu durum şu dönemde iyice zıvanadan çıktı. “Reddedilen erkek terör estirdi” manşetlerine aşina olmak utanç verici. (https://www.evrensel.net/haber/350493/amasyada-bir-erkek-kendisini-reddeden-lise-ogrencisini-vurdu)

Ahmed Arif’in kabullenişi yine kendine has oluyor. Düğün hediyesi olarak bir şiir yazıyor. “Suskun” şiiri bu evliliğin meyvesi aslında.

“Sus, kimseler duymasın,

Duymasın, ölürüm ha.

Aymışam yarı gece,

Seni bulmuşam sonra.

Seni, kaburgamın altın parçası.

Seni, dişlerinde elma kokusu.

Bir daha hangi ana doğurur bizi?”

Leyla Erbil evlenip eşi Mehmet Bey ile birlikte Ankara’ya yerleşiyor. O dönem Arif Diyarbakır’da sürgünde halen. Bir dönem ise Urfa’ya sürgün ediliyor. Tüm hasretliği boyunca onu hayata bağlayan tek şey Leyla’ya yazdığı mektuplar ve şiirler. İkili birbirinin edebi hayatını kuvvetlendirdikçe kuvvetlendiriyor.

‘’Dünyaya geldiğime pişman değilem! Seni tanıdım çünkü. İnsanların yarısından çoğunun beyinleri, oraları çalınmışsa dünyamız -o güzelim aklımıza zarar- puştluklarla doluysa, koymaz bu bana. Çünkü sen varsın. Sen tek başına, cihanın bütün haksız, canavarca düzenine karşı beni ayakta tutabiliyorsun. Benim soyumdan insanların yaşadığı müddetçe, Kenya’dan Kamçatka’ya sen yaşanacaksın. Bana senin adını ölmezleştirmek düşer. İşim bu benim. Sense ölmezliğe bile gülümseyecek kadar benzersiz ve yücesin. Canının her milimetre karesine varıncaya, bir canlı imgeni gökyüzünde gezdirmek geçer içimden. (Ulan dünya insanları, ulan ibneler, bakın işte bu leyladır!) diye bağırırdım hem’’.

Ahmed Arif son mektubu 1977 yılında gönderiyor Erbil’e. Tüm kabullenişiyle birlikte bir daha mektup yazmıyor Leylasına. Mektuplaştıkları zaman boyunca Erbil her defasında dost kalmak istediğini açıkça belirtse de Arif’in yüreği kalemine akıyor. Bu da bizi “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabına getiriyor. Sevdasını ve Leylasını tam anlamıyla ölümsüzleştiriyor. Kendisini şair olarak kabul etmeyen kesime ise “Tek kitapla peygamber olunuyor da, şair neden olunmasın.” diyerek noktayı koyuyor.

“Seni anlatabilsem seni…

Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır

Üşüyorum, kapama gözlerini…”

Leyla’dan sonra hayatına devam etmesi için şair arkadaşları da yardım etmek istiyor Arif’e. Cemal Süreya , Ahmed Arif’i çok sever ve beğenir. Kız kardeşiyle evlendirmek ister Arif’i. Ahmed Arif de aslında Süreya’nın kız kardeşi Ayten Hanım’ı beğenmektedir ve ertesi gün için buluşma kararı alırlar hemen. Buluşma Ankara’da Zafer Çarşısı’nın önünde olacaktır. Cemal Süreya ve kız kardeşi beklerler ama Ahmed Arif gelmez. Süreya sonradan öğrenir ki Ahmed Arif temiz bir gömleği olmadığı için gelememiştir.

Temiz hem de tertemiz sevmiştir Ahmet Arif. İmkansız aşkı Leyla Erbil’i de, arkadaşının kız kardeşi Ayten’i de, Tolstoy’un torunu olan eşi Natalie Hanım’ı da.

“Maviye

Maviye çalar gözlerin,

Yangın mavisine

Rüzgarda asi,

Körsem,

Senden gayrısına yoksam,

Bozuksam,

Can benim, düş benim,

Ellere nesi?

Hadi gel,

Ay karanlık…”

Adına şiir yazılmamış tüm kadınlara selam olsun…

*Yazıyla ilgili görseller web alıntısıdır.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın