Yarın Savaş Başladığında

Gündemin çatışma, patlama, kan dolu olduğu bu süreçte Türkiye yine bir kaos içerisinde. Nedir bu dilimizdeki ve aklımızdaki kaosun anlamı? Türk Dil Kurumu’na göre «evrenin düzene girmeden önceki biçimden yoksun, uyumsuz ve karışık” durumu. Peki neden bu kadar üzerinde durmamız gerekiyor bu kelimenin? Çünkü «Kaos, despotun merdiveni, diktanın habercisidir!”(1) Belirsizlik, kargaşa ne kadar kuvvetlenirse, indirilecek yumruk o kadar sıkıdır. Baştaki otoritenin de isteği tam da budur işte.

Kurulamayan hükümet, oluşturulamayan koalisyonlar eteklerin tutuşmasına neden olmuştur. Ve seçim sonrası durulmayan sular, yeni gündem konumuz savaş ile tekrar bulandı. Suriye sınırındaki sıcak gelişmeler, onlarca sivil insanın yaşamını yitirmesi gün be gün devam etmekte. Gittikçe yükselen ana, babaların, eşlerin, evlatların çığlıkları içleri parçalıyor. Ama siz yapılanların sonucunu altın klozetli saraylarda yaşayanların çekeceğini sanmıştınız değil mi?

Geçtiğimiz günlerde televizyonda içerisinde bulunduğumuz durum ve ruh haline çok uygun bir film yayınlandı. Son yıllarda yükselişe geçen ve hükümetle yakınlığı bilinen bu kanal sahibi için rastlantı sayılamayacak bir seçim bana göre. ABD yapımı «Yarın Savaş Başladığında” filmi farklı karakter ve kimlikteki bir grup gencin kamp gezileri dönüşünde, yaşadıkları kasabayı savaşın içinde bulmaları üzerine geçiyor. Film boyunca seyirciye kanıksatmak için mesajla dolu bir iki saat geçiriyorsunuz. İnsanların savaş ortamında kaldıklarında nasıl birbirlerini öldürebileceğini görüyorsunuz. Hatta dini inançlarına bağlı bir kızın bile «Tanrı kimseyi öldürmemizi emretmez” tezini nasıl çürüttüğünü görüyoruz. Kısacası iki saat sonunda bir savaş durumuna hazır hale geliyorsunuz.

Peki insanlar gerçekten sandıkları şeyler uğruna mı öldürüyor ve ölüyor? Yoksa Aeschylus’un dediği gibi savaşta verilen ilk kayıp, gerçekler mi oluyor? Hiçbir şeyi yargılamadan, sorgulamadan, karşı gelmeden ya da onay vermeden bir vakanın içine sürükleniyoruz. Başka ülkelerle yapılan anlaşmalar, verilen kararlar duyuruluyor inceden inceye. Yani su yavaş yavaş ısıtılıyor. Bu size de şu ünlü deneyi hatırlatmadı mı? Bir kurbağayı kaynayan bir tencereye atarsanız, zıplayıp kaçarak kurtulur. Ama önce soğuk su dolu bir tencereye koyup yavaş yavaş ısıtarak suyu kaynatırsanız, kendi vücut ısısını da arttırır ve suyun sıcaklığını fark etmez hale gelerek ölür. Bu durum sosyal bilimlerde kullanıldığında toplumların otorite ile ilişkisini açıklama açısından oldukça başarılı bir örnektir. Türkiye’nin barış görüşmeleri, barış süreci lafları arasında geldiği nokta son derece açıktır. Ancak gelecek günler, umarım yıllardır gerçek acı ve zorlukları yaşayanlara biraz nefes aldırmaya yönelik olur.

1- Can Dündar, Cumhuriyet gazetesi, 26 Temmuz 2015

Bunları da sevebilirsiniz