Atatürk ve Kadınlar: Uçmak için Kanatlarımız Var!

Kuş, konduğu dalın kırılmasından korkmaz. Zira güvendiği dal değil, kendi kanatlarıdır.


Atatürk ve kadınlarla ilgili yazılmış pek çok hatıra, makale ve kitap bulmak mümkün: Mustafa Kemal’in bir evlat, bir kardeş, bir baba ve bir erkek olarak kadınlarla ve kız çocuklarıyla olan ilişkisini kimi zaman öven, kimi zamansa eleştiren satırları okumuşsunuzdur belki de. Bense burada bir devlet adamı olan Mustafa Kemal’den ve kadınlara dair vizyonundan bahsetmek istiyorum.

Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren yapılan reformlarla, öncelikle vatandaşlık kazanılması ile başlayan bir süreçte Türkiye’de kadının yeri ve rolü sadece hukuki değil, aynı zamanda toplumsal çerçevede de değişmiştir. 1924 yılında kabul edilen ve kadınlara erkeklerle eşit eğitim imkânları sağlayan Tevhid-i Tedrisat Kanunu; 1925 yılında kabul edilen Kıyafet Kanunu; kadınlara gerek aile içinde gerekse birey olarak eşit haklar sağlayan ve 1926’da kabul edilen Türk Medeni Kanunu bu reformların en önemlileri arasındadır. Öte yandan, vatandaşlık hakkının gerçek anlamda kullanılmasını ve Türk kadınlarının siyasi alanda da birer özne haline dönüşmesini sağlayan en önemli gelişme ise, öncelikle 1930’da yerel, daha sonra 1934’te de genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkının birçok Batı ülkesinden önce biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan kadınlara tanınmasıdır. Böylece 1935’de yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi 5. dönem seçimleri sonucunda 17 kadın milletvekili ilk kez meclise girmiş ve ara seçimlerde bu sayı 18’e çıkmıştır.

1 Eylül 1925’de yaptığı bir konuşmada Mustafa Kemal, yapılan reformların ardında yatan temel amacı şöyle dile getirmiştir: “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?” Aslında daha o yıllarda toplumsal cinsiyet eşitliğinin bütün toplumu ilgilendiren bir sorun olduğunu gören Mustafa Kemal, bir devlet adamı olarak Türkiye’de kadınlara bir dal uzatmıştır; o dal ki Türk kadınının kendi kanatlarına güvenerek uçabilmesi için ona en büyük dayanak olmuştur! Böylece reformları takip eden yıllarda ülkemizde kadınlar eğitim, çalışma hayatı, siyaset ve ordu gibi kamusal alanlarda ilk defa yer almaya başlamışlardır. Daha Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren Türk kadını, ondan daha önce sakınılan meslek dallarında eğitim görmüş; gerek kamuda gerekse özel sektörde önemli konumlara gelmeyi başarmıştır. Türk kadınları artık doktor, diş hekimi, hâkim, inşaat mühendisi, sporcu, pilot, belediye otobüsü şoförü, foto muhabiri, dekan, rektör, orduda subay ve komutan, muhtar, vali, belediye başkanı, Anayasa mahkemesi başkanı, kabinede bakan ve hatta başbakan olmuşlardır.

Kamusal alanın devlet eliyle kadınlara açılması, onların özerk bireyler olabilmesinde kilit bir öneme sahiptir. Fatmagül Berktay hocamızın da altını çizdiği gibi, “değişmemekte direnen ataerkil yapının ve ideolojinin bütün baskısına karşın, “Cumhuriyet’in anaları”nın yetiştirdiği kızlar –“kurucu babaları”nın da desteğiyle!- eğitim olanaklarına kavuşup meslek sahibi olabildikleri için kendi ayakları üzerinde daha fazla durmaya başlamışlar ve bu olgu, dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi, onların da eleştirel bir bilinç geliştirebilmelerinin temel dayanağını oluşturmuştur.” Böylece Cumhuriyet’in ilk yıllarında fedakâr ve sorumlu birer anne olarak vatan evlatlarını yetiştiren; kız evlatları olarak kamusal ve toplumsal alanda onlara yüklenen mesleki ve diğer ödevlerini yerine getiren kadınlardan, 1980’ler Türkiye’sine gelindiğinde yeni feminist hareket ile birlikte toplumsal, siyasal ve ekonomik yapıyı sorgulamaya ve eleştirmeye başlayan kadınların kanatları vardır artık!

Eril yurttaşlık anlayışını; ataerkil toplumsal çerçevede kız evlat-ev kadınlığı-annelik üçlemesine sıkıştırılmayı; iş hayatında patronların asistanları ve müdürlerin sekreterleri olarak cam tavana takılıp kalmayı; hem özel sektörde hem de kamu sektöründe emek-yoğun, yarı-zamanlı, sigortasız ve düşük maaşlı işlerde ekmek-kazanan değil de, ek gelir-getirici rollere layık görülmeyi; siyasette eksik temsil edilmeyi ve ülkemizdeki pek çok başka sorunu, sadece kadınların sorunu olarak görmeyen kadınların ve de erkeklerin kanatları var artık!

Öyleyse, Mustafa Kemal’in dediği gibi, “Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok; ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır!” İşte bugün bu bilgi, kültür ve ışıkla donanmış olan bizler, kadın bakış açısını ve kadın tecrübesini erkeklerinkiyle birleştirip onlarla birlikte uçmayı yeniden öğrenmeliyiz. Ülkemizdeki sorunlarla mücadeleden vazgeçmeden, kadınlar olarak özgürleşmek için her gün daha uzağa uçmamız gerek; bilgiye doğru, ışığa doğru. Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları olan tüm kadınlara – bizlere – kanatlarımızın olduğunu hatırlatan ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü Cumhuriyetimizin kuruluşunun 94. yılında saygı ve minnetle anıyorum. Bana verdiğin kanatlar için sonsuz teşekkürler Atam!

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın