Sporda Rekabet ve Cinsiyet İkilemi

Dora Ratjen, Stella Walsh ve Helen Stephens… Üçü de 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları’nda yarıştı ve üçünün de erkek olduğundan şüphelenildi. Dora Ratjen, kadınlar yüksek atlama dalında yarışan Alman bir atletti. Ratjen ancak dördüncü olabildi, ama iki yıl sonra Viyana’daki Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda kadınlar yüksek atlama dalında dünya rekoru kırdı. Altın madalyayı kazanmasından birkaç gün sonra Ratjen, Almanya’ya dönmek için trene bindi. Onun kadın giysileri içindeki bir erkek olduğundan şüphelenen kondüktör, polise haber verdi. Polisin kimliğini görmek istemesi üzerine Ratjen, kadın olduğunda ısrar etti. Ancak polis onu doktor muayenesinden geçirmekle tehdit edince, erkek olduğunu itiraf etti ve tutuklandı. Ratjen’in altın madalyası geri alındı ve kariyeri sona erdi. Naziler tarafından kadın rolü yapma görevi verilmiş bir adam olduğu öne sürüldü. Ancak Ratjen’in kadın rolü yapan bir erkek mi, belirsiz cinsel organlarla doğan ve yanlışlıkla kız ilan edilen bir oğlan mı, yoksa interseksüel mi olduğu hala bilinmiyor.

Yine 1936 Berlin Olimpiyatları’nda Amerikalı atlet Helen Stephens ve Polonyalı atlet Stella Walsh, kadınlar 100 metrede yarıştı. Maskülen görünümü nedeniyle basının «Erkek Stella” adını taktığı Walsh, Los Angeles’ta yapılan bir önceki oyunlarda altın madalyanın sahibi olmuştu. Ancak 1936’da birinciliği Stephens’a kaptırınca, onu erkek olmakla suçladı. Bunun üzerine Stephens, cinsel organlarının incelendiği bir doktor muayenesinden geçmek zorunda kaldı. İronik bir şekilde, 1980 yılında silahlı bir çatışmada yaşamını yitiren Walsh’un otopsisi, belirsiz cinsel organlara ve anormal cinsiyet kromozomlarına sahip olduğunu ortaya çıkardı.

Bunlar, 20. yüzyıl başında Olimpiyatlar’da gerçekleşen cinsiyet tartışmalarının en ünlü örnekleri. Ancak kesinlikle tek örnekleri değil. Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği ve Doğu Almanya’nın avantaj elde etmek için erkekleri kadınlarla yarıştırdığından şüpheleniliyordu. Bunun sonucu olarak, cinsiyet testleri gittikçe yaygınlaşmaya başladı. Budapeşte’de yapılan 1966 Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda kadın atletlerin katılımına izin verilmesi, bir grup kadın doktorun cinsel organlarını incelemesine bağlıydı. Bu incelemeye katılmayı reddeden pek çok dünya rekorunun sahibi Doğu Bloku kökenli altı atlet, birden ortadan kayboldu ve bir daha hiç bir spor etkinliğine katılmadı. Bu nedenle erkek oldukları

dedikoduları iyice alevlendi. Cinsiyet testlerinin gerekliliğine olan inanç daha da güçlendi, ancak daha az onur kırıcı bir yöntem geliştirme gerekliliği gündeme geldi.

Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), 1968 yılında cinsiyeti belirlemek için kromozom testi yapılmasına karar verdi. Bu teste göre XX kromozomlarına sahip atletler kadın, XY kromozomlarına sahip atletler ise erkek kabul ediliyordu. Testten geçemeyen ve diskalifiye edilen ilk atlet Polonyalı Ewa Klobukowska oldu. XY kromozomlarına sahip olduğu belirlenen Klobukowska’nın madalyaları elinden alındı. Benzer bir olay, İspanyol engelli koşucu Maria Martinez-Patino’nun da başına geldi. 1985’te Kobe’deki Dünya Üniversite Oyunları’na katılacak olan Martinez-Patino, doktorundan kadın olduğunu belirten bir rapor getirmeyi unutunca teste tabi tutuldu. Kadın cinsel organlarına sahip olmasına ve kadın gibi görünmesine rağmen XY kromozomlarına sahip olduğu ortaya çıktı. Tüm madalyaları geri alındı.

1992 Kış Oyunları ile birlikte Y kromozomundaki cinsiyet belirleyici genin varlığının erkek, yokluğunun kadın bir atlete işaret ettiği yeni bir test kullanılmaya başlandı. 1996 Atlanta Olimpiyatları’nda uygulanan 3000’den fazla testten sekiz tanesi pozitif sonuç verdi. Bu sekiz atletin yedisinde androjen duyarsızlığı sendromu*, birinde ise 5-alfa-redüktaz eksikliği sendromu** olduğu ortaya çıkınca yarışmalarına izin verildi.

Kadın atletlerin sayısının artmasıyla zorunlu cinsiyet testleri çok masraflı ve zaman alıcı hale geldi. IOC, 1999 yılında bu testlerin yapılmasına son verdi. Ancak, yetkililerin hala bir atletin cinsiyetinin şüphe altına girmesi halinde test yapılmasını talep etme hakkı bulunuyor.

Bazı erkeklerin sporda avantaj elde etmek için kadın rolü yapabileceği ya da kimi fiziksel anormalliklerin testosteron salgısını artırarak kadınlarla yarışan atletlerin bir adım önde başlamasına neden olabileceği açık. Ancak, bu konuda harekete geçmeden önce göz önünde bulundurulması gereken iki şey var. Bunlardan ilki, «kadın” ve «erkek” kavramlarının kromozomlardan ibaret olmadığı ve birinin «gerçekten kadın” olup olmadığına karar vermenin imkânsızlığı. Diğeri ise, «kadın” ve «erkek” zıtlıklarından oluşan ikili cinsiyet kavramının artık geçerliliğini yitirdiğini kabullenmemiz gerektiği gerçeği. Bir kadın herhangi bir fiziksel farklılık yüzünden ortalamanın üzerinde testosteron salgılıyor diye, kadınlarla yarışmamalı mı? Testosteron emilimi az olan bir erkeğin kadınlarla yarışması gerektiğine karar verirsek ona haksız bir avantaj sağlamış olmaz mıyız? Cinsiyetten bağımsız olarak, birlikte yarıştığı atletlerden fazla testosterona sahip olmanın getirdiği avantajla, herkesten daha uzun boylu doğmuş olmanın sağladığı avantajın ne farkı var? Peki ya interseksüel ya da transseksüel bireyler kiminle yarışacak? Sporda her katılımcının eşit koşullarda yarışacağını sağlamanın bir yolunun bulunması elbette gerekiyor; ancak her ne kadar henüz alternatifi düşünülememiş olsa da, bu yolun spor karşılaşmalarını kadın ve erkek kategorilerine ayırmaktan geçmediği kesin.

*Bireylerin genetik yapısının XY olduğu, ancak cinsel organları, görünümleri ve ikincil cinsel organlarının kadına benzediği, çok az görülen bir sendrom.

**Y kromozomu sahibi bireylerin vücutlarının testosteron salgılamasına rağmen 5-alfa-redüktoz geni eksikliği nedeniyle çoğunlukla kadın cinsel organlarına sahip olduğu bir sendrom.

Referanslar

Berg, S., 2009. How Dora the Man competed in the woman’s high jump. Der Spiegel, [online]15 September. http://www.spiegel.de/international/germany/0,1518,649104,00.html

Davison, K. J. and Frank, B. W., 2007. Sexualities, genders and bodies in sport: changing practices of inequity. In: K. Young and P. White, eds. Sports and gender in Canada. 2nd ed. New York; Don Mills: Oxford University Press, pp.178-193.

Ferguson-Smith, M. A. and Ferris, E. A., 1991. Gender verification in sport: the need for change? British Journal of Sports Medicine, 25(1), pp.17-20.

Levy, A., 2009. Either/or: sports, sex and the runner Caster Semenya. The New Yorker. [online] http://www.newyorker.com/reporting/2009/11/30/091130fa_fact_levy?currentPage=all

Ritchie, R., Reynard, J. and Lewis, T., 2008. Intersex and the Olympic Games. Journal of the Royal Society of Medicine, 101(8), pp.395-399.

Tucker, R. and Collins, M., 2009. The science and management of sex verification in sport. South African Journal of Sports Medicine, 21(4), pp.147-150.

Wonkam, A., Fieggen, K. and Ramesar, R., 2010. Beyond the Caster Semenya controversy: the case of the use of genetics for gender testing in sport. Journal of Genetic Counseling, 19(6), pp.545-548.

Wonkam, A., 2011. Gender testing in sport: the right of genetic diversity and the right to not be harmed. Journal of Genetic Counseling. [online] http://www.springerlink.com/content/26542374m30124x0/

Bunları da sevebilirsiniz