İnsanlığın Yıldızların Dansını Anlama Hikâyesi – VI: Çember Üstüne Çember Üstüne Çember Üstüne…


Önceki yazımda Platon’un ondan sonra gelenlere bıraktığı sadece dairesel hareket kullanarak gezegenlerin görünen hareketini açıklama ödevini yapmaya çalışan matematikçilerden birinden, Ödoksus’tan bahsetmiştim. Ödoksus bu ödevi yapmaya çalışırken birbirine yapışık, farklı eksenlerde ve farklı hızlarda dönen küreler kullanmıştı. Bunu yaparken amacı gezegenlerin retro yani geriye dönüş hareketlerini açıklamaktı. Gezegenler bazen günlerce aynı yöne doğru gittikten sonra duruyor, biraz geriye doğru gittikten sonra tekrar aynı yöne devam ediyor gibi görünüyordu. Ödoksus’tan sonra ödevi devam ettirenler arasında Perge’li Apollonius ve Rodos’lu Hipparkos gibi önemli isimler vardı.

Bu isimler Ödoksus’tan farklı olarak küre yerine çember üstünde çemberler (ing. epicycle) kullanmayı seçmişti. Bu sistemi bir dönme dolap gibi düşünebilirsiniz. Dönme dolabın ana bir çemberi vardır ve kabinler bu ana çember üzerinde bir noktaya bağlıdır. Şimdi kabinlerin bağlı olduğu noktanın ana çembere değil de ana çember üzerine yapışık başka bir çembere bağlandığını düşünün. İşte bu şekilde çember üstüne çemberler ekleyerek tüm hareketleri açıklayabilirsiniz. Bir arının uçuşunu, bir futbol topunun aldığı falsoyu, düz bir çizgiyi… Fakat kaç tane çember kullanmanız gerektiği başlı başına bir problemdir.

Apollonius ve Hipparkos’un başladığı çember üstüne çember yöntemini tüm gezegenlere uygulayan ve hata payını onlardan çok daha aza indiren Mısırlı Batlamyus (M.S. 100 – M.S. 170) olmuştu. Batlamyus bu isimlerin bir bakıma sonraya bıraktığı ayak işlerini titizlikle halletmiş fakat hali hazırda olan yönteme kendinden yeni bir şey eklememişti. Günün sonunda elinde sabit yıldızlar çemberiyle birlikte 40 çember kalmıştı. Batlamyus bu çalışmalarını Büyük Bileşim (ing. Almagest) kitabında anlatmıştı. Bu kitap Batlamyus’tan sonraki neredeyse bin beş yüz yıl boyunca astronominin kutsal kitabı sayılacaktı. Gökyüzüyle ilgili bir tartışma yaşandığında herkes bu kitaptan referans verecek, bu kitaba ters düşen iddialara safsata gözüyle bakılacaktı. Hatta astronomi bilimi tarihini özetlediğim bu yazı serimde sonradan sıkça bahsedeceğim ve muhtemelen herkesin aşina olduğu bir isim olan Kopernik bile Batlamyus’un hesaplamalarını kullanacaktı. Aralarında neredeyse bin beş yüz yıl olması sizi aldatmasın. Batlamyus’un kullandığı aletler ve gezegenlerin gökyüzündeki konumlarını aktardığı hesaplar Kopernik’inkilerden çok daha gelişmiş ve isabetliydi.



Çember üstüne çember metodunun hesaplama yönünden değil, basitlik ve tutarlılık yönünden büyük sorunları vardı. Sonraki yazılarımda zaten Kopernik’in nelerden rahatsız olduğunu ve düzeltmeye çalıştığından bahsedeceğim. Bunlardan en önemlilerinden biri Türkçe’ye
eşitlik noktası (eng. equant point) şeklinde çevirebileceğimiz bir noktanın tanımlanması gerekliliğiydi.

Eşitlik noktasının astronomideki tanımı gezegenlerin birlikte döndüğü ana çemberin (dönme dolabın ana çemberi) etrafında döndüğü nokta olmasıdır. Batlamyus’un bunu yapmak zorunda olmasının sebebi daha önce de bahsettiğimiz bir problemden kaynaklıydı. Gezegenler bazen daha parlak bazen daha sönük, yani bazen Dünya’ya daha yakın bazen Dünya’ya daha uzak gözüküyorlardı. Bu farkı daha iyi açıklayabilmek için Batlamyus gezegenlerin birlikte döndüğü ana çemberin merkezini Dünya’nın merkezinden ayırdı ve boşlukta bir nokta etrafında döndüğünü söyledi. Yukarıdaki şekilde gözüktüğü gibi böylece hem Dünya evrenin merkezinden şutlanmıştı hem de evrenin merkezinde kelimenin tam anlamıyla hiçlik vardı!

Tüm bunlar Kopernik için son derece rahatsız ediciydi. Evet, Batlamyus’un sistemi çok düşük bir hata payıyla gözlemleri açıklıyordu ama evrenin “gerçek” hali bu olamazdı. Kopernik evrenin “gerçek” halini bulmak için çok uzun yıllar önce toprağa gömülen bir cesedi diriltecekti: Güneş merkezli evren!

Bunları da sevebilirsiniz