Akan suyu tersine çevirerek akıtmak bugüne kadar görülmüş değildir. Sudan taş, taştan su yapmanın henüz kimyasal çözümü bulunmamıştır. Güneşi batıdan doğurmaya uğraşmak abesle uğraşmaktır. Bunlar gibi daha bir çok olguyu değiştirmek, tarih boyunca olası olmamıştır. Sosyal ve tarihsel gelişimlerde değişebilecek ve değişemeyecek birçok olgu vardır. Örneğin; yılların oluşturduğu siyasal kimlik kendi yörüngesi üzerinde bazı sapmalar gösterebilir ama bu sapmalar hainlik derecesine vardığında son derece tehlikeli bir boyut kazanır.
Yıllardır İslam hamuru ile yoğrulmuş, bu sayede halkın inancını istismar ederek iktidar olmuş olan AKP ve yöneticileri, son günlerde gökten kendilerine vahiy inmiş gibi bir anda Atatürkçü oluverdiler. İnanılması zor bu durum suyun tersine akıtılmasına benzemektedir. Yıllarca Atatürk’e ve Onun devrimlerine küfür dahil her tepkiyi verenlerin bu değişimlerinde bir bit yeniği aramamak olası değildir. “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen birine benzemek ancak onun belirlediği yolda gitmekle olasıdır. Oysa bir anda Atatürkçü olan zihniyet, daha düne kadar ABD’nin belirlediği Orta Doğu’da BOP eş başkanı olmakla gurur duymaktaydı.
Aklın ve ilmin önderliğini safsataların önderliğine çeviren zihniyet asla Atatürkçü olamaz.
Ekonomik bağımsızlığı siyasal bağımsızlıktan ayırmayan, ulusal ekonomiyi oluşturan ve kurduğu Cumhuriyete sayısız kurum ve kuruluş kazandıran Mustafa Kemal Atatürk’ün değerlerini yok pahasına satanlar nasıl Atatürkçü olamaz.
Dış siyasetinde onurlu ve çevre ülkelerle dost politikalar uygulayan Cumhuriyet kadrolarına karşı tam tersi düşmanlıklar yaratan zihniyet asla Atatürkçü olamaz.
İşbirlikçi, ülkenin birlik ve beraberlik yapısını bozarak biatkar politikalarla M.Kemal’in bağımsızlık karakterine ters düşenler Atatürkçü olamaz.
Bilimin önderliğini yol gösterici olarak gösteren M.Kemal’e karşı Orta Çağ medrese eğitimini ülkeye dayatanlar Atatürkçü olamaz.
Yeni yetme Atatürkçüleri anlamak için tarih bilinci ile düşünmek gerekmektedir. İslami değerlerle siyaset yaparak son on beş yıldır iktidar koltuğunda oturanlar ancak Atatürkçülüğü yozlaştırarak Atatürkçü olabilirler. İslam’ın doğuş ve yayılması döneminde Peygamber’in en büyük düşmanı olan zamanın en güçlü ve zengini Ebu Süfyan’ın neden Müslüman olduğunu düşünmek gerekir… Ebu Süfyan İslam’la baş gelemeyeceğini anlayınca Müslümanlığı seçmekten başka çare bulamamıştı. Peygambere yandaş olunca da oğlu Muaviye’yi Şam’a vali yaptırmıştı. Dört Halife’nin sonuncusu HZ. Ali’yi Halife tanımayan Muaviye, Hz. Ali’ye savaş açmıştı. Savaşı kaybedeceğini anlayınca askerlerinin mızraklarının uçlarına Kuran sayfalarını taktırarak sonunda hile ile savaşı kazanıp kendisini Halife ilan etmişti. İslam’ın merkezini Mekke’den Şam’a taşıyarak Emevi Devletini kurup, İslam Dini’ni yozlaştırarak bugünlere gelinmesinin sorumlusu olmuştur. Oğlu Yezit Peygamberin torunlarını taht kavgası adı altında Kerbela’da katlederek Müslümanları Alevi ve Sunni olarak ikiye bölmüştü.O tarihten sonra yozlaşan ve zenginlerin dini olan İslam, bugünün iktidar sahiplerine kılavuzluk etmektedir.
Tarih tekrarlanmasa bile zaman zaman benzerliklerle karşılaşmaktayız. Varlığını Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı üzerine kuran, ömrünü Onun kurduğu Cumhuriyet ve devrimlerine karşı düşmanlıkla geçiren zihniyet, asla Atatürk yolunda gidemez. Bu zihniyete bir de sol dönek ve liberal hainlerin desteği eklendiğinde ülkeyi nelerin beklediğini anlamak hiç de zor değildir.
Cumhuriyetin tüm kurum ve kuruluşlarını ortadan kaldıran, eğitimi Orta Çağın karanlığına sürüklemek için yaz boz tahtasına çeviren iktidar, çıkış yolu olarak bugün Atatürkçü bir görüntü vermeyi deneme yolundadır. Ana okulu çocuklarına baş bağlatan, onları ilahilerle büyüten ve ölümü mutluluk olarak tanımlayan eğitim politikalarıyla gelecek nesilleri yetiştirenler nasıl Atatürkçü olurlar? Bu bir yutturmaca, bir hile ve tuzaktan başka bir şey olamaz. Girmek istedikleri yol, suyu sıfır derecede kaynatmaya çalışmaya benzemektedir. Bizlerin buna inanması deveye hendek atlatmak gibi bir şeydir. İktidar sahiplerinin önlerindeki çıkmazı görüp, yeni bir tramvaya binerek hedeflerine ve yollarına devam etme isteğidir. Ve bu yeni tramvay her dakika ve saniye arıza yapacaktır. Unutmamak gerekir ki; bu iktidarın bir tek görevi vardır, O da iktidarda kalmaktır.
İnanırlığı olmayanlara inanmak ancak aptalların işidir.
Tüm bunlar bize göstermektedir ki, iktidar ve onun yönetim kadrosu Atatürk’e benzemek yerine, Atatürk’ü kendilerine benzeterek yozlaştırma gayreti ve halkı bir kez daha aldatma uğraşı içindedir. Bu da böyle bilinmelidir.