Değişim ve dönüşüm doğa ve yaşamda kaçınılmaz bir olgudur. Bu oluşuma karşı durmak olanaksızdır. Doğa kendi iç çelişkisi ile değişimi sağlarken, insan kendi gelişim ve dönüşümünü aklı ile gerçekleştirir. Akıl yaratıcı bir güç olarak her değişimin üzerine bir yenisini ekleyerek, her gün biraz daha yenilikler üretmektedir. Bilgi ve teknoloji ilerledikçe, yaşamak da her geçen gün kolaylaşmaktadır. Nitekim ilk çağ filozoflarından Heraklit «köprünün altından su bir kere geçer” diyerek yenilenmenin kaçınılmazlığını belirtmektedir.
Değişen bilgi, insanın düşünsel varlığını sürekli ileriye taşıyarak toplumsal olarak ilerlemesini sağlar. Bu ilerleme toplumsal katmanların kendi varlıklarını ve çıkarlarını da korumayı amaçlayarak, yaşamlarına bir düzen vermeyi hedefler. Bu hedefe ermek için çeşitli şekillerde örgütlenir ve mücadele ederler. Bu yapılanmaya da siyaset denilir. Siyaset akan bir su gibidir. Durgunlaştığında kendi içinde çürür ve giderek yok olur. İşte bu nedenledir ki, toplumda siyaset, genelde muhafazakar ve ilerici olarak ayrışır. İletişimin geliştiği zamanımızda insanlar dünyanın neresinde ne olduğunu aynı anda öğrenme olanağını yakalamıştır. Bu durum sosyal yapıdaki değişimlerin akıl almaz bir şekilde yayılmasını ve gizliliğin ortadan kalkmasını sağlamıştır. Yaşam akmakta, dönüşüm kaçınılmaz olarak kendiliğinden değişime uğramaktadır.
Bütün bu toplumsal oluşum ülkemizde de yaşanmaktadır. Özellikle siyasette gelinen noktada, insanlarımız eğitim düzeyinin yetersizliğinden kaynaklanan nedenlerle değişimin farkına varmakta zorlanmaktadırlar. Zira algı, eğitimle hızlandırılan bir yaşam biçimidir. Neyin, nasıl ve neden oluştuğunu kavramak bir bilgi yoğunluğu gerektirir. Bunun için korumacı siyaset daha çok insanların bağnaz, değişmez ve irdelenmez doğmalarla eğitilmesini ister. Bu isteklerinin temel amacı da, kendi güç ve maddi çıkarlarını sarsıntılardan korumaya yöneliktir. Muhafazakar siyasetin en büyük ve geçerli silahı da, ne yazık ki, kutsal değerlerdir. Bunların başında da din ve ırk ayrımı gelmektedir. Tarih sayfaları savaşların ve insan katliamlarının temelinde hep bu iki kutsal değerin varlığını göstermektedir. Bugün ülkemizde yaşananlar ile çevre ülkelerdeki oluşumlar ırk, din ve mezhep çerçevesinde yaşanmaktadır.
Günümüz iktidarı ve onun lideri, sosyal gelişime ve sosyal yaşama kapalı bir tarzı benimsemiştir. Bu kendisinin bileceği bir olgudur ama O, bununla yetinmemektedir. Kendi yaşam algısını topluma dayatarak, insanların gelecek korkusu ile yaşamasına neden olmaktadır. Bunun için de ilerlemenin önüne bir kaya gibi dikilmektedir. Yaptığı her şeyi geriye doğru yönlendirirken, söylemlerini çağdaşlık üzerine dillendirmektedir. Siyaset bu tür aldatmaya uygun bir ortamdır. Son günlerin türban açılımı, bireysel özgürlük adına, dinsel bir yaklaşım olarak karşımıza çıkarılmıştır. Burada bilinmesi gereken; örtünmenin bir erkek ahlak anlayışının dayatması olduğudur. Ürdün Kralı Peygamberin torunudur. Ama eşinin başı açıktır. Onlar çağdaşlaşmayı insanlarına benimsetmeye çalışırken, bizim muhafazakar siyasetçilerimiz toplumu geriye götürme peşindedirler. Birey özgürlüğü adına atılan her adım, gelişim ve dönüşümün önüne engel olmayı hedeflemektedir. Bunu anlamayan ama bundan yararlanmayı uman bir kısım solcular, düştükleri bataklıktan çıkmak için kafa yormak zahmetine katlanmamaktadırlar. Onların bilmesi gereken, geriye bakılarak veya gidilerek ilerlenemeyeceğidir.
Solun felsefesinin temel ayağı emektir. Çağdaş emek artık kol emeği niteliğini, makineleşme sonucu büyük oranda yitirmiştir. Yerini her alanda aklı ve bilgisi ile çalışanlara terk etmiştir. Ama sömürü var olduğu sürece, emek varlığını sürdürecektir. Yeni bir anlayışla söylemler üreterek AKP’nin işçi ve çalışanlar üzerindeki baskı ve yanıltıcı siyasetine karşı durulmalıdır. Yoğun emek anlayışı yerine, üreten emek benimsenerek sosyal ve ekonomik gelişmeyi amaçlayan bir siyaset şekillendirmelidir. AKP ne özgürlüklerden ne de hak ve hukuktan yana bir anlayışa sahiptir. Bugün emeğin kazanılmış haklarına göz diken AKP, emek dayanışması ve toplumsal çağdaşlıkla iktidardan indirilmelidir. İlerleme, değişim ve dönüşüm içermediği sürece gerici bir nitelik taşır ve kirli siyasetle toplumu yozlaştırır.
Sol AKP tasallutundan kurtulmalı ve akan suyu emekten yana çevirmek için tüm aydınlık güçleri bir araya getirerek, zaman daha da geçmeden, AKP’ye dur demelidir ! Bunun için gerek şart özveri, yeter şart ise dayanışmadır.