Gözden Kaçanlar – Ocak

Barolardan Yeni Khk İtirazı: Vatandaş Vatandaşa Kırdırılır!

25 Aralık 2017 T24

İstanbul ve Ankara Baro Başkanları 695. ve 696 sayılı KHK’lara sert bir biçimde eleştirdi. İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu düzenlemeye ilişkin olarak, “En vahim uygulama” dedi. 

İstanbul Adalet Sarayı’nda görülen Cumhuriyet davası öncesi Çağlayan Meydanı’nda açıklama yapan İstanbul ve Ankara Barosu Başkanları dün çıkan 695. ve 696 sayılı KHK’ları eleştirdi. Basın açıklamasına CHP ve HDP milletvekilleri, sivil toplum örgütleri ve gazeteciler destek verdi.

Basın açıklamasında konuşma yapan İstanbul Barosu Başkanı Durakoğlu şunları söyledi:

“KHK ile getirilen en vahim düzenleme ‘resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına ve resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın’ darbe teşebbüsü ve terör eylemlerinin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler için getirilen cezasızlıktır. Peşinen ifade edelim ki, bu hüküm yok hükmündedir. Suç teşkil eden bir eyleme rağmen herhangi bir kişinin hukuken sorumlu tutulamayacağına ilişkin cezasızlık düzenlemesi hukuken genel mantığa ve felsefesine aykırıdır. Biz demokrasi özlemimizi hukuku temel kılarak ararken, dün 695. ve 696 sayılı KHK’lar ile getirilen bu yeni düzenlemeler, işimizi daha da güçleştirdi. Kısaca dünden bu yana yükümüz daha da ağır… Çünkü bu KHK’lar kanun hükmünde olsa bile hukuk hükmünde değildir. Savunma hakkı, böylesine yok sayılıp görmezden gelinince, adına yargılama dediğiniz o oturumların daha hızlı ve dilediğiniz şekilde yürüyeceğini sanıyorsanız bunların hepsi AHİM’den dönecektir. Bu süreç, en çok da FETÖ sanıklarına yarayacaktır. Hukuktan vazgeçerek adalet sağlanması olanağı yoktur. Avukatlar olarak mücadelemizi yılmadan sürdüreceğiz.”

“Vatandaş vatandaşa kırdırılır”

Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran ise yaptığı açıklamasında KHK’lar ile paramiliter güçler oluşturulacağını belirtti. Canduran açıklamasında “Yürürlüğe giren son iki KHK ile 135 kanun maddesi, değiştirildi. Savunma daha da kısıtlandı. Tek tik kıyafet ile masumiyet karinesi kısıtlandı. Yüzlerce kişi görevinden atıldı, onlarca dernek ve vakıf kapatıldı. Ne yazık ki paramiliter güçler oluşturmak için ön açıldı. Vatandaş vatandaşa kırdırılacak hale getirildi. Vatandaş vatandaşın sokakta boğazına çökecek hale getirildi. Bu ülkede kolluk güçleri yok mu da, vatandaşa böyle bir yetki verildi. Bunun bir iç savaş getireceğini tahmin etmiyorlar mı? Bunlardan çıkan sonuç şudur. Artık TBMM bitmiştir. KHK artık OHAL’e ilişkin çıkarılmamaktadır. Ülke, OHAL uygulanan rejim haline gelmiştir. Anayasa Mahkemesi sadece adı olan bir mahkemedir. Son iki KHK hukuk tabutuna çakılan son iki çividir” dedi. 

“Böylesini ne gördüm ne okudum”

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ise Oda TV’deki yazısında özetle şu ifadeleri kullandı:

696 sayılı OHAL KHK’sı diyor ki; 15 Temmuz’un devamı niteliğinde olan eylemleri bastırmak için güç kullanan sivillerin ceza ve tazminat sorumluluğu yoktur. Çok ama çok tehlikeli. Vahim…

Kim karar verecek?

15 Temmuz’un devamı niteliğindeki eylemler ne demek? Kim karar verecek buna? Darbeye karşı direnmek Türk Ceza Kanunu’na göre zaten meşru savunma şartları varsa bir hak. 

KHK ile getirilen bu düzenleme, örtülü bir genel affın da ötesinde. İleride gerçekleşebilecek adam öldürme, linç etme, ev basma eylemlerinin darbeyi bastırmak gerekçesiyle yapılmış olmaları halinde suç teşkil etmeyeceğini söylüyor. KHK ile genel af olmaz. İleriye yönelik suç işleme özgürlüğü kanunla bile getirilemez. Bunca yıllık hukukçuyum, hukuk hocasıyım, ne yaşamımda gördüm böylesini ne de tarihimizde okudum. Kabile devletlerinde bile olmaz.



Diyanet: Eşine “ANAM, Bacım” Diyen Erkek Boşanmış Sayılır

25 Aralık 2017

Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu boşanmayla ilgili kamuoyunda tartışma yaratabilecek bir görüşte bulundu. Daha önce ‘boş ol’ denildiğinde boşanmanın meydana geleceğine, SMS ve faks yoluyla da erkeğin karısını boşayabileceğine dair görüşleriyle tepki çeken Din İşleri Yüksek Kurulu, kocası tarafından boşanma niyetiyle “Sen benim anam bacımsın” denilen kadının boşanmış sayılacağını açıkladı.

Sözcü’den Ali Ekber Ertürk’ün haberi aynen şöyle:

“Bir erkek, hanımına “Sen benim anam bacımsın” derse, bu boşama olur mu?” sorusuna yanıt veren Yüksek Kurul’un şaşırtan görüşü şöyle:

“Hanımına, ‘sen benim anam bacımsın’ diyen kişi bu ifadesiyle boşamayı kastetmişse eşi kendisinden bir bâin talakla (İslam’da boşanma çeşidi) boş olur. Ancak, aralarında daha önce iki kez boşanma gerçekleşmemiş ise -eşler isterlerse- yeni bir nikâhla bir araya gelebilirler. Bu durumda evlilikleri, daha önce bir ayrılık vuku bulmamış ise iki nikâh bağı ile devam eder.”

Baldıza benzetmişse kefaret ödeyecek

“Eğer kişi bu sözleriyle zıhâr yapmayı kastetmiş ise bu durumda zıhâr kefareti ödemesi gerekir” diyen Kurul, “Zıhâr”ı da şu şekilde tarif etti: “Bir erkeğin eşini; annesi, kız kardeşi, halası, teyzesi gibi kendisiyle evlenmesi ebedî yasak olan bir kimseye veya bunların sırtı, karnı, baldırı vb. gibi bakılması haram olan bir uzvuna benzetmesidir.”

Erkeğin karısına, sevgi ve saygısını göstermek maksadıyla “anamsın, bacımsın” demesi halinde, mekruh olmakla birlikte, bundan dolayı herhangi bir kefaret gerekmediğini savunan Yüksek Kurul, “Herhangi bir kastı olmaksızın sırf ağız alışkanlığıyla böyle şeyler söylenmesi durumunda da bir şey gerekmez” dedi.



Açlık Grevindeki Semih Özakça’yı Ziyaret Eden Yrd. Doç. Dr. İrfan Mukul İhraç Edildi

24 Aralık 2017 T24

Kanun hükmünde kararname (KHK) ile ihraç edilen ve ardından “İşimi geri istiyorum” diyerek açlık grevine başlayan Semih Özakça’nın Sinop Eğitim Fakültesi’nden hocası Yrd. Doç. Dr. İrfan Mukul ihraç edildi.

Mukul, Özakça’yı ziyaret etmesinin hemen ardından açığa alınmıştı.

105 akademisyen ihraç edildi 

105 öğretim üyesi, 50 üniversite personeli ihraç edildi. Dicle Üniversitesi’nde barış bildirisi imzacısı akademisyenler Düzgün Uğur, Erhan Ünlü, Hümeyra Yılmaz, Romedi Çelik, Eda Aslı Şeran, Aslı Aydemir ihraç edildi.

Evrensel’e konuşan Dicle Üniversitesi Hidrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erhan Ünlü, ihraçları beklediklerini dile getirerek “Bu kıyımların devam edeceğini biliyorduk. Diğer arkadaşlarımız hiçbir suçu olmamasına rağmen nasıl ihraç edildilerse benimde bundan ayrı olmam düşünülemezdi. İhraç listesinde ismimizin olmasına şaşırmadık bu yüzden”dedi.

Ne olmuştu?

Sinop Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İrfan Mukul, Açlık grevindeki Semih Özakça’yı ziyaret ettiği ve geçtiğimiz yıl “6 yaşındaki çocuk evlenebilir” gibi sözleriyle tanınan Nurettin Yıldız’ı protesto ettiği gerekçeleriyle açığa alınmıştı. 



9 Öğrenciye Cinsel İstismardan Tutuklanan Yurt Görevlisinden Skandal Savunma: Çocuğun Rızası Vardı!

23 Aralık 2017

İzmir’in Dikili ilçesindeki özel bir yurtta 9 erkek öğrenciye cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklanan Ömer Faruk E., “12 yaşındaki bir öğrenciyle kendi rızasıyla birlikte olduğunu” iddia etti.

Dikili’de özel bir yurtta kalan 12 yaşındaki çocuğun annesine yaşadıklarını anlatmasının ardından başlatılan soruşturmada, polis yurtta kalan 20’ye yakın çocukla görüştü. Pedagog ve psikolog eşliğinde yapılan görüşmelerde, 3 çocuk E.’nin kendilerine cinsel istismarda bulunduğunu açıkladı.

Habertürk’ten Mehmet İnmez’in haberine göre, zanlının cep telefonu ve bilgisayarında yapılan incelemede, çocuklara ait fotoğraflar ele geçirildi. Öğrencilere baskı yapan Ömer Faruk E.’nin 9 çocukla WhatsApp’tan grup oluşturduğu, buradan cinsel içerikli mesaj ve fotoğraflar paylaştığı da ortaya çıktı.

Önceki gün tutuklanan E.’nin ifadesinde, “Öğrencilerin din dersine de giriyordum. 12 yaşındaki bir çocukla 2 defa cinsel ilişki yaşadım. 12 yaşındaki diğer çocuk ile kendi rızası ile birlikte oldum. WhatsApp konuşmalarından da anlaşıldığı gibi çocuk beni ilişkiye girmek için çağırdı. İddia edildiği gibi diğer çocukla ilişkim hiç olmadı” dediği belirtildi.

İstismar doktor raporuyla belirlendi

Olayın ardından 3 çocuk hastaneye götürüldü. Yapılan ilk tespitte, 2 çocuğun cinsel istismara uğradığı doktor raporu ile belirlendi. Olayla ilgili soruşturma devam ederken, cinsel istismara maruz kaldığı belirlenen 9 çocuk ‘Çocuk İzleme Merkezi’ne (ÇİM) gönderildi.

İddiaların ardından Milli Eğitim Müdürlüğü’nce geçici olarak mühürlenen yurttaki bazı çocuklar ailelerinin yanına gitti, bazıları da özel bir yurda yerleştirildi. Yurdun 2011’de açıldığı 70 öğrenci kapasiteli olduğu ve ruhsatının da bulunduğu ortaya çıktı.

“ÖNLEM Alınmazsa 2030’Da Yaklaşık 2 Milyon Çocuk Şiddet Nedeniyle Ölecek”

23 Aralık 2017

Uluslararası Çocuk Merkezi Adolesan, Genç ve Kadın Sağlığı ve Hakları Program Direktörü Dr. Ayşegül Esin, Türkiye’de gençlerin birinci sıklıkta ölüm nedeninin dışsal yaralanma ve zehirlenme olduğunu belirtti. Cumhuriyet’te yer alan haberde, dünya genelinde 130 milyon öğrencinin okulda zorbalıkla karşılaştığı, gerekli önlemlerin alınmaması durumunda 2030’da yaklaşık 2 milyon çocuk ve ergenin şiddet nedeniyle öleceğinin tahmin edildiği aktarıldı.

Cumhuriyet’ten Figen Atalay’ın haberine göre dünyada yaklaşık 15 milyon kız çocuğu cinsel eylemlere zorlanıyor. Okul çağındaki 732 milyon çocuğun yarısı, okullarda fiziksel cezanın tam olarak yasaklanmadığı ülkelerde yaşıyor. 300 milyon çocuk, aileleri ya da bakıcıları tarafından disiplin amaçlı ceza görüyor ve bu çocukların 250 milyonu fiziksel yollarla cezalandırılıyor. Dünyada 1-19 yaş aralığındaki yaklaşık 15 milyon kız çocuğu, yaşamlarının bir noktasında cinsel ilişkiye ya da başka cinsel eylemlere zorlanmış.

“Yaşla eğilim artıyor”

Uluslararası Çocuk Merkezi Adolesan, Genç ve Kadın Sağlığı ve Hakları Program Direktörü Dr. Esin’in verdiği bilgilere göre, Türkiye’de gençlerin birinci sıklıkta ölüm nedeni dışsal yaralanma ve zehirlenme. Yani Türkiye’de gençler tamamıyla önlenebilir bir nedenle ölüyor. Gençlerin büyük çoğunluğunun şiddeti arkadaş, okul ortamında yaşadığına dikkat çeken Dr. Esin, “Toplumda yaş ile birlikte şiddete eğilim ve tolerans gelişmektedir. Şiddetle mücadele gençlerden başlanırsa başarılı olunamaz. Eğitime çocukluktan ve hatta anne babadan başlanmalı, çocuğun fiziksel şiddet ile disipline edilme tutumundan vazgeçilmeli, aile, okul, toplum ve ilgili paydaşlar ile çözüm yolları birlikte üretilmeli ve hayata geçirilmelidir” dedi.

Genç şiddeti nedir?

Gençlerin şiddetinin, her gün binlerce genci, ailelerini, okulları ve toplumları etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu vurgulayan Dr. Ayşegül Esin, şöyle devam etti:

“Gençlerin şiddeti, 10 ile 24 yaşları arasındaki gençlerin başkalarını tehdit etmek veya zarar vermek için kasıtlı olarak fiziksel güç veya güç kullandıklarında ortaya çıkar. Gençlerde kabul görmeme, kırılma, gücenme, anlaşılmama, reddedilme, engellenme, korku, kaygı, hayal kırıklığı, yalnızlık gibi acı veren olay ve duygular şiddete dönüşebilmektedir.”

“Ulusal plan şart”

UNICEF ve Dünya Sağlık Örgütü’nün şiddete son verilmesi için önerileri:

* Çocuklara yönelik şiddetin azaltılmasını hedefleyen eğitim, sosyal refah, adalet ve sağlık sistemlerinin yanı sıra toplum ve çocuklarla da işbirliği yapılarak oluşturulan ulusal planların hazırlanması.

* Yetişkinlerin davranışlarının değiştirilmesi; ekonomik ve toplumsal eşitsizlikler, şiddeti mazur gören toplumsal ve kültürel normlar, yetersiz politikalar ve yasal düzenlemeler, mağdurlara yönelik hizmetlerin yetersizliği, şiddeti önleyen ve bu olguya tepki veren etkili sistemlere yapılan yatırımların sınırlılığı gibi çocuklara yönelik şiddete katkıda bulunan faktörlerin ele alınması.

* Ulusal politikaların, şiddet içeren davranışların asgariye indirilmesi, eşitsizliklerin azaltılması, ateşli ve diğer silahlara erişimin sınırlandırılması gibi konulara odaklanması.

* Sosyal hizmet sistemlerinin kurulması ve şiddet deneyimi yaşamış çocuklara ilişkin yönlendirme, danışma ve tedavi hizmetlerini verecek sosyal hizmet uzmanlarının eğitilmesi.

* Çocukların, ebeveynlerin, öğretmenlerin ve halkın farklı biçimlerdeki şiddeti tespit edecek şekilde eğitilmesi, şiddet olaylarını rahatça dile getirip bildirebilecekleri şekilde güçlendirilmesi.

* Çocuklara yönelik şiddet konusunda daha detaylı analiz edilmiş veriler toplanması ve sağlanan ilerlemenin sağlam izleme ve değerlendirme sistemleriyle takip edilmesi.



‘YETENEKLİ Müsteşar’: Dünürü Bddk’da, Damadı 5 Yıllık Tecrübesine Rağmen New York Ateşeliğinde Görev Aldı!

23 Aralık 2017

Hazine Müsteşarı Osman Çelik’in akrabalarını kamuda önemli görevlere yerleşmesi bürokraside tepki çekti. Çelik’in dünürünün Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’na (BDDK) üye atandığı, damadının da kamuda 5 yıllık tecrübesine rağmen New York ataşeliğinde görevlendirildiğ belirtildi. Konuya ilişkin kendisine yöneltilen soruya cevap veren Hazine Müsteşarı Çelik, dünürünün BDDK Kurul üyeliğine getirilmesi için talepte bulunmadığını söyledi.

Hürriyet’ten Neşe Karanfil’in haberine göre BDDK’da haziran ayından beri boş bululan kurul üyelikleri vardı. Başkan ve bir üyenin kaldığı BDDK’da boş üyeliklere atamalar 13 Aralık’ta yapıldı. Ataması yapılan 4 üyeden biri olan Mustafa Balcı’nın, Hazine Müsteşarı Çelik’in dünürü olduğu öğrenildi. Balcı’nın BDDK’ya atanmadan önce Vakıf Katılım’da görev yaptığı belirtildi.

Müsteşarı Çelik, kendisine yöneltilen soru üzerine dünürü Balcı’nın Kurul üyeliğine atanması sürecinin hiçbir aşamasında olmadığını, teklif aşamasında da hiçbir makamla konuşmadığını, Balcı’nın 30 yıllık bankacılık geçmişi olduğunu söyledi. Hazine Müsteşarı sıfatıyla talepte bulunmadığını, ilgili bakana da bir şey söylemediğini ifade eden Çelik, aday olup olmadığını bilmediğini, son anda atamayı öğrendiğini kaydetti.

Damadı İskender Balcı’nın da kendisi kamuya geçmeden önce Ekonomi Bakanlığı’na girdiğini belirten Çelik, ABD’de görevlendirilmesinin tamamen yönetimin takdiri olduğunu dile getirdi.  

Osman Çelik kimdir?

1986’da Devlet İstatistik Enstitüsü’nde ekonomist oldu. 1988-1995 arasında Faisal Finans Kurumu Değerlendirme ve Hazırlama Müdürlüğü’nde görev aldı. 1995-1999’te İhlas Finans’ta Proje ve Pazarlama Müdürlüğü yaptı. 2000-2005’te Anadolu Finans Kurumu Genel Müdür Yardımcısı oldu. 2006-2013 arasında Türkiye Finans Katılım Bankası’nda Genel Müdür Yardımcılığı yaptı, Haziran 2015’te Genel Müdür oldu. 29 Haziran 2016’da Hazine Müsteşarı atandı.



Sosyal Koruma Gelirindeki Devlet Katkısı Azaldı; Türkiye Dünya Sıralamasında Sondan Dördüncü

23 Aralık 2017

2016’da sosyal koruma harcamaları, 2015 yılına göre yüzde 19.5 artış gösterek 334 milyar 751 milyon lira oldu. Sosyal koruma harcamalarının gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki payı yüzde 12’den yüzde 12.8’e yükseldi. Bu artışa rağmen Türkiye yüzde 21’lik OECD ortalamasının çok altında kalarak sondan dördüncü oldu. Ancak sosyal koruma gelirlerinin içindeki devlet katkısı payı 2012’de yüzde 46.1 iken, bu oran 2016’da yüzde 40.7’ye düştü. 

Cumhuriyet’ten Emre Deveci’nin haberine göre Fransa, sosyal koruma harcamalarına GSYH’sinin yüzde 31.5’ini ayırarak bu alanda ilk sırada yer aldı. Türkiye, Meksika, Güney Kore ve Şili’nin ardından sondan dördüncü sırada yer aldı. Dahası, sosyal koruma harcamalarının GSYH içindeki payı 2016’da 2015’e göre artsa da, 2010’daki yüzde 13.03’lük oranın gerisinde kaldı.

Devletin katkısı düştü

Sosyal koruma gelirlerinin içindeki devlet katkısı payı 2012’de yüzde 46.1 iken, bu oran 2016’da yüzde 40.7’ye düştü. Koruma kapsamındaki bireylerden tarafından yapılan sosyal katkıların payı ise 2012’de yüzde 20.3 iken 2016’da bu oran yüzde 26.5’e yükseldi. 2016’da gelirin yüzde 27.7’sini işveren sosyal katkıları oluşturdu.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) dün açıkladığı verilere göre, 2016’da sosyal koruma harcamalarının yüzde 98.3’ünü (328 milyar 917 milyon TL) sosyal koruma yardımları oluşturdu. Sosyal koruma yardımlarında en büyük harcama 162 milyar 140 milyon lira ile emekli/yaşlılara yapılan harcamalar oldu. Bunu 91 milyar 318 milyon lira  ile hastalık/ sağlık bakımı harcamaları izledi.

12 milyon kişiye maaş

Sosyal koruma kapsamında maaş (emekli/yaşlı, dul/yetim ve malül maaşı) alan kişi sayısı 2015’te 12 milyon 536 bin iken, yüzde 2.3 artarak 2016’da 12 milyon 829 bin kişiye yükseldi. Sosyal koruma kapsamında emekli/yaşlı ve dul/yetim maaşı alan kişi sayısı 2015’te 11 milyon 707 bin iken, geçen yıl 11 milyon 992 bine ulaştı.

Sosyal yardımların yüzde 8.4’ü şartlı verildi. Şartlı yardımlar içinde en büyük payı yüzde 32.1 ile engelli/malül yardımları oluşturdu. Bunu, yüzde 31.9 ile aile/çocuk yardımları ve yüzde 17.2 ile hastalık/ sağlık bakımı yardımları takip etti. Nakdi yardımlarda en büyük payı yüzde 72.2 ile emekli/yaşlılara yapılan yardımlar oluşturdu. Bunu, yüzde 17.7 ile dul/yetim yardımları ve yüzde 3.5 ile işsizlik yardımları takip etti.

Yardıma muhtaç sayısı sürekli arttı

Ülkelerde, ekonomik yoksunluk nedeniyle çocuklarını okula gönderemeyen, sağlık hizmeti alamayan, yeterli beslenemediği ve ısanamadığı için yardım almak zorunda kalan yurttaş sayısının ise arttığı aktarıldı. Aile ve Sosyal Politalar Bakanlığı’nın 2013’e kadar yayımladığı sosyal yardım bültenleri, bültenlerin yayından kaldırılmasının ardında da bütçe sunumlarından edilen bilgiye göre, ekonomik yoksunluk nedeniyle 2010’da 35 bin 298 olan korunmaya muhtaç çocuk sayısı yüzde 100’ü aşan bir oranla 2014’te 80 bin 375’e ulaştı.

Yardıma muhtaç çocuk sayısının yüzde 128 arttığı belirtildi. Bakanlığın bütçe sunumuna göre, 2016’da kömür yardımı alan hane sayısı 2 milyon 82 bin oldu. Eşi vefat ettiği için yardıma muhtaç duruma düşmüş kadın sayısı 2014’te 276 binden iki yılda 289 bin 987’ye ulaştı. Muhtaç asker ailelerine yapılan hane sayısı 2016’da 74 bin civarında olurken, doğum yardımı alan kişi sayısı da 1 milyon 175 bin oldu.

Eğitimine şartlı eğitim yardımları ile sürdürmek zorunda kalan öğrenci sayısı 2106’da 2 milyon 132 bini aşarken, elde ettiği gelir asgari ücretin üçte birinden az olduğu için GSS’si (Genel Sağlık Sigortası) devlet tarafından ödenene kişi sayısı da 2 milyon 310 bini aştı.



Memur Döven Zabıta Müdürü Tüccar Çıktı: Balat’ta Vakıflar’dan Kiralık Tarihi Bina

25/12/2017 

Bir zabıta memurunu dövdüğü için İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zabıta Dairesi başkanlığından alınan Tayfun Karali’nin kardeşi Serdar Karali’yle birlikte Balat’ta tarihi bir binada kafeye ortak olduğu öğrenildi.

Karali, çekici şoförü Kenan Fidan’ı emniyet şeridi kullandığı bahanesiyle bayılatacak derecede darp etmişti. Görüntülerin ortaya çıkmasanın ardından Karali görevden alınmıştı.

Cumhuriyet’ten Hazal Ocak’ın haberine göre , CHP’li belediye meclis üyeleri tarihi binanın aslına aykırı restore edildiğine ve yeşil alanda kapalı mekân oluşturulduğuna dikkat çekerek, “Reina’yı ve kaçak yapıları yıkan zabıta müdürü kendi kafesini yıkmamış” dedi.

Koruma kuruluna ve İBB’ye başvuracaklarını açıklayan CHP’li üyeler suç duyurusunda da bulunacaklarını belirtti.

‘İçine de 1 milyon lira harcayarak güzelce yaptı’

İşletme sahibi ise “Son günlerde çıkan haberlerle alakalı Serdar beyle bunu ilişkilendirip bu işletmeye konuyu getirecekseniz, eğer bunu haber yapıp prim yapacağınızı zannediyorsanız yanlış bir düşüncedesiniz” diye tepki gösterdi.

Bölgedeki esnaflardan biri ise şöyle konuştu:“Papaz evi olarak geçiyor bu binalar. Bir kısmı kiliseye ait, bir kısmı da Vakıflar’a. Tayfun Abi orayı Vakıflar’dan 49 yıllığına kiraladı. İçine de 1 milyon lira harcayarak güzelce yaptı. Sonra da 15 bin liraya bu kafeye kiraladı. Kafenin kârına da ortak. Hatta şu ilerideki yeri de kiraladı. Oradaki bina da çöktü, onu da yapacak…”

‘Binanın karına da ortak’

CHP’li meclis üyesi Hüseyin Sağ, Karali ailesinin Balat’taki tarihi yapıyı önce Vakıflar’dan kiraladığını, daha sonra binayı Karaköy Kahvecisi adlı kafeye kiraladığını belirtti. Sağ, “Tayfun Karali, kardeşi üzerinden binanın kârına da ortak” dedi.

Sağ, tarihi binaya ilişkin de şu tespitlerde bulundu:

* Tarihi binanın içine kartonpiyer spotlu ışık ve alçıdan bir tavan yapılmış.

* Duvarlara duvar kâğıdı kaplanmış.

* Binanın ön tarafındaki yeşil alanda kapalı bir alan oluşturulmuş.

Sağ, “Buradan herhalde Fatih Belediye Başkanı da geçiyordur belki Mevlüt Uysal da geçiyordur. Burası herkesin kullandığı bir yol. Kimse görmese zabıtanın zaten görmeme şansı yok”dedi.

İstanbul Ticaret Odası kayıtlarına göre Serdar Karali ve Tayfun Karali Balat’ta kurulu başka bir şirkette de eski ortak görünüyor.

Yasalar devlet memurlarının ticari faaliyette bulunmasını yasaklıyor.



Yeni Khk İle Türkiye Varlık Fonu’na Dış Borç Yetkisi Geldi

24/12/2017 Diken.com.tr

 Olağanüstü hal kapsamında çıkarılan 696 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle Türkiye Varlık Fonu’na (TVF) ilişkin düzenleme yapıldı.

KHK ile 28 Mart 2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’a ek maddeler getirildi.

Ek maddelerde Türkiye Varlık Fonu ve savunma ve güvenlik hizmetleri sektörlerine ilişkin hükümler yer alıyor.

‘Ek Madde 4’te yapılan değişikliklerle, TVF’ye aktarılmasına karar verilen kuruluşlar ve sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ve/veya TVF’ye ait olmak kaydıyla, TVF yönetimi tarafından kurulacak şirket ve alt fonlar, ‘dış borcun devri, dış borcun ikrazı ve Hazine geri ödeme garantisi hususlarında’, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un kapsamına alındı.

Söz konusu hususlarda bu kanunda düzenlenen hükümlerin uygulanmasına bakanın teklifi üzerine bakanlar kurulunca karar verilebilecek.

Savunma ve güvenlik hizmetleri sektörleri

Kanuna getirilen ‘Ek Madde 5’de ise ‘savunma ve güvenlik hizmetleri sektörleri ile sınırlı olmak üzere’ projeyi yürüten özel bütçe kapsamındaki kuruluşlar için, “Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 8’inci maddesinin 10’uncu fıkrasında yer alan hükümlere tabi olmaksızın dış imkan sağlayabilir” dendi.

Bu kanunun 8’inci maddesi kamu finansmanı ve borç yönetiminin düzenlenmesinde ‘Hazine garantileri ve garantisiz borçlar için izin alınması’ konusunu ele alıyor.

10’uncu fıkra ne diyor?

Ek Madde 5’te bahsi geçen 10’uncu fıkrada şu ifadeler yer alıyor: “Kamu mevduat bankaları ile özel yatırım ve kalkınma bankaları, Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi ve Türkiye Varlık Fonu ile bunların finansman temini amacı ile kuracakları fon ve şirketler hariç olmak üzere, bu Kanun kapsamındaki kuruluşlarca sağlanacak her türlü dış imkân ile diğer kurum ve kuruluşlar lehine verilecek garantiler Müsteşarlığın iznine tabidir. Kamu yatırım ve kalkınma bankaları tarafından sağlanacak bir yıl ve daha kısa vadeli dış imkân bu izne tabi değildir. Bu iznin verilmesi Hazine garantisi sağlandığı anlamına gelmez. İzin verilmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.”



Terör Bilançosu: 7 Haziran 2015’Ten Bu Yana 771 Asker Ve 352 Polis Hayatını Kaybetti

22/12/2017 

 Sözcü yazarı Saygı Öztürk, 7 Haziran 2015’ten bu yana 1212 güvenlik görevlisinin hayatını kaybettiğini belirterek döküm verdi: “771 asker, 352 polis, 89 güvenlik korucusu.”

Öztürk,  bugünkü yazısında , CHP Milletvekili Atila Sertel’in Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesine verdiği yanıttaki “Şehit ve gazi sayıları görev ve faaliyet alanımıza girmiyor”ifadesini hatırlattı.

Öztürk şöyle devam etti: “Bu yılın 21 Aralık 2017 tarihi itibariyle şehitlerimizle ilgili bazı sayılar vermek istiyorum: 7 Haziran 2015’teki milletvekili seçimlerinden sonra terör olayları yaygınlaştı. İşte o günden bu yana 771 askerimiz, 352 polisimiz, 89 güvenlik korucumuz olmak üzere tam bin 212 şehit verdik. O tarihten sonra meydana gelen patlamalarda hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı 555 olarak belirlendi.”



11 Ayda Örtülü Ödenekten 1.7 Milyar Lira Harcandı

17/12/2017 

2017’nin ilk 11 ayında devlet bütçesinden örtülü ödenek olarak 1.7 milyar lira, temizlik, özel güvenlik gibi hizmet alımları için 23.2 milyar lira harcandı.

Bütçeden kira harcamaları 2.1 milyar liraya, savunma ve güvenlik harcamalarıysa 6.1 milyar liraya ulaştı.

Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre  Maliye Bakanlığı, bütçeden kasım ayında yapılan harcamaları gösteren tabloları yayımladı. Bütçe giderlerinin ekonomik sınıflandırılması tablosuna göre bütçeden yapılan bazı harcamalar şöyle:

* Mal alımları: Mal ve hizmet alımlarında sene başından bu yana en fazla harcama kasım ayında yapıldı. Bütçeden bu kalem için kasımda 6.5 milyar lira harcama yapıldı. Bunun 3.1 milyar lirasını tüketime yönelik mal ve malzeme alımları oluşturdu. Yılbaşından bu yana mal ve hizmet alımları için yapılan harcama toplamı ise 52.7 milyar lira oldu.

* Güvenlik harcamaları: Bütçeden güvenlik ve savunmaya yönelik mal, malzeme ve hizmet alımları için nisandan sonraki en fazla ikinci harcama kasım ayında yapıldı. Güvenlik ve savunma için kasımda 980.9 milyon lira harcandı. Yılın 11 ayında bu kalemden yapılan harcama toplamı ise 6.1 milyar liraya çıktı.

* Hizmet alımları: Kasımda 2.7 milyar lira harcama yapıldı. Yılın 11 ayında yapılan harcama toplamı ise 23.2 milyar lira oldu. Temizlik hizmet alımları için 297.4 milyon lira, özel güvenlik hizmeti alım giderleri için de 167.9 milyon lira harcandı.

* Kira giderleri: Devletin bütçesinden taşıt, hizmet binası, lojman gibi kiralamalar için kasım ayında 230 milyon lira çıktı. Kiralanan taşıtlar için 59.2 milyon lira harcandı. Yılın tamamında taşıt kiralaması için ödenen miktar ise 468.7 milyon lira oldu. Devlet hizmet binası kiraları için de 11 ayda 796.4 milyon lira harcama yaptı.

Temsil, tanıtma harcamaları içinse kasımda 26.2 milyon lira, yılın 11 ayında ise 208.2 milyon lira harcandı.



Eğitim Müdürlerinin Cv’si Gizli, Açık Olanlarınsa Yüzde 40’I Dini Eğitim Görmüş

15/12/2017  

İl ve ilçe eğitim müdürlüklerinde görevli bin üst düzey yöneticiden 356’sının özgeçmişi bilinmiyor. Özgeçmişi açıklanan 644 il ve ilçe müdürünün ise yaklaşık yüzde 40’ı dini eğitim görmüş.

Yöneticilerin branşlara göre genel dağılımında ise sınıf öğretmenliği birinci, sosyal bilgiler ikinci, din kültürü ve ahlak bilgisi üçüncü sırada yer alıyor.

Marmara ile Uludağ ilahiyat fakülteleri ön sırada

Cumhuriyet’in haberine göre  eski Eğitim-Sen başkanı eğitimci Alaattin Dinçer 81’i milli eğitim il müdürü, 919’u ilçe müdürü olmak üzere toplam bin üst düzey yöneticinin özgeçmişlerini araştırdı.

Araştırmaya göre 81 il müdürü arasında din öğretimi menşeli programlardan gelenlerin sayısı 28, bu rakamın toplam içindeki oranı ise yüzde 34.57.

Özgeçmişi açıklanan il ve ilçe müdürlerinin yüzde 39.32 din öğretimi, yüzde 7.52 meslek, yüzde 53.16’sı genel öğretim mezunu yöneticilerden oluşuyor.

Bölgesel olarak öğretim hayatında din öğretimi tedrisatından geçmiş olanların en çok yönetici yapıldığı bölgeler Marmara ve Karadeniz.

İlçe müdürlüklerinde din öğretimi ağırlıklı yükseköğretim programlarından mezun olanların en yüksek sayıda görevde bulunduğu iller İstanbul, Ordu, Ankara, Balıkesir ve Hatay.

Marmara ile Uludağ üniversitelerinin ilahiyat fakülteleri MEB’in taşra yönetimine kadro yetiştirmekte ön sırada bulunuyor.



DOĞA Katliamı’nda Sıra Datça’da: 56 Hektarlık Alanın Yarısına Konut Yapılacak

14/12/2017 

Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) Muğla-Datça, Antalya-Aksu, İzmir-Çiğli ve Şanlıurfa-Karaköprü’de imar planı değişiklikleri yaptı. Bu kapsamda Datça’da Kargı Koyu’na yakın yaklaşık 56 hektarlık (yaklaşık 45 futbol sahası) Hazine arsasının imar değişikliği planı onaylandı. Arazinin yarısına konut yapılacak.

Hürriyet’ten Aysel Alp’in haberine göre  Başbakan Binali Yıldırım başkanlığındaki ÖYK toplantısında alınan kararlar Resmi Gazete’de yayınlandı.

‘Datça’nın tamamı Özel Çevre Koruma Alanı’

Kurul, Bodrum (Gökçebel Yahşi, Türkbükü ve Konacık),  İstanbul (Küçükçekmece ve Ümraniye) ve Antalya’daki (Manavgat, Kemer Alanya) bazı Hazine arazilerini de özelleştirme kapsamına aldı. ÖYK Datça’da Kargı Koyu’nda yakın yaklaşık 56 dönümlük Hazine arsasının imar planında yapılan imar değişikliği planını da onayladı.

Datça belediyesi yetkilileri, bu değişiklikte söz konusu bölgede plana aykırı olarak yeşil alanın azaltıldığını söyledi.

Datça Belediye Başkanı Gürsel Uçar, imar planı değişikliğine, “Belediyeye sunmadan bir değişiklik yapılıyorsa orada iyi niyet aramam, rant vardır. Datça’nın tamamı Özel Çevre Koruma Alanı” diye tepki gösterdi.

56 hektarlık alanın yarısına konut, yüzde 24’üne park, yüzde 21’ine yol ve yüzde 3’üne de ibadet alanı yapılacak.

Antalya’da değişiklik

ÖYK, ikinci olarak da Antalya Expo Fuar Alanı’nda imar planı değişikliğini onayladı.

Aksu ilçesindeki Solak Mahallesi sınırları içinde bulunan toplam 1 milyon metrekarelik alanda plan değişikliği yapıldı. Yetkililer, bu değişiklikle arsanın yüzde 12’sine otel-ticaret-turizm alanı ve fuarın denize bağlantısını sağlayan kanal yapılabileceği bilgisini verdi.

İzmir-Çiğli’de 34 bin metrekarelik Hazine arsasında yapılan plan değişikliğiyle de yüzde 59’u konut, yüzde 33’ü park ve yüzde 5.5’u yol olarak ayrıldı. Emsal olarak da 1.2 belirlendi.

Şanlıurfa-Karaköprü’de de 52 bin metrekarelik alanın yüzde 57’si konut; yüzde 12’si park, yüzde 29’u yol ve yüzde 1.3’ü otopark olarak belirlendi.

Bodrum’da altı Hazine arsası

ÖYK’nin bir diğer kararı da Bodrum’a ilişkin oldu. Bodrum-Gökçebel’de 3 bin metrekareden başlayıp 64 bin metrekareye kadar çıkan altı Hazine arsası özelleştirme kapsamı ve programına alındı.

Yetkililer, bunların imar durumlarının daha sonra değerlendirileceğini, gerekli görülmesi halinde imar planlarında değişiklik yapılarak satılmak üzere ihaleye çıkılacağını söyledi.

’30 Hazine arazisinin 2021 yılına kadar satışı’

Bir diğer kararda ise, 30 Hazine arazisinin 2021 yılına kadar satışı öngörülüyor.

Bunlar arasında da İstanbul’da Halkalı, Ümraniye ve Küçükbakkalköy; Ankara’da Alacaatlı ve Dikmen; Antalya’da Alanya, Kemer, Manavgat; Muğla’da Bodrum (Türkbükü, Konacık, Yahşi) ve Fethiye; Yalova’da Çiftlikköy-Merkez ve Termal ilçelerinde 4 bin metrekareden 58 bin metrekareye kadar 30 adet arsa bulunuyor.

Yetkililer, söz konusu arsaların ekonomiye kazandırılması için gerekli görülmesi halinde imar planı değişiklikleri yapılacağı bilgisini verdi.



Türkiye’deki Müteahhit Sayısı Tüm Avrupa’dakinin 10 Katına Çıktı!

14/12/2017 Diken.com.tr

Sadece İstanbul Ticaret Odası’na kayıtlı müteahhit sayısı 60 bin! 80 milyon nüfuslu Almanya’da toplam sayı 3 bin 800 iken, tüm Avrupa’da 20-30 bin arasında. Türkiye’de tüm Avrupa’nın 10 katı müteahhit bulunuyor.

Geçtiğimiz haftalarda İstanbul Bağdat Caddesi’nde yaklaşık 2 bin konutu kapsayan 100’e yakın projenin durma noktasına geldiği ve yarım kalan inşaatların, bir araya gelen kat malikleri tarafından bitirilmeye çalışıldığı medyaya yansımıştı.

Yıkımların yarattığı konut açığı nedeniyle bölgede kiraların da iki-üç katına ulaşmış durumda olduğu belirtilmişti.

Bugün sadece Bağdat Caddesi’nde çalışan müteahhit sayısı 500’den fazlayken, bölgede yaşanan ‘kentsel dönüşüm enkazı’nın bir nedeninin de müteahhit sayısındaki artış olduğu değerlendirilmişti.

Dünya’dan Leyla İlhan’ın haberine göre  Türkiye geneli müteahhit sayısının 330 bine ulaştığı tahmin ediliyor. Yeni girişlerin yarattığı sorunlar sektörün gündeminde. Kat karşılığı arsa bulan kişiler imar alıp maketten satış yapıyor. Tıkanan projelerin çoğu da bu tür girişimler.

Müteahhit sayısındaki fazlalık konut üretimine de yansıyor. Halihazırda konut satışlarının neredeyse iki katı oranda yeni üretim bulunurken, sektöre yeni giren firmalar dahi 500, 1000, 1500 konutluk büyük projelere girişebiliyor.

Henüz müşteri kitlesi edinmemiş bu firmalar pazarlama açısından da sorunlar yaşıyor. Bu durum da satışlara yansıyor. Pek çok işçi bu tür yeni firmalarla mahkemelik. Malzemeciler de taşeron yerine ana yüklenici firmalardan ödeme alma yoluna gidiyor.



SESSİZ Kalmayın!’: Boşanmış Her 10 Kadından Yedisi Şiddete Maruz Kalıyor

10/12/2017 Diken.com.tr

Boşanmış her 10 kadından yedisinin eski eşinin ya da ailesinin şiddetine maruz kaldığı bildirildi.

İzmir Katip Çele­bi Üniversitesi Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merke­zi (İKCÜKAM) Müdü­rü Doç. Dr. Leyla Baysan Arabacı, Türkiye’de her iki kadından birinin şiddete maruz kaldığını belirterek kadınlara yönelik şiddete karşı sessiz kalınmasını eleştirdi.

Kadına yönelik şiddet denildi­ğinde ilk akla gelenin fiziksel şiddet olduğunu ancak cinsel, duygusal, ekonomik olmak üzere başka şiddet türle­rinin de konuşulması gerektiğini belirten Arabacı şu bilgileri verdi: “Türkiye’de orta­lama 10 kadından dördü ya eşinden ya da erkek arkadaşından şiddet görüyor. Dünyada kadın cinayetlerinin yüzde 38’i de part­nerler tarafından işleniyor. Türkiye’de yaşamlarının her­hangi bir döneminde cinsel şiddete maruz kalan kadınların oranı yüzde 12, fizik­sel şiddete maruz kalanların oranı ise yüzde 36. En az bir kez evlenmiş ve yaşa­mının herhangi bir döneminde eşin­den ya da birlikte olduğu kişiden şiddet gören kadınların oranı ise kentte yüzde 35, kırsalda yüzde 38. Bu rakamlar maalesef ki buz dağı­nın görünen yüzü. Kayıtlara alın­mayan, gizli kalan olguları da düşü­nürsek durumun ciddiyetini daha net ortaya koymuş oluruz.”

‘Kadınların yüzde 70’i’

Arabacı, şiddet olaylarında ses­siz kalınmaması gerektiğini, her bire­yin insani olarak çevresinde şahit olduğu şiddet olgusunu bildirme sorumluluğu olduğunu vurguladı: “Tür­kiye’de boşanmış ve ayrı yaşa­yan her 10 kadından yedisi ayrıl­dığı eşi ya da ailesi tarafından şiddete maruz kalıyor, İşte bu durumda toplum sessiz ya da tepkisiz kalmayı ter­cih ediyor. Oysa müdahale edilmeyen her olgu, nesil­den nesile aktarılıyor. Bu da şidde­tin son bulmasını engelli­yor.”



Türkiye, İsrail’le Ticari İlişkisine “ONE Minute!” Demedi

Haluk Kalafat İstanbul – BİA Haber Merkezi11 Aralık 2017



Türkiye Dış İşleri Bakanlığı sitesinde İsrail’le ilişkiler şöyle tanımlanıyor: “Türkiye, İsrail’le de karşılıklı çıkarlar temelinde ikili ilişkiler tesis etmiştir”.

ABD Başkanı Donald Trump’ın 6 Aralık 2017 günü Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan bu karar sonrası sert açıklamalar yaptı; en son dün “Bu İsrail terör devletidir, terör” dedi.

Trump’ın açıklamasından bir gün önce Kudüs’ün başken olarak kabul edileceği iddiası gündeme geldiğinde “Kudüs Müslümanların kırmızı çizgisidir. Bu, bizim diplomatik ilişkilerimizi İsrail ile koparmaya kadar gidebilir”  demişti

Oysa iki ülkenin tarihine bakıldığında, nasıl bir kriz olursa olsun Türkiye’nin Filistin – İsrail sorununda Filistin yanlısı siyasi söylem geliştirmesine karşın “iyi ilişkilerin” sürdürüldüğü görülüyor.

Mesela İsrail devletinin kuruluşunun ilanının ardından beş Arap ülkesi ordularının İsrail topraklarına girdiği ve ardından müzakere masasına oturmak zorunda kaldıkları süreçte Türkiye, yeni devleti resmen tanıyan ülkeler arasında yer aldı.

İsrail 1948’de kuruldu, Türkiye 1949’da tanıdı

Birleşmiş Milletler (BM) Filistin topraklarının biri Arap diğeri Yahudi iki devlet arasında paylaştırılması kararını Kasım 1947’de verdi. İsrail resmi olarak 14 Mayıs 1948’de kuruldu.

İlanın üzerinden 24 saat geçtiğinde Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak orduları saldırıya geçerek İsrail topraklarına girdi. Bu savaş 1949’un ilk aylarında BM arabuluculuğunda Arap ülkeleri tek tek İsrail ile müzakere masasına oturmasıyla sona erdi. Beş Arap ülkesinden sadece Irak masaya oturmadı.

Türkiye, İsrail’i 28 Mart 1949’da resmi olarak tanıdı.

Hemen ardından iki ülke arasında diplomatik ilişkiler başladı. Arap dünyası ile İsrail arasımdaki gerilimli ilişkiler nedeniyle diplomatik ilişkiler yavaş yavaş artırıldı.

Türkiye’nin İsrail’deki ilk diplomatik misyonu bir temsilcilikti ve göreve başlangıç töreni 7 Ocak 1950 tarihinde gerçekleşti.

Elçilik seviyesinde temsilcilik 1950’de Süveyş Kanalı savaşı sonrasında 26 Kasım 1956’da maslahatgüzarlık seviyesine indirildi. Temmuz 1963’te tekrar elçilik seviyesine yükseldi. 1 Ocak 1980 itibariyle Büyükelçilik seviyesine yükseltildi. Ancak 1980 yılında İsrail Doğu Kudüs’ü ilhak etti ve Kudüs’ü başkent ilan edince temsil seviyesi 30 Kasım 1980’de İkinci Katip seviyesine düşürüldü. Diplomatik ilişki 1990’da İsrail – Filistin sorununu ABD ve SSCB’nin desteğiyle İspanya’nın evsahipliğinde yapılan Madrid Konferansı’nın başlamasıyla yeniden Büyükelçilik seviyesine çıkarıldı.

31 Mayıs 2010’da Mavi Marmara saldırısı sonrası Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi Merkez’e çağrılmıştır. Halen Türkiye, İsrail’de Geçici Maslahatgüzar seviyesinde temsil ediliyor. Bu diplomatik ilişkilerin en alt düzeyde tutuluyor gibi okunabilir.

Türkiye-İsrail ilişkilerinin yeniden normale döndürülmesine yönelik müzakereler neticesinde 26 Haziran 2016’da mutabakata varıldı. Bu çerçevede iki taraf arasında yapılan “Tazminata İlişkin Usul Anlaşması” 28 Haziran 2016 tarihinde imzalandı.

AKP döneminde ne oldu?

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) siyasi söylemleri iktidarı boyunca Türkiye – İsrail ilişkilerinin diplomatik krizlerle dolu olacağı; ilişkilerin bir yerde çıkmaza gireceği, askıya alınacağı varsayımı yapmak yanlış olmazdı. Ancak 15 yıllık iktidarı boyunca 30 Ocak 2009’da Davos’ta “One Minute” olarak kısaltılan bir kriz yaşandı ve Gazze’ye yardım taşıyan filoda yer alan Mavi Marmara gemisine 31 May 2010’da İsrail’in düzenlediği askeri operasyonda mürettebattan 10 kişiyi öldürmesiyle ikinci bir kriz gerçekleşti.

Ekonomik ilişkileri etkilemedi



Ancak tüm bu süreç içinde ekonomik ilişkiler hiç bozulmadı, üstelik istikrarlı biçimde büyüdü. Ekonomi Bakanlığı verileri bu durumu gözler önüne seriyor.

Diplomatik krizler ticari ilişkileri 1997 sonrasında özellikle AKP iktidarı sürecince ise hiç etkilemedi aksine ticaret hacmi gittikçe arttı.

Türkiye ile İsrail arasında imzalanan ve 1 Mayıs 1997 tarihinde yürürlüğe giren Serbest Ticaret Anlaşması’nı takiben, İsrail ile 2000 yılında 1 Milyar Dolar olan ticaret hacmi 2014 yılı itibarıyla 5,8 milyar ABD Doları ile maksimum değerine ulaştı. 2016 yılında ise  4.342 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Yıl

İhracat

İthalat

Hacim

Denge

2004

1.315.292

714.143

2.029.435

601.150

2005

1.466.913

804.691

2.271.603

662.222

2006

1.529.158

782.149

2.311.308

747.009

2007

1.658.195

1.081.743

2.739.938

576.452

2008

1.935.235

1.447.919

3.383.154

487.316

2009*

1.528.459

1.074.727

2.603.186

453.732

2010**

2.080.148

1.359.639

3.439.786

720.509

2011

2.391.148

2.057.314

4.448.462

333.835

2012

2.329.531

1.710.401

4.039.932

619.129

2013

2.649.663

2.417.955

5.067.618

231.708

2014

2.950.902

2.881.262

5.832.164

69.641

2015

2.698.138

1.672.500

4.370.638

1.025.638

2016***

2.956.450

1.385.595

4.342.045

1.570.855

2016 (Ocak-Ağustos)

1.960.279

882.225

2.842.505

1.078.054

2017(Ocak-Ağustos)

2.190.417

1.058.555

3.248.972

1.131.862

Türkiye-İsrail  Dış Ticaret Değerleri  (Bin ABD Dolar) 

* 30 Ocak 2009: İsviçre’nin  Davos  şehrinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu sırasında Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres’e “One Munite” diyerek diplomasi dışı bir çıkış yaptı ve toplantıyı terk etti.

** 31 Mayıs 2010: İsrail komandoları Gazze’ye insani yardım götüren ‘Özgürlük Filosu’ndaki Türkiye bandıralı  Mavi Marmara  gemisine uluslararası sularda baskın yaptı. Baskında 10 kişi hayatını kaybetti, bazı kaynaklara göre 30 bazı kişilere göre 50 kişi yaralandı.

*** Mavi Marmara ile iki ülke arasında başlayan “kriz” dönemi 28 Haziran 2016’da imzalanan “Tazminata İlişkin Usul Anlaşması” ile normale döndü ancak ekonomik rakamlar, bu yıllar içinde ticaret ilişkilerin zaten normal olduğunu gösteriyor. (HK)



Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın