Küflenmiş herhangi bir şey insan sağlığı için tehlikelidir. Çünkü öldürücüdür. Bu nedenle de küflü şeylere karşı hep dikkat edilir.
Toplumlar da dönem dönem küflenmeye ve zaman içinde çürümeye başlar. Böyle bir toplumun sağlıklı yaşama ve varlığını sürdürme şansı yoktur. Çürüyen bir nesne nasıl yeryüzünden kaybolmayıp, başka bir şekle ve niteliğe dönüşüyorsa, toplumların siyasal rejimi de zamanla çürüyüp başka bir rejim adı altında varlığını sürdürür. Çürüme bazen kısa sürede olur, bazen de uzun zaman alır. Çürüme fark edildiğinde mutlak surette hızla önlem alınmalı, olumsuz dönüşümün önüne geçilmelidir.
Elinize aldığınız bir fındığın kabuğunu yemek için kırdığınızda, bazen iç fındık yerine mavimsi bir küfle karşılaşılır. Bu bir küftür ve fındık henüz çiçek aşamasındayken oraya yerleşen bir küf mantarı sonucu oluşmuştur. Ülkemizin çağdaş Cumhuriyeti de işte böyle bir aşama ile bu günlere gelmiştir. 2002- Kasım seçimlerinde bazı kendilerini devrimci, çağdaş düşünceli sanan aymazlar tarafından sağlanan işbirliği ile Cumhuriyet’e sağlıksız küf mantarı yerleşmiştir. Bu yalnız bize özgü bir durum da değildir. 1933 de Almanya’da Hitler, yapılan seçimle demokratik yoldan iktidarı tek başına elde etmiştir. Bununla yetinmemiş, Reichstag (meclis) Hitler tarafından yaktırılarak önce komünistlerden başlayıp tüm muhalifler ortadan kaldırmış, özellikle de Yahudilerin kökünü kurutmak için ya kurşuna dizmiş ya da gaz ocaklarında yok etmiştir. İktidar sağlama alındıktan sonra kendisine bu olanağı sağlayan hem gençlik kolları hem de silahlı gücü olan Fırtına Birlikleri’ni (SA) tasfiye etmek için başta liderleri olmak üzere binlercesini katletmiştir. Bu katliamdan sonrada SA’ların adını SS yaparak Gestapoyu oluşturmuştur. Böylece tüm özgürlükler üzerine şal örtülmüştür.
1789 Fransız Devrimi’nden sonra triyonvira-üçlü yönetim- (Marat-Danton-Robespier ) dönemi siyasette iktidarın ortak tanımayacağını gözler önüne sermiştir. Önce Marat, sonra Danton daha sonrada Robespier Giyotinde can vermiştir. Bizde de Cumhuriyet öncesi Ulusal Kurtuluş döneminde bir araya gelen komutanlar, kurtuluş sonrası rejim tartışmaları sırasında Mustafa Kemal tarafından değil de, bazıları bizzat kendilerini tasfiye etmiştir. Bu gurup Cumhuriyet Halk Fırkası karşısında yer alarak muhalefeti seçmiştir. Kansız oluşan bu ayrılık ne yazık ki, zaman içerisinde, içinde barındırdıkları Osmanlıcı ve İslamcılar tarafından hep kullanılmış ve bugünlere dek gelinmiştir. Toplumsal tarih zaman zaman içerisinde benzerlikler taşıyarak tekerrür etmektedir.
Bugün ülkemiz yönetimini elinde bulunduran iktidar da kendisine zamanında destek verenleri defalarca tasfiye ederek bugünlere gelmiştir. Önce güçsüz sol dönek ve liberal destekçilerini gürültüsüzce yanından uzaklaştırdı. Sonra adım adım güçlü işbirliği yaptığı AB ve ABD ile çatışarak insan haklarından ve hukukun üstünlüğünden uzaklaşarak asla ilişkisini kesmeyeceği asıl destekleyicileri olan bazı tarikatlarla yoluna devam etmektedir. Bu tarikatların içinde öyle biri vardı ki; onlar ilk günden itibaren destek vermeselerdi bu günlere gelinmesi mümkün değildi. Yıllarca gizli ve açık olarak devlet tarafından beslenen ve örgütlenmelerine göz yumulan Fettullah Gülen Tarikatı ile de 17/25 Aralık 2013’e kadar ortaklığını sürdürdü. Bu süreç içerisinde bir taraftan devletin tüm kurum ve kuruluşlarını ortaklaşa paylaşıp, diğer yandan da devleti ortak yağmaladılar. Pasta büyüdükçe çatışma kaçınılmazdı. Nitekim öyle de oldu. Sonunda sürtüşme çatışmaya dönüşerek 15-Temmuz-2016 darbe girişimine kadar vardı. Niçin ve nasıl geliştiği bilindiği halde gizlenen darbe en güçlü ortağın da iktidardan uzaklaştırılmasına ve FETÖ yandaşlarının cezaevlerine doldurulmasına neden oldu.
Genellikle bu FETÖ’cü yandaşların asli unsurları bazen göz yumularak yurt dışına kaçmaları sağlandı, bazen de kim oldukları bilindikleri halde dokunulmadı. En şaşırtıcı olanı da özellikle FETÖ’nün siyasi kadroları yok farz edilerek görmezden gelinmektedir. Böyle durumlarda siyasi arenada hainler genellikle itirafçı olurlar ve hatta daha da ileri giderek iftiracı ve ihbarcı olurlar. Maalesef bu günlerde yaşanılan böyle bir durumdur. Çünkü siyaset küflenmiş ve uzun süredir çürümeye başlamıştır. Bir de çürük küflenmiş nesneler o derece pis kokar ki, yanından geçilemez bile.
Bugün ülkemiz siyaseti kin ve ihtiras üzerine inşa edilmektedir. Dün çıkarına uygun düşen düşünce ve söylemleri bugün düşman görmek ve zindanlara tıkmak anti demokrasinin bir sonucudur. Demokrasi namuslu ve fedakar insanların işi olmadıkça, çürüme ve kokuşmanın önü alınamaz. Siyaseti halka hizmet aracı görmeyenlerin siyasetten parsa toplamaları kaçınılmazdır. Ülkenin satılan üretim değerleri, dışarıdan alınan faizler har vurup harman savrulduğu için ülkeyi enflasyon ateşi sarmış ama yöneticiler halkla dalga geçmekte beis görmemektedir. Tarımsal ürün üreticileri ürün ekip yetiştirmezken, çarşı pazardan aldığımız yiyeceklerin büyük çoğunluğu ithal üründür. Ama bakan fütursuzca “paramız var ki; alıyoruz” diyor. Oysa borçla borç faizi ödediğimizi tüm dünyanın ve ülkenin tüm kör ve sağırları dahi bilmektedir. Boşa dememişler “kork, korkmazdan, utan utanmazdan” diye. Çürümüşlüğün ve kokuşmuşluğun ta kendisi işte budur.
Önce bilmemiz gereken; artık rejim İslamlaşmıştır. Sırada, 2023 ten sonraki yaşam tarzımızın da İslamlaşması vardır. İşte bu nedenle EY CUMHURİYET o kadar çok söylenecek şey var; ama ben çok şey söylemektense artık sana karşı olanlara direnme zamanı geldi diyorum.