İLK HEDEF NE OLMALIDIR

Siyaset bir oyun değil, ciddi bir kurumdur. Bu kurumun kitlelerde güvenini yitirmesi ülkede büyük çalkantılara neden olur. Çünkü, siyaset toplumun istek ve çıkarları doğrultusunda gösterilerek yapılıp yozlaştırılırsa, o toplum geleceğinden endişe duymaya başlar, devlete olan güveni yok olur. Oysa siyaset topluma hizmet aracıdır, toplumu aldatmamalıdır. Hele de bu araç kişilerin ihtirasları ve kaprislerine alet ediliyorsa, ülke uçurumlara doğru sürüklenir. Siyaset yasalar ile gelenek ve göreneklerin çerçevesinde partiler aracılığı yapılır. Hiçbir kişi ve parti ben siyaseti kendi anlayışım ile yaparım diyerek, temel yasaların dışına çıkarak özel bir siyaset oluşturamaz. Ülkeyi yönetenler yasaları yok sayarak kendi bildikleri gibi şekillendirmek sevdasına kapılırsa, toplumun dinamik kesimleri de direnme hakkını kullanmak ister. Böyle bir durumda ülke sonu nereye varacağı bilinemeyen çatışmalara sürüklenir. İşte bu nedenle siyaset adamlarının önce kendilerinin yasalara saygılı olması gerekir. Bunun için siyaset kapı arkalarında gizli- kapaklı değil, toplumun gözleri önünde yapılmak zorundadır. Bu durum aynı zamanda namuslu ve şeffaf olmayı gerektirir. Bütün bunların ışığında bugün ülkemizde gelişen olayları irdelediğimizde, karşımıza çıkan sonuçlar yapılması gerekeni de yansıtır. Doğru zamanda, doğru siyaset yapılmadığı takdirde sonuç almak şansı yoktur. Hiç kimse ve hiçbir siyaset kurumu ben kendi doğrularımla yoluma devam ederim deme hakkına sahip değildir. İçinde bulunduğumuz koşullar fedakarlık ve doğru çözümler oluşturmak istemektedir. Zira yoz ve çıkar üstüne kurulmuş siyaset yapısını değiştirmek için dayanışma ve güç birliğine destek vermek gerekmektedir. Bugün iktidar mensupları devletin tüm olanaklarını kullanarak yoksul halkı kendilerine bağlamış durumdadır. Bu bağı koparmak ülkenin baş çelişkisini doğru tespit ederek, onu çözümlemekle mümkündür. Kanımca baş çelişki, AKP ve onun yöneticilerinin iktidardan uzaklaştırılmasıdır. Bu çelişki çözülmeden ülkede ne demokrasi ne de hukuk devleti oluşturulabilinir. Aldatılmış bir toplum asla kötülükleri göremez. Buna bir de kutsalları eklersek ,nasıl bir açmaz içerisinde olduğumuz çok daha kolay anlaşılır. İktidarın elinde din ve etnisite bir araç olarak kullanılarak, ülke insanları ne yapacaklarını bilemez duruma sürüklenmişlerdir. Oysa yaptıkları kendi çıkarlarını sağlamak ve yasa dışı elde ettikleri zenginlikleri koruma amacına yöneliktir. Tüm bunları korumak için dünkü ortaklarını suçlayarak kendilerini aklamaya çalışmaları kendilerini bu suçlardan kurtaramayacaktır. Suç ortaklığı güç kullanılarak çözümlenemez, geçmişin üstüne sis perdesi gerilerek de suç ortadan kaldırılamaz. O ancak, güç ele geçirildiğinde cezalandırılabilinir. Bu nedenle ilk hedef iktidarı değiştirecek bir programla halkı AKP’den uzaklaştırmaktır. Bu gereğin oluşturulabilmesi, ülke sorunlarına bakıldığında kendiliğinden anlaşılmaktadır. Birincisi: Otuz yıldır Güney Bölgemizde sürdürülen Kürt sorunudur. Bu sorun iktidarın ortaya koyduğu çözüm süreci ile asla çözümlenemez. Zira, iktidar bu sorunu bir oy kanalı olarak kullanmakta ve sürüncemede bırakmaktadır. Seçimden seçime “barış, analar ağlamasın “gibi kulağa hoş gelen ifadelerle tanımlanamaz. Çünkü, sorun siyasidir, siyasi olaylar da siyaseten çözülür. Umut verilerek yapılan girişimler gerçekleşmezse, bugün olduğu gibi daha büyük çatışmalar kaçınılmaz olur. Aldatılan toplum bir gün gelir kendi sorununu kendi bildiği yoldan çözmek için her şeyi göze alır. İkincisi: Ekonomik açmazlar, ulufe dağıtır gibi kömür,makarna ,un,şeker gibi yardımlarla giderilemez. Üretimin olmadığı bir ekonomi ancak borçla bir süre daha devam eder. Borç gırtlağı geçince de, altından kalkılmaz bir hal alır. Osmanlı sürekli borçlanarak nasıl bataklığa sürüklendiyse, bugün de ülke aynı batağın içine girmiş bulunmaktadır. İşsizliğin ve yoksulluğun temel nedeni üretimin dışlanmasıdır. Üçüncüsü: Orta-Doğu’nun içinde bulunduğu durumdur. On dokuzuncu yüzyıldan beri Orta-Doğu petrol zenginliği nedeni ile emperyalist ülkelerin tasallutu altındadır. Bir de buna sosyal yapı yani etnik ve din ile mezhep çatışması eklenirse nasıl bir bataklık olduğu kendiliğinden anlaşılır. Günümüz iktidarı ve kurucu başkanının fetih zihniyeti ile sorunlara bakışı ele alındığında bu sorun bizim açımızdan asla çözülemez. Emperyalizmin paylaşım savaşına piyonluk yapılarak bölgede kazanılacak hiçbir şey ne yazık ki yoktur. Böyle düşünen kişilerin de bu ülkeye vereceği hiçbir şey yoktur. Bu üç soruna çözüm üreterek AKP’ye karşı cephe almak gerekmektedir. Bu da en güçlü bir şemsiyenin altında birleşerek sağlanır. AKP iktidardan uzaklaştırıldıktan sonra, yasalar yeniden düzenlenerek, demokrasi rayına oturtulup, ülke sorunlardan arındırılarak açılan şemsiye kapatılıp, herkes yoluna devam edebilir. Aksi takdirde bugüne kadar yapıldığı gibi her kurum ve her lider kendi bildiğini okursa, ülke ilelebet AKP sultasından kurtulamaz. Alman papazın yalnız kaldığı gibi, sıra kendine gelince başını vuracak bir yandaş bulamaz. Bu nedenle ilk hedef, AKP’yi bir an önce iktidardan uzaklaştırmak olmalıdır.

Bunları da sevebilirsiniz