Darbe, Demokrasi ve Sevgi

Fetullah Terör Örgütü (bundan sonra hep “FETÖ” olarak geçecek), 15 Temmuz akşamı bir “darbe kalkışması girişimi”nde bulundu. Ülkemiz için çok önemli olan bu olay sonrasında bütün Türkiye “darbe”ye yoğunlaştı, yazılı ve yazısız basın, internetli ve sosyal medya, haberler yanı sıra yorumlardan da geçilmez oldu. Hatta haberler bile yorumlu ve yönlendiriciydi. Bu önemli olaya her şeyden önce ülkemiz açısından bakılması gerekmiyormuş gibi, “başka” açıların arandığı, bulunduğu ve kullanıldığı görüldü. Bu değişik açıların gözettiği farklı şeyler vardı.

Bunları şöyle gruplandırabiliriz.

1 Darbecilere yarayan haber ve yorumlar

2 ABD’ye yarayan yorumlar

3 RTE’ye yarayan yorumlar

1 Darbe bitmedi arkası gelecek, ABD darbecileri bırakmaz (darbe zaten RTE’ye karşı), bu yorum FETÖ’nün gücünü büyütmektedir, teslimiyetçidir. Darbe tiyatrodur, senaryodur, çakmadır, bu yorum FETÖ’yü koruyor, darbe sorumluluğunu FETÖ’den alıyor. Hatta darbeyi RTE’nin kendisi tezgahlamış, gücünü artırmak için bizzat planlamıştır. Neredeyse darbecilerin RTE’nin oyununa geldiğini, ve neredeyse FETÖ’cülerin mazlum ve masum olduğunu yazacaklar (yazdılar mı bilmiyoruz).

2 Darbe FETÖ’nün, darbe RTE’nin, bu yorumlar ABD’yi gizliyor. Darbeyi hazırlayanın ABD olduğu biliniyordu, bu bir yana, uzun süredir darbeyi haber veren ve darbeyle tehditler savuran da ABD idi.

3 Darbe demokrasinin zaferidir, dolayısıyla RTE demokrasinin babasıdır, koruyucusudur, kendisidir. (Hatta bazı hızını alamayanlara göre darbenin yenilgisinden yalnız demokrasi değil devrim bile çıkmaktadır, çıkacaktır. Demokrasi kesmemiştir, darbeden devrim çıkarılmaktadır.1) Demokrasi zorlaması yanında, bastırılacak darbenin RTE’nin eseri olduğunun ileri sürülmesi de RTE’yi olduğundan daha güçlü göstermek sonucunu vermektedir. Buna ek olarak, darbe girişiminin bastırılmasının RTE’yi güçlendireceği ve hatta ilk günden başlayarak güçlendirdiği yorumları da RTE’nin hanesine yazıldığı gibi, darbenin de onaylanması anlamına gelmektedir.

Üç grup olarak gösterdiğimiz bu bakış açılarını çok başka örneklerle daha iyi sergilemek mümkündü, ancak uzatmamak için bundan kaçınıyoruz. Kaldı ki, bir süre geçtikten sonra bu “farklı” bakış açılarının çoğu silikleşti, birçoğu da unutulmak üzere bir kenara atıldı. Bunların içinde “darbe-demokrasi ilişkilendirme ve özdeşleştirme” olanını seçiyor ve onun üzerinde duruyoruz.



DEMOKRASİ DEMOKRASİ, VAR MI SENİN GİBİSİ?

Başarısız 15 Temmuz darbe girişimi, muhalefet-iktidar, karşıt-yandaş, düşman-yalaka işbirlikleriyle demokrasiye indirgendi.  Bu “işbirliklerine”, iyiniyetli bilgisiz saflarla hain ruhlu Batıcılar arasındakini de eklemeliyiz. Oysa bu darbe başarısızlığıyla “demokrasi” arasında somut bir ilişki ve ilgi bulunmuyordu. Başarısız her darbe girişimi demokrasi olabilir mi?  Elbette olmaz, başka şeyler de olabilir ve bunun yanı sıra başarısız darbeler mutlaka demokrasi olacak diye bir “yasa” zaten yoktur.

Sonuçta 15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlığı demokrasi demek değildir!

Neden?

Türkiye’de demokrasinin ne olduğunu ele almadan bunu yanıtlayamayız. Türkiye’de demokrasi, bağımsızlık savaşı verilmesi, Kurtuluş Savaşının zaferi, saltanatın yıkılması, Hilafet’in kaldırılması, laikliğin uygulanması, eğitim devriminin yapılmasıdır; Türkiye’de demokrasi, Cumhuriyet’tir, Atatürk’tür.

Darbe girişimi sayesinde demokrasinin ne kadar önemli olduğunu anlamakla kalmıyoruz, demokrasi sevdalılarının her yeri kapladığına da hayretler ediyoruz.

Darbenin yenilgiye uğratılması ile demokrasi arasında aslında bir bağ ve bir ilişki de bulunmaktadır. Ancak “darbe demokrasicileri”nde bu bağ ve ilişki bir türlü kurulmamıştır ve kurulamamıştır. Açıklaması aşağıda.



İLANLAR, MEDYA VE “İLAN-MEDYA DEMOKRASİSİ”


Yazılı basının 20-25 Temmuz tarihleri arasındaki ilanları, darbe girişimi ve engellenmesi sonrasında yukarıda grupladığımız bakış açılarının çok iyi bir göstergesi durumundadır. Bu konudaki araştırma sayılabilecek bir köşe yazısı, “darbe kınama ilanları”nı değerlendirerek önemli ve yararlı sonuçlar çıkarmamızı kolaylaştırdı.2

“İlan sahipleri, darbeyi kimin yaptığını anmaktan sanki kaçınmışlar”dı. “Nedeni meçhul” darbenin failinin belirtildiği ilan, ilanların yalnızca yüzde 3’üydü. İlanlarda ne ABD’de yaşayan Fetullah’ın ABD’ye hizmet ettiğinden, ne de ABD’den ve CIA’dan söz edilmekteydi.

Ama var mı yok mu demokrasi!

Ne Fetullah, ne ABD, demokrasi de demokrasi!

“Demokrasiye canımız feda!”, ama emperyalizm çağında bağımsız olunmadan demokrasi mümkünmüş gibi konuşacaksınız, demokrasiden vazgeçilemez diyeceksiniz, ama darbe girişiminin ABD’nin eseri, çaresi ve umudu olduğunu belirtmekten uzak duracaksınız.

Demokrasi için ölmeye hazırsınız, ama Atatürk’ten söz etmeyeceksiniz. Demokrasiye sımsıkı bağlısınız, ama onun Cumhuriyet’le ilişkisini, onun birbirlerinden kopmazlığını, birbirlerinden koparılamazlığını aklınıza getirmeyeceksiniz ve bilmezden geleceksiniz. Böylece Cumhuriyet olmayan bir ülkede demokrasi olabilirmiş gibi, dünyanın Cumhuriyet olmayan bir yerinde şimdiye kadar hiç demokrasi olmuşmuş gibi, dünyada herhangi bir yerde Cumhuriyet ortaya çıkmadan demokrasiden söz edilebilirmiş gibi bir izlenim uyandıracaksınız.

Demokrasi” diye feveran edeceksiniz, ama demokrasinin gereğinin laiklik, Cumhuriyet’in temelinin gene laiklik, Altı Ok’un bir ilkesinin de laiklik olduğu hiç hatırlanmayacak.

Bu tür ele alışlara göre “demokrasi” olmazsa olmaz, Cumhuriyet, Atatürk ve laiklik ise şart değil.

Bu tutumlar, emperyalizme bağlı olarak, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yaparak darbeye “karşı çıkma”nın örnekleridir.



DARBE VE “DARBE DEMOKRASİSİ”: SEVGİ BUNUN NERESİNDE?


Bu aşamada değerlendirmeler yapalım: Darbeye karşı demokrasi aşkı ve şehveti şahlanmıştır! İlancıların, manşet atıcıların ve köşe yazarlarının Atatürk, Cumhuriyet ve laiklik nedense hiç akıllarına gelmiyor (ilancıların yalnız yüzde 1’inin aklına gelmiş, bununla birlikte Atatürk resmini kullanan ise hiç yok!). Bunların sevdikleri demokrasi, “RTE’ye bağlılık belirtme özgürlüğü” demokrasisidir.

Burada sözü edilen ve uğrunda ölünecek olan demokrasi, her şeyden önce herkesin siyasal bir kavram olarak bildiği demokrasi değil! İlancıların ve medyanın demokrasiyi sevmesi iyi güzel de neden 15 Temmuzdan sonra bu kadar sevmeye başladılar? Demokrasi sevilmez mi, elbette sevilir, hatta kendilerine dokunulmazsa o demokrasi daha da çok sevilir. Bu yüzden belki de demokrasicilerin amacı, kendilerine dokunulmasın diye demokrasi sevmek olmasın!

Dünya alem biliyor, sağır sultan duymuş, kimileri FETÖ’nün demokrasi düşmanı olduğunu öğrenmek için 15 Temmuz 2016 gününü beklemiş, ‘anlaşılır gibi değil’ diyemeyeceğiz, çok iyi anlaşılıyor.

15 Temmuz demokrasicileri”nin “demokrasi”si, farkedilmiştir herhalde, ABD’nin Irak gibi ülkelere götürdüğü demokrasiye çok benziyor. Bu götürülen demokrasi askeri saldırının bahanesidir. “Saldırının demokrasisi”, askeri saldırıların 21. yüzyıldaki şeklidir.

Bir başka değerlendirmemiz: İlancıların, gazetelerin sürmanşet atıcılarının ve köşe yazarlarının çoğu darbe girişimini bir “devlet darbesi”, bir “rejim darbesi” olmaktan çok, “hükümet darbesi” olarak görmek ve göstermek istemiştir. FETÖ’cü darbecilerin toplumdaki RTE nefretini değerlendirmek istedikleri açıktır. Onlar için önemli bir dayanaktı. Bu, devlet darbesine göre daha kabul edilebilir olan “RTE’ye darbe” şeklinde algılanacaktı.3 Bunun yanı sıra ilancıların neredeyse tamamının darbe girişimini hükümetle sınırlamaya yönelmesi, böylece devletten ve Cumhuriyet’ten koparmaya çalışması, RTE’nin olayın merkezine alınması demektir ve alınmasını gerektirir.4 İlanların ve manşetlerin işlev ve yararını açıklamaktadır. RTE’nin öne çıkarılması sayesinde de Cumhuriyet ve Atatürk’ten söz edilmesi gereksiz hale gelmiştir, getirilmiştir. Yani ilanlara ve birkaçı dışında gazetelere göre darbe, RTE’ye, AKP iktidarına ve “demokrasi”ye karşı yapılmış olup, “Anayasal düzen“i falan bile hedef almamıştır!

Medyanın tamamı ve ilanlar laiklik konusunda tam bir suskunluk içindedir. Amerikancı FETÖ darbesine karşı “laik Türkiye”nin varlığı, ağırlığı, önemi tamamen arka plandadır. Oysa herkes tarafından çok iyi bilinmektedir ki, Fetullahçılık Orta Çağ kurumları olan “cemaatçilik”tir, “tarikatçılık”tır, Hilafetçiliktir; Fetullahçılık katıksız yobazlık, gericilik ve dinciliktir. İlanların “gizli” niyeti açısından baktığımızda bir “laik Türkiye” özlemi, beklentisi, söylemi ve vurgusu ilanların amacına hizmet etmezdi. Büyük bir olasılıkla da ters teperdi! (İlanlarda “laiklik” yüzde 0 [sıfır].)

Gerici bir darbe girişiminde, emperyalist ajanlarla planlanmış bir darbe girişiminde, Cumhuriyet düşmanı bir darbe girişiminde şeytan vardır ama hiç mi hiç sevgi yoktur. Darbe demokrasicilerinin ise sevgiyle ilişkisi ise, şeytanın iyilikle ilişkisi gibidir.

Demokrasi düşkünlerinin, içi RTE ile doldurulmuş tam sayfa ilan ve sürmanşetlerinden Türkiye demokrasisinin beslenmeyeceği ve bundan kimsenin sevgi duygularıyla ferahlamayacağı ortadadır!



DEMOKRASİ” VE “SEVGİ”NİN ORTAK NOKTASI


Demokrasi kendiliğinden ortaya çıkmaz. Toplumsal-siyasal ilişkilerin bir üst ürünü ve şeklidir. Bir darbe girişiminin, bir iktidar mücadelesinin doğal ve kaçınılmaz sonucu değildir. Her siyasal olay olumlu ve olumsuz sonuçlar doğurur, böylece siyasal olaylar gelişmelerin içinde olumlu veya olumsuz olarak yer alır ve birikime katkıda bulunur. Demokratik gelişme çizgisi içinde sıralanan siyasal olaylar, tarihin konusu haline gelir.

Sevgi nefretin karşıtı bir duygudur. Birbirine dönüşebilir. Ancak nefretin her ortadan kalkması sevgi anlamına gelmez. Nefretin bitmesi, her zaman sevgi demek değildir, ama sevgi oluşmasının yolunu açabilir, sevginin şartlarını hazırlayabilir.

Sevme sanatı”ndan söz edilir.5 Buna göre “seven” kişi, sanatçı oluyor, ve her şeyden önce o “sevebilen” kişidir; yani “sevmek” herkesin harcı değildir, herkesin sanatçı olmaması gibi. Bu durumda “sevme” bir yetenek olduğuna göre, geliştirilmiş ve kazanılmış olması gerekir. Sevme yeteneğinden yoksun insanların varlığı bunu tartışılmaz bir doğru haline getirmektedir.

Böylece demokrasi ve sevgi arasındaki bir ortak noktayı yakalamış oluyoruz. Demokrasi de, sevgi de, düzey ister, bilinç ister, birikim ister, eğitim ister, gelişme ister.

Sevginin nasıl gelişme, bilinç ve düzeyle olmazsa olmaz bir bağı varsa, demokrasinin de aynı şekilde geçmiş, birikim ve hukukla olmazsa olmaz bir bağı vardır. Sevgi duygu dünyasında eğitim ve zenginleşmeyle, demokrasi siyaset dünyasında tarihle ve dürüstlükle bağlı ve bağımlı olmak zorundadır.

Sevgi havadan uçup gelmez, her değer gibi üretilir, demokrasi de öyle.

Sevgi nasıl ucuz bir şey değilse, demokrasi de öyle.

İkisinde de “seçim” vardır, ancak ne sevgi, ne de demokrasi yalnız seçim değildir.

Bu iki kavramın sözcükler olarak sıklıkla istismarına da rastlıyoruz. Bireysel-toplumsal-siyasal en önemli, hatta diyebiliriz ki en yüce kavramlar olan demokrasi ve sevgi, istismar edilmeleriyle de bir ortak noktaya sahip olmuşlar.

Sevgi”yi istismar edenler, bu kavramı bayağılaştırmak ve ayağa düşürmek gibi bir kullanım içine girmişlerdir. Tüketmeye çalışmak gibi bir şeydir bu, ancak sevgi tüketim ürünü olmadığı gibi, sevenler de tüketici değildir. Medyatik ahlak, toplumumuzun duygusal özelliklerini bozmakta, değerlerini aşındırmaktadır.

Demokrasi sözcüğünün (kavramının değil) medyada 15 Temmuz sonrasında nasıl istismar edildiğini gördük, gözlemledik. Bu sözcüğü kullananların, adeta takım tutar gibi “demokrasi taraftarlığı” yapmalarının, siyasal bir tutumla ilgili olmadığı meydandadır. Bu sözcüğü kullanmak, hatta üzerinde tepinmek gereği doğmuştur. Bazı niyetler bu sözcüğün arkasına gizlenmeye çalışmaktadır. Dahası, FETÖ’cü oldukları bilinenlerin bile “demokrasici” kesilerek kendilerini kurtarmaya yöneldikleri sözkonusudur. Medyatik siyaset, toplumumuzun düşünce yapısını bozmakta, nesnel algısını kirletmektedir.

Sevgi ve demokrasi, özenle, itinayla, ihtimamla, içtenlikle yaşar. İkisinin de kabul etmediği ve uzlaşmayacağı şey, ikiyüzlülük ve ihanettir.

Uğrunda çaba sarf edilen, onun için mücadele edilen, ona özlem duyulan sevgi ve demokrasi, değerlidir, pahalıdır, önemlidir. Harcıalem, ucuz, gelgeç değildirler, ayağa düşürülmemeleri gerekir.



15 TEMMUZ” NEDİR, NE DEĞİLDİR?


15 Temmuz darbe girişimi, FETÖ’nün darbe girişimidir, Amerikancı bir darbe girişimidir, Batı ülkelerinin desteklemeye hazır olduğu bir darbe girişimidir. Başarılı olsaydı bütün emperyalist dünyayı arkasında bulacaktı.

Bu Amerikancı darbe girişimini Türk Silahlı Kuvvetleri önlemiştir. Darbe girişimi silahla yapıldı. Silahla yapılan silahla bastırılır. Dolayısıyla darbe girişimini ancak Silahlı Kuvvetler önleyebilirdi. Zaten darbe Silahlı Kuvvetler adına yapılmamıştı (“Sulh Komitesi”), hatta Silahlı Kuvvetlere karşı yapılmıştı.

Darbeye karşı ordunun zafer kazanması, Silahlı Kuvvetlerin güçlenmesini sağlamış, ordudan FETÖ mensuplarının ayıklanmasını kolaylaştırmıştır. Ordumuz Amerikancı bir darbeyi önleyerek saygınlaşmıştır.

70’li yıllardan başlayarak ABD hesabına devlete hakim olmak amacıyla örgütlenen Fetullahçılık kolay kolay bir daha ayağa kalkamayacak ölçüde ezilmiştir.

ABD emperyalizmi kendisine hizmet edecek bir gücün yenilgisiyle Türkiye’de devlete hakim olma şansını şimdilik ama tamamen kaybetmiştir.

Darbenin ordu tarafından bastırılması, Türkiye’nin bağımsızlaşması yolunda önemli bir adımdır.

Bunlar yanında 15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasını fırsat sayıp ülkenin ve devletin ihtiyaçlarına ters yaklaşımlarda olanlar, yaşanılan sürece aykırı girişimlerin sahipleri hatalı olmaktan öte, bütün kazançların kaybını davet etmekte, kendisine karşı mücadele edilen FETÖ’nün programını uygulamaktadırlar.

Balyoz ve Ergenekon gibi davalarda yargılanan Atatürkçü ve yurtsever askerlerin itibarlarının iade edildiği ve yeniden görevlere atandığı, hatta terfi ettirildiği bugünlerde, orduya güvensizlik duyulduğunu gösteren yeniden yapılandırılma planları ve bütün yeni düzenlemeler, yanlış olduğu gibi, hukuksal temelden yoksundur ve Anayasa’ya aykırıdır. Kanun Hükmündeki Kararnameler anayasal alanda geçerli olamaz.

Ordunun böyle “sivilleştirilmesinin” dünyada bir benzeri yoktur. Hiç bir milli devlette böyle uygulamalar olmaz. Askeri okulların kapatılması, Eğitimin Birliği Yasası’nın gereği değildir, askeri ortaöğrenim vatan için asker olan kadrolar yaratır, “Mustafa Kemal’in Askerleri”ni yaratır, halk kitlelerinden orduya geçişi ve katılımı sağlar.

TSK’ye karşı bugün tedbir almak değil, orduya destek ve güç vermek gerekir.

TSK’ya karşı yapılanların özü, gücü siyasal iktidara bağlamaktır. TSK Cumhuriyet’indir, siyasal iktidarların değil.

Yaşadığımız süreci, başkanlık heveslerine hizmet etsin diye değerlendirme, yeni bir anayasa yapmayı yeniden piyasaya sürme, bir erken seçimin oy hesaplarına dönüştürme için ele almak kimsenin aklından geçmemelidir. Her şeyden önce ahlaksızlıktır.

Toplumu ayrıştırma anlayışları, kimlik siyasetleri, inancı siyasetin dayanağı yapma terkedilmelidir.

Hukuka dayanmak istemeyenler, adaleti hukuktan üstün saymayanlar, Cumhuriyeti esas almayanlar, ülkesine ve tarihine emperyalizmin bakış açısıyla yaklaşanlar, milletin bayrak ve toplumun birlik isteği karşısında güçsüz ve acizdir.



NOTLAR

1* Yazılı basında darbeye karşı zaferin “devrim” kavramıyla ilişkilendirildiğine hiç beklemediğimiz ölçüde rastladık.

Bu “devrim”cilerin Atatürk’le bir ilgileri olmadığı görülmektedir, ayrı bir araştırma ve değerlendirme konusudur.

2* Mehmet Akkaya, “252 Darbe Kınama İlanının Söylemedikleri”, Aydınlık, 27 Temmuz 2016, s. 6.

3* Ki öyle de olmuştur, ilk saatlerde birçok Atatürkçü ve Cumhuriyetçi kişi darbe girişimini RTE’den kurtulmak “olasılığı” barındırıyor umuduyla, yalnızca bu yüzden hemen olumsuz değerlendirmeye çalışmamıştır.

4* Bu, ilanların içerik ve biçeminde kendini göstermektedir ve RTE’ye yaltaklanmaya ve onu yüceltmeye yöneliktir.

5* Hatta adam üşenmemiş kitabını bile yazmış; Erich Fromm, Sevme Sanatı, Payel Yayınevi, İstanbul 1976.

Bunları da sevebilirsiniz