Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen ve beraberindeki heyet, Eskişehir ve Frankfurt belediyeleri arasında yapılan kardeş şehir anlaşmasını imzalamak üzere geçtiğimiz hafta Frankfurt´a geldi. Frankfurt Belediye Başkanı Peter Feldmann´ın, Büyükerşen´i «Kardeşim Yılmaz” şeklinde karşılaması iki şehir arasındaki kardeşlik antlaşmasının en önemli sembolü oldu. İmzalanan antlaşmayla, dünya barışına kentler bazında hazır olduklarını gösterdiklerini dile getiren Büyükerşen, iki şehir arasındaki kardeşliği «iki bedende bir ruh olarak” tanımladı.
Frankfurt´la kardeş şehir olma fikri nasıl ortaya çıktı?
Almanya seyahatlerimde çok kültürlü ve modern bir şehir olan Frankfurt´la kardeşlik ilişkisi kurmak isteğini aklımdan geçirmiştim. Geçtiğimiz yıl, Almanya´dan gelen kardeş şehir anlaşması tekliflerini incelerken, Frankfurt´tan gelen bir sesi reddetmek mümkün değildi. Burada yaşayan 40 bin insanımız için de bu anlaşmanın ayrıca yararlı olacağını düşünüyorum. Bu kararımızın Sevgili Feldmann´ı ve meclisteki dostlarımızı yakından tanıyınca ne kadar doğru olduğunu bir kere daha gördük.
«İki bedende bir ruh”
Eskişehir ve Franfurt arasındaki dostluğu nasıl tanımlıyorsunuz?
Dostluk insanlığın en çok özlemini duyduğu ve kolay bulup, hoyratça kaybettiği bir değerdir. Ancak bunu hissetmek yetmiyor. Barışı kurmak için bir yerlerden medet ummak yerine, bunu tesis edecek olan kişilerin kendimiz olduğumuzu aklımızdan çıkarmamalıyız. Aristoteles dostluğu iki bedende bir ruh olarak tanımlamıştır. Ben de Eskişehir ve Frankfurt arasındaki dostluğu böyle tanımlıyorum.
Kardeşlik antlaşmasıyla ne amaçlanıyor?
Kardeş şehir anlaşmasıyla birlikte iki bölge arasındaki ticari ve kültürel iş birliğinin artacağına ve bu çalışmaların, Türkiye´nin Avrupa Birliği üyelik sürecini de olumlu etkileyeceğine inanıyorum. Avrupa Birliği yolunda Türkiye´ye desteklerini esirgemeyen, Almanya´da yaşayan milyonlarca Türk kökenli insanımızın rolü çok önemli.
«Dostluk, belediyeler ile sırlı kalmayacak”
İki belediye arasında imzalanan bu antlaşma iki ülke ilişkilerine nasıl yansır?
Biri Türkiye´nin, diğeri Almanya´nın gözbebeği olan iki şehir, bu anlaşmayla uzun bir yolculuğa çıkacaklar. Birlikte çıktığımız bu kardeşlik yolunda atacağımız adımlar, öncelikle kendi bölgelerimizdeki insanlarımız arasında ilişkilerimizi derinleştirmeyi sağlayacaktır. Aynı şekilde, kültürel farklılığı tehlike olarak gören bazı kişilere de yeni bir akıl penceresi açabilecektir.
Farklı dil, din, kültürel, sosyal ve ekonomik değerlere rağmen, ortak projeler ve halkın, sivil toplum örgütlerinin desteğiyle iş birliğinin çok iyi bir şekilde ilerleyeceğine inanıyorum.
Şahsen bu dostluğun iki belediye arasında kalmayacağına ve geniş vatandaş kitlelerine doğru yaygınlaşacağına inanan bir insanım. Bu elbette ki, iki ülke arasındaki ilişkilere de yansıyacaktır.
«Barış hedef değil, yolun kendisidir”
Türklerin Goethe´si diyebileceğim Eskişehirli Yunus Emre, «Gelin tanışalım, işlerimizi kolay kılalım” demiştir. Ben de birbirimizi tanıdıkça işlerimizi daha da kolaylaştıracağımızı düşünüyorum. Mustafa Kemal Atatürk de 13 yüzyıl sonra, «Yurtta sulh, cihanda sulh” demiştir. Biz de bu şekilde dünya barışına hazır olduğumuzu kentler bazında gösterebiliriz. Barış yolun sonunda erişilecek olan hedef değildir. Barış o yolun kendisidir. Biz de böyle bir arayışta olmak yerine, ihtiyacımız olan şeyin barışın kendisi olduğunu kabul etmeliyiz.
«Akil adam olamadım”
İki şehir arasındaki dostluğa değinmişken, Türkiye´deki «çözüm sürecini” nasıl değerlendiriyorsunuz? Teklif gelmiş olsaydı akil adam olur muydunuz?
Türkiye´de herkes barış istiyor. Barış için atılması gereken adımların sorumluluğu ise vatandaşlarımızın meclisteki temsilcilerine aittir. Bu nedenle meclis dışında, akil adamlar vasıtasıyla bir çözüm elde edilebileceğini sanmıyorum. Teklif gelmedi ama gelseydi de zaten kabul etmezdim. Ben Belediye Başkanı oldum ama akil adam olamadım.