Kavramlarla Politik Dünya – İnsani Kalkınma

İnsani Kalkınma kavramını «insani güvenlik” ile ilişkisi çerçevesinde değerlendirecek olan bu yazı dizisinin ilk yazısında «insani kalkınma” kavramına yönelik genel bir çerçeve oluşturulmaya çalışılacaktır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı´nın (UNDP) 1990 yılından itibaren her sene yayınladığı «İnsani Kalkınma Raporları” (İKR)´nın «insan güvenliği” kavramı üzerinden analiz edilebilmesi için öncelikle, bu raporların yayınlanmaya başladığı döneme ve bu raporların neden o dönemde yayınlanmaya başladığına yönelik bir çerçeve sunmak yerinde olacaktır. UNDP ilk İnsani Kalkınma Raporunu 1990 yılında, başka bir deyiş ile uluslararası ilişkiler disiplini açısından Soğuk Savaş´ın son bulduğu dönemde yayınlamaya başlamıştır. Bu bağlamda, UNDP´nin İnsani Kalkınma Raporları hakkında öncelikle belirtilmesi gereken nokta, bu raporların Soğuk Savaş´ın etkilerinin azalmaya başladığı ve Dağarcık Türkiye´de yayınlanan diğer yazılarımızda belirtilen kurulması tasarlanan yeni dünya düzenine yönelik «olumlu” bir iklimin sunulmaya çalışıldığı bir dönemde yayınlanmaya başlamasıdır.
Konunun «insani güvenlik” ve uluslararası ilişkiler disiplini anlamında sağlam temellere oturtulması açısından da Soğuk Savaş´ın bitişi önemli bir zaman olarak belirmektedir. Soğuk Savaş dönemini açıklamada Liberal uluslararası ilişkiler kuramları tamamen etkisiz kalmamış olsa da döneme ve disipline hakim olan yaklaşım; güç politikasına, askeri rekabete, göreli kazanımlara dayanan, bu bağlamda uluslararası ilişkilerin temel aktörleri olarak devletleri gören Realist kuramlar, özellikle de Neorealizm olmuştur. Bu hakim yaklaşım nedeni ile, insan haklarından çevre sorunlarına, uluslararası adaletsizlikten, toplumsal ilişkilere kadar aslında dünya siyasetini de yakından ilgilendiren birçok konu gündem dışında kalmış ya da hiç değilse gerektiği kadar değer görmemiştir.
«İnsani güvenlik” kavramı da «güvenlik” kavramının Soğuk Savaş sonrası dönemde hem derinleşmesi hem de genişlemesi ile koşut olarak ele alınmalıdır. Ancak insani güvenlik üzerinde çokça tartışmaların olduğu bir kavramdır. Kavrama yönelik eleştirilerin birçoğu, kavramın kapsamının çok geniş tutulmasından dolayı, kavramın işlevsel olmadığı yönündedir. Bu çalışma da esasen, UNDP raporlarını bütünsel olarak analiz ederken, insani güvenlik kavramının da bir analizini sunmayı hedeflemektedir.
Bu çalışma kapsamında her ne kadar, şimdiye kadar 23 adet yayınlanmış olan İnsani Kalkınma Raporları´nın hepsi teker teker analiz edilemeyecek olsa da UNDP çerçevesinde «insani kalkınma” kavramının ne şekilde kullanıldığının anlaşılabilmesi açısından ilk rapor olan 1990 raporunun incelenmesi yerinde olacaktır. Ayrıca çalışmanın ilerleyen kısımlarında üzerinde durulacak olan eleştirilerin de bu raporda belirtilen bazı kavramlar üzerinden sürdürülmesi konunun anlaşılması açısından gereklidir. 1990 yılında adı geçen raporun «insan” hakkında olduğu, bu raporların gayri safi milli hasıla (GSMH), sermaye birikimi, üretim, refah ve gelir gibi konuların ötesine geçmeyi hedeflediği belirtilmektedir. Bu çerçevede «insani kalkınma” kavramının bir tanımı yapılmaktadır. Buna göre: UNDP «bireylerin seçeneklerini arttırmak, onların uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmeleri için kapasitelerini geliştirmek, bilgiye ulaştırmak, kaliteli bir yaşam standardına kavuşturmak ve içinde bulundukları topluma ve yaşamlarını etkileyen kararlarına yardımcı olmak için” çalışmalar sürdürmektedir. (1)
Raporda belirtildiğine göre «insani kalkınma” yalnızca insanlık için kapasitelerin geliştirilmesini değil, geliştirilen bu kapasitelere erişim olanaklarını da konu edinmektedir. İnsani Kalkınma Raporlarını şekillendiren insani kalkınma endeksi çerçevesinde ele alınan konular, ortalama yaşam süresi, okuryazarlık, kaynaklar üzerinde denetim, yaşam standardı gibi göstergelere dayanmaktadır. Bunlarında ötesinde, rapor iddia edildiği üzere, «insani kalkınma” için yalnızca ne yapılması gerektiğini değil, nasıl yapılması gerektiğini de sunduğu için pratik bir rapordur.
Raporlar her yıl belli bir temaya odaklanmakta ve kendi belirlediği ölçütler çerçevesinde «insani kalkınma için” ne yapılması gerektiğini, siyasal önerileri sunarak raporlamaktadır. Kullanılan temalar genel olarak şu şekilde sıralanabilir. Yoksulluk, açlık, susuzluk gibi insan hayatını tehdit eden unsurlarla mücadele, kişilerin ekonomik, siyasi, kültürel olanaklara erişimi, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin nasıl ortadan kaldırılacağı, ayrımcılıkla nasıl mücadele edileceği, insan haklarının sağlanması ve korunması, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması, iklim değişiklikleri ve çevresel sorunlarla mücadele… Bu ve benzeri konular, İnsani Kalkınma Raporları´nın ele aldığı şekilde ele alındığında, politik bilinçten, tarihsel bakış açısından ve akademik algıdan yoksun olan insanlar için oldukça «ideal” ve sözcüğün tam anlamıyla «insani” temalar olarak görülebilir. Ancak, bu yorumlama konunun bağlamdan koparılarak analiz edilmesinin sonucudur. Burada belirtilen kavramların kullanılış amacının anlaşılması ve bunlara eleştirel bir bakış sunulabilmesi için, öncelikle dünya politikası açısından «uluslararası kurumların” ne şekilde anlaşılması gerektiğini açıklığa kavuşturmak gerekmektedir.
Bu noktada kurumların, hegemonya kavramı ile ilişkisine değinmek yerinde olacaktır. Robert Cox’a göre, belirli fikirlerin ve maddi gücün bir bileşkesi olan kurumlar sonuçta fikirlerin ve maddi kabiliyetlerin gelişimini etkilemekte, kurumsallaşma ise belirli bir düzenin istikrarının ve bunların sürekli kılınmasının aracı olmaktadır. Bu bağlamda Cox, Antonio Gramsci’nin hegemonya olarak tanımladığı gerçeklik ile kurumsallaşma arasında sıkı bir bağlantı olduğunu iddia etmektedir. (2) Gramsci’nin hegemonya kavramsallaştırmasının temelinde «insanların yalnızca zorlama ile değil aynı zamanda fikirlerle yönetildiği” (3) savı var olduğuna göre uluslararası kurumlar, egemen güçlerin çıkarlarını temsil eden fikirler çerçevesinde, aktörlerin uzlaşmasını sağlayarak, hegemonyanın en temel unsuru olan rızanın oluşturulmasına katkı koyarak hegemonyanın kurulmasına ve sonra korunmasına yardımcı olur. O halde, Birleşmiş Milletler (BM) İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD hegemonyasına dayalı bir «uluslararası düzenin” inşa sürecinin bir parçası olarak, değerlendirileceğine göre UNDP´nin yayınlamakta olduğu İKR´yi ABD hegemonyası döneminde kurulmuş olan düzenin o düzeni kuran aktörler tarafından ve onların lehine dönüştürülme sürecinin bir aracı olduğu ve «insani kalkınma” «insan güvenliği” gibi günümüzde Güvenlik çalışmalarının konusu kapsamında kalan kavramları bu sürecin bir parçası olarak kullandığı çıkarımı yapılabilir.
Baba Bush´un 1990´da «müjdelediği” yeni dünya düzeni ile İnsani Kalkınma Raporları´nın sunduğu «insani kalkınma” «idealinin” birbirine koşut olduğunu söylemek gerekmektedir. Nitekim 1995 yılında yayınlanan raporda da doğrudan «yeni dünya düzeni” «yeni bir düşünme yolu”, «yeni bir felsefe’’ gibi kavramlar kullanılmıştır.
«İnsani kalkınma” «insan güvenliği” gibi kavramların kullanılışı açısından bir analiz yapılacaksa öncelikle sözcüklerin etimolojisi çerçevesinde kavrama yönelik akla gelebilecek bazı kuşkuları dile getirmek, hem kavramların hem de raporların açıklığa kavuşturulması açısından yerinde olacaktır. Bu çerçevede öncelikle insani kalkınma kavramının İngilizcesi olan human development kavramı mercek altına alınabilir. İngilizce human sözcüğü, insan, insanlık, insani gibi, development sözcüğü ise gelişim, gelişme, kalkınma gibi anlamlara gelebilmektedir. O halde, İngilizce human development kavramının Türkçe´ye «insan gelişimi” olarak çevrilebilecek olan bir anlama geldiği çıkarımında bulunulabilir. Nitekim, yukarıda da belirtildiği gibi «İnsani Kalkınma Raporları”´nın iddiası da raporların «insan odaklı” olduğu yönündedir. Ancak, kavramın Türkçe´ye çevrilmiş olan hali – insani kalkınma- raporlar analiz edildiğinde görülen ve kavrama yüklenen anlamları daha açıklayıcı şekilde ortaya koymaktadır. «İnsani kalkınma” kavramı sözcüklere ayrıldığında kalkınmanın «insani” olan çeşidi gibi bir anlam çıkmaktadır ki bu akıllara «insancıl kapitalizm” kavramını getirmektedir. Sözcükleri bu şekilde İngilizce´ye çevirecek olursak, humanitarian development olması daha uygun olurdu.
Her ne kadar, kalkınma sözcüğü «durumu düzelmek, aşamalı bir şekilde gelişmek, ilerlemek” anlamlarında kullanılsa da özellikle günlük ve akademik kullanım açısından ekonomik vurgusu fazla olan bir kavramdır. Bu bağlamda, insanın «gelişimi”nden ancak bir devlet ekonomisinin ‘’kalkınması”nda bahsetmek daha uygundur. Esasen, İnsani Kalkınma Raporları da «insan” odaklı olduklarını iddia etseler de «devlet” ve «pazar” zihniyetini yaşatan ve yukarıda belirlenen çerçevede koruyup, güçlendiren raporlardır. Rapor´un insan odaklı olduğu iddia edilmesine rağmen, analizlerin devlet politikaları çerçevesinde ve «ulusal” düzeyde yapılması ve kullanılan terminoloji bu savın desteklenmesini sağlayacak örneklerdir. Raporlardaki hakim terminoloji, Kuzey-Güney; Gelişmiş- Gelişmekte olan, zengin- yoksul devletleri vurgulayan bir terminolojidir.
İnsani kalkınma kavramına ve raporlarına yönelik sözcüklerin etimolojisi ve raporda ele alınışları ile ilgili temel bir tartışma sunulduktan sonra yukarıda belirtilen, İnsani Kalkınma Raporları´nın «ABD hegemonyası döneminde kurulmuş olan düzenin o düzeni kuran aktörler tarafından ve onların lehine dönüştürülme sürecinin bir aracı olduğu ve «insani kalkınma” «insan güvenliği” gibi kavramları bu sürecin bir parçası olarak kullandığı” savının temellendirilmesi ise bu dizinin ikinci yazısına bırakılmaktadır.
Kaynaklar
(1)Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Türkiye, Resmi Web Sitesi. http://www.undp.org.tr/Gozlem3.aspx?WebSayfaNo=282, (Erişim Tarihi: 7 Nisan 2013)
(2) Cox, Robert. «Social Forces, States and World Orders”, içinde Robert O. Keohane (ed), Neorealism and Its Critics,(NewYork: Columbia University Pres, 1986), s.219.
(3)Rates, Thomas B. «Gramsci and Theory of Hegemony” Journal of History of Ideas, Cilt.36, Sayı.2, (Nisan-Haziran 1975).
United Nations Development Program, Human Development Report, «Overview”, 1990.
United Nations Development Program, Human Development Report, «Overview”, 1995.

İnsani Kalkınma kavramını «insani güvenlik” ile ilişkisi çerçevesinde değerlendirecek olan bu yazı dizisinin ilk yazısında «insani kalkınma” kavramına yönelik genel bir çerçeve oluşturulmaya çalışılacaktır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı´nın (UNDP) 1990 yılından itibaren her sene yayınladığı «İnsani Kalkınma Raporları” (İKR)´nın «insan güvenliği” kavramı üzerinden analiz edilebilmesi için öncelikle, bu raporların yayınlanmaya başladığı döneme ve bu raporların neden o dönemde yayınlanmaya başladığına yönelik bir çerçeve sunmak yerinde olacaktır. UNDP ilk İnsani Kalkınma Raporunu 1990 yılında, başka bir deyiş ile uluslararası ilişkiler disiplini açısından Soğuk Savaş´ın son bulduğu dönemde yayınlamaya başlamıştır. Bu bağlamda, UNDP´nin İnsani Kalkınma Raporları hakkında öncelikle belirtilmesi gereken nokta, bu raporların Soğuk Savaş´ın etkilerinin azalmaya başladığı ve Dağarcık Türkiye´de yayınlanan diğer yazılarımızda belirtilen kurulması tasarlanan yeni dünya düzenine yönelik «olumlu” bir iklimin sunulmaya çalışıldığı bir dönemde yayınlanmaya başlamasıdır.

Konunun «insani güvenlik” ve uluslararası ilişkiler disiplini anlamında sağlam temellere oturtulması açısından da Soğuk Savaş´ın bitişi önemli bir zaman olarak belirmektedir. Soğuk Savaş dönemini açıklamada Liberal uluslararası ilişkiler kuramları tamamen etkisiz kalmamış olsa da döneme ve disipline hakim olan yaklaşım; güç politikasına, askeri rekabete, göreli kazanımlara dayanan, bu bağlamda uluslararası ilişkilerin temel aktörleri olarak devletleri gören Realist kuramlar, özellikle de Neorealizm olmuştur. Bu hakim yaklaşım nedeni ile, insan haklarından çevre sorunlarına, uluslararası adaletsizlikten, toplumsal ilişkilere kadar aslında dünya siyasetini de yakından ilgilendiren birçok konu gündem dışında kalmış ya da hiç değilse gerektiği kadar değer görmemiştir.

«İnsani güvenlik” kavramı da «güvenlik” kavramının Soğuk Savaş sonrası dönemde hem derinleşmesi hem de genişlemesi ile koşut olarak ele alınmalıdır. Ancak insani güvenlik üzerinde çokça tartışmaların olduğu bir kavramdır. Kavrama yönelik eleştirilerin birçoğu, kavramın kapsamının çok geniş tutulmasından dolayı, kavramın işlevsel olmadığı yönündedir. Bu çalışma da esasen, UNDP raporlarını bütünsel olarak analiz ederken, insani güvenlik kavramının da bir analizini sunmayı hedeflemektedir.

Bu çalışma kapsamında her ne kadar, şimdiye kadar 23 adet yayınlanmış olan İnsani Kalkınma Raporları´nın hepsi teker teker analiz edilemeyecek olsa da UNDP çerçevesinde «insani kalkınma” kavramının ne şekilde kullanıldığının anlaşılabilmesi açısından ilk rapor olan 1990 raporunun incelenmesi yerinde olacaktır. Ayrıca çalışmanın ilerleyen kısımlarında üzerinde durulacak olan eleştirilerin de bu raporda belirtilen bazı kavramlar üzerinden sürdürülmesi konunun anlaşılması açısından gereklidir. 1990 yılında adı geçen raporun «insan” hakkında olduğu, bu raporların gayri safi milli hasıla (GSMH), sermaye birikimi, üretim, refah ve gelir gibi konuların ötesine geçmeyi hedeflediği belirtilmektedir. Bu çerçevede «insani kalkınma” kavramının bir tanımı yapılmaktadır. Buna göre: UNDP «bireylerin seçeneklerini arttırmak, onların uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmeleri için kapasitelerini geliştirmek, bilgiye ulaştırmak, kaliteli bir yaşam standardına kavuşturmak ve içinde bulundukları topluma ve yaşamlarını etkileyen kararlarına yardımcı olmak için” çalışmalar sürdürmektedir. (1)

Raporda belirtildiğine göre «insani kalkınma” yalnızca insanlık için kapasitelerin geliştirilmesini değil, geliştirilen bu kapasitelere erişim olanaklarını da konu edinmektedir. İnsani Kalkınma Raporlarını şekillendiren insani kalkınma endeksi çerçevesinde ele alınan konular, ortalama yaşam süresi, okuryazarlık, kaynaklar üzerinde denetim, yaşam standardı gibi göstergelere dayanmaktadır. Bunlarında ötesinde, rapor iddia edildiği üzere, «insani kalkınma” için yalnızca ne yapılması gerektiğini değil, nasıl yapılması gerektiğini de sunduğu için pratik bir rapordur.

Raporlar her yıl belli bir temaya odaklanmakta ve kendi belirlediği ölçütler çerçevesinde «insani kalkınma için” ne yapılması gerektiğini, siyasal önerileri sunarak raporlamaktadır. Kullanılan temalar genel olarak şu şekilde sıralanabilir. Yoksulluk, açlık, susuzluk gibi insan hayatını tehdit eden unsurlarla mücadele, kişilerin ekonomik, siyasi, kültürel olanaklara erişimi, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin nasıl ortadan kaldırılacağı, ayrımcılıkla nasıl mücadele edileceği, insan haklarının sağlanması ve korunması, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması, iklim değişiklikleri ve çevresel sorunlarla mücadele… Bu ve benzeri konular, İnsani Kalkınma Raporları´nın ele aldığı şekilde ele alındığında, politik bilinçten, tarihsel bakış açısından ve akademik algıdan yoksun olan insanlar için oldukça «ideal” ve sözcüğün tam anlamıyla «insani” temalar olarak görülebilir. Ancak, bu yorumlama konunun bağlamdan koparılarak analiz edilmesinin sonucudur. Burada belirtilen kavramların kullanılış amacının anlaşılması ve bunlara eleştirel bir bakış sunulabilmesi için, öncelikle dünya politikası açısından «uluslararası kurumların” ne şekilde anlaşılması gerektiğini açıklığa kavuşturmak gerekmektedir.

Bu noktada kurumların, hegemonya kavramı ile ilişkisine değinmek yerinde olacaktır. Robert Cox’a göre, belirli fikirlerin ve maddi gücün bir bileşkesi olan kurumlar sonuçta fikirlerin ve maddi kabiliyetlerin gelişimini etkilemekte, kurumsallaşma ise belirli bir düzenin istikrarının ve bunların sürekli kılınmasının aracı olmaktadır. Bu bağlamda Cox, Antonio Gramsci’nin hegemonya olarak tanımladığı gerçeklik ile kurumsallaşma arasında sıkı bir bağlantı olduğunu iddia etmektedir. (2) Gramsci’nin hegemonya kavramsallaştırmasının temelinde «insanların yalnızca zorlama ile değil aynı zamanda fikirlerle yönetildiği” (3) savı var olduğuna göre uluslararası kurumlar, egemen güçlerin çıkarlarını temsil eden fikirler çerçevesinde, aktörlerin uzlaşmasını sağlayarak, hegemonyanın en temel unsuru olan rızanın oluşturulmasına katkı koyarak hegemonyanın kurulmasına ve sonra korunmasına yardımcı olur. O halde, Birleşmiş Milletler (BM) İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD hegemonyasına dayalı bir «uluslararası düzenin” inşa sürecinin bir parçası olarak, değerlendirileceğine göre UNDP´nin yayınlamakta olduğu İKR´yi ABD hegemonyası döneminde kurulmuş olan düzenin o düzeni kuran aktörler tarafından ve onların lehine dönüştürülme sürecinin bir aracı olduğu ve «insani kalkınma” «insan güvenliği” gibi günümüzde Güvenlik çalışmalarının konusu kapsamında kalan kavramları bu sürecin bir parçası olarak kullandığı çıkarımı yapılabilir.

Baba Bush´un 1990´da «müjdelediği” yeni dünya düzeni ile İnsani Kalkınma Raporları´nın sunduğu «insani kalkınma” «idealinin” birbirine koşut olduğunu söylemek gerekmektedir. Nitekim 1995 yılında yayınlanan raporda da doğrudan «yeni dünya düzeni” «yeni bir düşünme yolu”, «yeni bir felsefe’’ gibi kavramlar kullanılmıştır.

«İnsani kalkınma” «insan güvenliği” gibi kavramların kullanılışı açısından bir analiz yapılacaksa öncelikle sözcüklerin etimolojisi çerçevesinde kavrama yönelik akla gelebilecek bazı kuşkuları dile getirmek, hem kavramların hem de raporların açıklığa kavuşturulması açısından yerinde olacaktır. Bu çerçevede öncelikle insani kalkınma kavramının İngilizcesi olan human development kavramı mercek altına alınabilir. İngilizce human sözcüğü, insan, insanlık, insani gibi, development sözcüğü ise gelişim, gelişme, kalkınma gibi anlamlara gelebilmektedir. O halde, İngilizce human development kavramının Türkçe´ye «insan gelişimi” olarak çevrilebilecek olan bir anlama geldiği çıkarımında bulunulabilir. Nitekim, yukarıda da belirtildiği gibi «İnsani Kalkınma Raporları”´nın iddiası da raporların «insan odaklı” olduğu yönündedir. Ancak, kavramın Türkçe´ye çevrilmiş olan hali – insani kalkınma- raporlar analiz edildiğinde görülen ve kavrama yüklenen anlamları daha açıklayıcı şekilde ortaya koymaktadır. «İnsani kalkınma” kavramı sözcüklere ayrıldığında kalkınmanın «insani” olan çeşidi gibi bir anlam çıkmaktadır ki bu akıllara «insancıl kapitalizm” kavramını getirmektedir. Sözcükleri bu şekilde İngilizce´ye çevirecek olursak, humanitarian development olması daha uygun olurdu.

Her ne kadar, kalkınma sözcüğü «durumu düzelmek, aşamalı bir şekilde gelişmek, ilerlemek” anlamlarında kullanılsa da özellikle günlük ve akademik kullanım açısından ekonomik vurgusu fazla olan bir kavramdır. Bu bağlamda, insanın «gelişimi”nden ancak bir devlet ekonomisinin ‘’kalkınması”nda bahsetmek daha uygundur. Esasen, İnsani Kalkınma Raporları da «insan” odaklı olduklarını iddia etseler de «devlet” ve «pazar” zihniyetini yaşatan ve yukarıda belirlenen çerçevede koruyup, güçlendiren raporlardır. Rapor´un insan odaklı olduğu iddia edilmesine rağmen, analizlerin devlet politikaları çerçevesinde ve «ulusal” düzeyde yapılması ve kullanılan terminoloji bu savın desteklenmesini sağlayacak örneklerdir. Raporlardaki hakim terminoloji, Kuzey-Güney; Gelişmiş- Gelişmekte olan, zengin- yoksul devletleri vurgulayan bir terminolojidir.

İnsani kalkınma kavramına ve raporlarına yönelik sözcüklerin etimolojisi ve raporda ele alınışları ile ilgili temel bir tartışma sunulduktan sonra yukarıda belirtilen, İnsani Kalkınma Raporları´nın «ABD hegemonyası döneminde kurulmuş olan düzenin o düzeni kuran aktörler tarafından ve onların lehine dönüştürülme sürecinin bir aracı olduğu ve «insani kalkınma” «insan güvenliği” gibi kavramları bu sürecin bir parçası olarak kullandığı” savının temellendirilmesi ise bu dizinin ikinci yazısına bırakılmaktadır.


Kaynaklar

(1)Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Türkiye, Resmi Web Sitesi. http://www.undp.org.tr/Gozlem3.aspx?WebSayfaNo=282, (Erişim Tarihi: 7 Nisan 2013)

(2) Cox, Robert. «Social Forces, States and World Orders”, içinde Robert O. Keohane (ed), Neorealism and Its Critics,(NewYork: Columbia University Pres, 1986), s.219.

(3)Rates, Thomas B. «Gramsci and Theory of Hegemony” Journal of History of Ideas, Cilt.36, Sayı.2, (Nisan-Haziran 1975).

United Nations Development Program, Human Development Report, «Overview”, 1990.

United Nations Development Program, Human Development Report, «Overview”, 1995.

Bunları da sevebilirsiniz