Analiz 162

Barışçıl, eşitlikçi, refah seviyesi yüksek, doğası, çevresi korunmuş bir dünyada yaşamak olanaklı iken, savaşların sürdüğü, yoksulluğun, açlığın yaygınlaştığı, haksızlığın arttığı, çevrenin, doğanın sürekli kirletildiği, ortalama yaşam kalitesinin düştüğü bir dünyada yaşıyoruz.

Sıradanın, sıradanlığın ayırıcı özellikleri dikkate alındığında yaşanan, artan sorunların ana nedeninin sıradanlığın olduğu saptaması yanıltıcı olmaz. Sıradanlığın ayırıcı ortak özellikleri aşağıdaki noktalarda toplanabilir.

Sıradan;

  • Bencil davranır, ilişkilerinde, kararlarında çıkarlarını gözetir.

  • Ben merkezcidir.

  • İtaat ve biat eder. İtaat ve bağlılık bekler. Biat çevresinde liyakati değil, itaat ve biatı arar.

  • İlkesizdir. Kişisel beklenti için her türlü ödünü verir.

İlkesizliğin sonucu;

  • Söylem ve eylemlerinde tutarlılık yoktur.

  • Çıkar paylaşımı yapar.

  • Farklı ortam ve zamanlarda olduğundan farklı görüntüler verir.

  • Etik değerleri önemsemez.

  • Övünür, övülmeyi bekler. Övenleri ödüllendirir.

  • Narsisttir, kendine önem verir.

  • Yaratıcı değildir, kural tanımaz.

  • Liyakate, yeteneğe gizli husumet besler. Liyakati kendisi için tehlike olarak görür.

Çözüm için sıradanlığın egemenliğini yaratan nedenleri belirlemek gerekir. Neoliberal politika önerileri, reklam, TV programları, teknoloji şarlatanlığı, eğitim düzeyi, sağlıksız davranışlar nedenler olabilir. Olaylara kişisel açıdan bakış, toplumsal dayanışma eksikliği, eğitim yetersizliği sıradanlığı doğrudan ve dolaylı olarak destekler.

İngiliz krallığının baş maliyecisi Thomas Gresham, XVI’ncı yüzyılda bir finans kuralı olarak; “Kötü para iyi parayı kovar.” kuralını getirmiştir. Örneğin, iki cins paradan gümüş-altın, kağıt para-altın gibi tedavül ettiğinde kötü, iyiyi tedavülden kaldırır. Bir finans kuralı olan kötü paranın iyiyi kovması toplumsal yaşama vasat, iyiyi dışlar olarak yansır. Sorunların kaynağı iyilerin genellikle toplumun geneliyle bağdaşmamaları nedeniyle dışlanmalarıdır.

Adil davranma, haklara saygılı olma, her bireyin hakkını almasını savunma, doğruluk, dürüstlük, kibirli davranmama, alçakgönüllülük, kamu yararı gözetme, doğayı çevreyi koruma, iyi eğitim, bilge kişilerde aranan niteliklerdir. Etik değerlerle de uyumludur. Ancak uygulama farklıdır.

Artı değer görünen, söylenen nitelikler uygulamada dışlanmaya da neden olur. Kişilerin çoğu kez söylemleri hatta yazılarıyla davranışları, konumları tutarlı değildir. Tutarsızlıkların, çelişkilerin psikolojik olanları başta olmak üzere çeşitli nedenleri vardır.

Kişilerin beklentileri, çıkarlarını kollamaları, çıkar için her aracı mubah görmeleri, kendi lehlerine ayrıcalık uygulama istekleri, yetkin, liyakatlı olanlara karşı duyulan psikolojik eziklik duygusu, çoğu kez iyinin dışlanmasına yol açar.

Dışlanmanın çeşitli yöntemleri, yolları vardır. Mülakat ile başlar, atama, terfi, kadro, görev, ünvan değişikliği, görevden alma, etkinliklere çağırmama, gözdağı verme bu yol ve yöntemlerdendir.

Dincilik, dışlamanın en etkili aygıtlarındandır. İtalyan filozof, din adamı Giordano Bruno’nun din istismarına tepkisini hatırlayalım: “Tanrı iradesini hakim kılmak için yeryüzünde iyi insanları kullanır, kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı adını kullanırlar.” demiştir ama din sapkınlığı ile suçlanarak Roma’da Campo de’Fiori Meydanında diri diri yakılmıştır.

Olaya en doğru tanıyı Nazım Hikmet; “Dünyanın En Tuhaf Mahluku” adlı şiirinde koymuştur.

Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
– demeğe de dilim varmıyor ama –
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!”

31. Ütopyalar toplantısını Karaburun’da 27-28 Eylül’de gerçekleştiriyoruz.

Temamız; “Bereketli Hilal”. Değerli dostum Cenk Özdağ’ın tanıtım yazısında da belirttiği gibi;

Bereketli topraklar üzerindeyiz. Uygarlık serüveni yanı başımızda başladı. Bugünkü insanlığı yaratan kültür varlığı, yanı başımızda Bereketli Hilal’den köken aldı. Bereketli Hilal’i konuşacağız. Hayallerimizi, korkularımızı, özlemlerimizi ve dilimizi bize armağan eden toprakları, tarihi ve insanları konuşacağız. Bereketli Hilal bugün yeniden gündemde. Yeni buluntularla tarihimizi yeniden keşfediyor, geçmişimizi ve geleceğimizi yeniden anlamlandırıyoruz.

Bereketli Hilal’i konuşuyoruz zira kültürlerin, uygarlıkların, siyasal programların çatışma sahası yeniden gündemde. Jeopolitik, ekonomik, politik, kültürel, felsefi ve ekolojik pek çok boyutu var bu gündemin. Uygarlığa can suyu vermiş bu topraklar, insanlığın su kaynağı aynı zamanda. Hakim uygarlığın inkar ettiği Bereketli Hilal’dan yıldızlı bir geleceğe doğru yola çıkıyoruz.”

31. Ütopyalar toplantısına Dağarcık Türkiye yazarlarının dışında bu sene konuk konuşmacımız, bu konuda Türkiye’nin en yetkin isimlerinden biri. Göbeklitepe ve Karahantepe Kazıları Başkanı ve Taş Tepeler Neolotik Çağ Araştırmaları Projesinin Koordinatörü Prof. Dr. Necmi Karul. Hocamız Urfa’dan bir günlüğüne Karaburun’a gelecek ve 27 Eylül Cumartesi günü Bereketli Hilal üzerine sunumunu gerçekleştirecektir.

Katılımın herkese açık ve ücretsiz olacağı 31. Ütopyalar toplantısına tüm okurlarımız davetlidir. Etkinlik takvimi ve bilgilerini Dağarcık Türkiye’nin sosyal medya sayfalarında takip edebilirsiniz.

Aydınlık bir ay dileğimle.

Bunları da sevebilirsiniz