Hepimizin suçu var. Gelişemeyen demokrasimiz, hukuk devleti düzeni işleyişinde, niyeti belli olsa da düşünce suçuyla, şiirle gelmiş mahkumiyetten kaynaklanmış siyaset yasağını içimize sindiremedik. Geçerli anayasal, yasal düzene, hukuka aykırı, çok haklı ve masum gibi pazarlanan hileleri göz göre göre onayladık. Ecevit koalisyon hükümetinin aslında ABD’nin Irak işgalindeki stratejik ortak önerisini kabul etmemesinden kaynaklanan «defteri dürüle” kararından sonraki çok hızlı gelişmelere, aklımız erse de ermese de, onay versek de vermesek de sonuçta seyirci kaldık.
Kemal Derviş’li reçetelerin kolay kolay tutmayacağı anlaşılınca, Fazilet Partisinin içinden gökten zembille inmiş gibi Ak Parti kuruldu. Yasaklı olduğu için Meclis’e girememiş Recep Tayyip Erdoğan önce AKP’nin başına geldi. İnanılmaz bir medya desteğinde AKP iktidar oldu. Sonrasında büyük seçim zaferi kazanmış AKP liderinin olması gerektiği kabul edilen yere getirebilmek için, yasal hile yollarını bulmak kalıyordu. Karısının memleketindeki seçim, istifa ile yenilenerek yasaya karşı hile, hülle ne derseniz deyin işte o oldu.
O gün bugündür AKP’nin lideri, Başbakan Erdoğan, iktidarda icraatları ile gücünü pekiştire pekiştire, iktidar gücünü yasal hukuk devleti düzeninin üstünde göre göre aklına ne esmişse canı ne istemişse, neleri çıkarlarına uygun bulmuşsa yapmakta, yaşamın her alanına dönük iktidar icraatlarında sınır tanımaz olmuştur.
İktidarlarının güncel çıkarları adına cemaatle ortak, yetmez ama evetçileri yandaş yaparak Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanlığına taşımamışlar mıydı?
Şimdi ilk kez seçimli yamuk hukuk düzenlemesi içinde cumhurbaşkanını seçme noktasında, kendileri de ortak cephe ve koro halinde 12 Eylül artı AKP’nin 12 Eylül’ü ile verilmiş abartılı yetkilerle, seçilmiş ama sorumluluğu olmayan bir cumhurbaşkanı gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzu itiraf ediyorlar.
Anayasal düzenimize, parlamenter sisteme yaraşır bir anayasa değişikliğinde, anayasa değiştirme ilkelerine uymaksızın, dayatma ile söz konusu bozuk yapıyı düzeltme adına başkanlık sistemine geçiş için dayatıyorlar.
Seçimlere aylar kala anayasa değiştirme gücü, koşulları olmadığından da var olan anayasal, yasal düzen içinde aday olup seçilmenin yolunu arıyorlar. Hele bir seçilirlerse, şimdiden bugünkü seçilmek istedikleri Cumhurbaşkanlığı koltuğunun anayasal, yasal hukuk düzenlemelerine uymayacaklarını ilan etmekte bile sakınca görmüyorlar. Kameralar karşısında, kitleler önünde ilan ettikleri gibi, halkın aslında cumhurbaşkanı değil başkanını seçeceğini ilan etme hak ve gücünde olduklarını ilan ediyorlar.
Ayrımında olmadan çoktan, galiba yıllardır, en çok da iktidarları icraatlarının içinde giderek boyutları ürküten dozlarda demokrasi, hukuk devleti düzeninin ayaklar altına alınmasına, düzenin işleyişi imiş gibi kabul etmeye üç maymunları oynamaya alıştık.
Alışmamış olsaydık sandık gücü ne olursa olsun demokratik düzen, hukuk devleti işleyişinin olmazlarına öncellikle iktidarlarının içinden gerekli itirazlar yapılırdı. Demokrasinin, hak-hukuk devleti düzeninin işleyişi alfabesinde «kol kırılır yen içinde kalır” anlamındaki, aslında mafya, aşiret, çağlar gerisinin töreleri içinde, biat kültürlerine ait bir kural geçerli kabul edilir mi?
İsterseniz en suç gibi görünmeyen, Başbakan’ın ücretli danışmanları arasında kızının yeri olup olamayacağını sorgulamaktan başlasak? Rejimi demokrasi olan bir ülkede, kızının ücretli danışmanlık yaptığını duydunuz mu?
Yakın günlerde rejimi demokrasi olan ülkelerden birinde bir siyasi liderin seçim kampanyasında yasaların izin verdiği ölçülerin dışında bağış kabul ettiği duyulmuştu da hemen istifa etmek zorunda kalmamış mıydı?
Haksızlık, hukuksuzluklara sustukça sıra herkeslere geliyor değil mi?
Cemaat kadrolarının ya da kasetlerde yakalanan bakanların başlarına gelenlerden de AKP kadroları hiç ders almayacaklar mı?
AKP’nin geleceği bizi hiç ilgilendirmez. Bizi haksızlık, hukuksuzluk, frensiz bu yürüyüş çok ama çok ilgilendiriyor..
Aydınlık bir ay dileklerimle,