Yapay Zekâ (YZ) ve Hegemonya: Amerika’nın Yeni İmparatorluk Anayasası

Teknolojinin Ötesinde Bir İktidar Projesi

Temmuz 2025’te yayımlanan “America’s AI Action Plan” (ABD’nin YZ Eylem Planı), ilk bakışta bir teknoloji yol haritası gibi görünüyor: inovasyonu teşvik etmek, altyapıyı geliştirmek, açık kaynak modelleri desteklemek… Ancak biraz daha dikkatli bakıldığında, bunun teknik bir strateji olmaktan ziyade, küresel bir iktidar manifestosu olduğunu görmek mümkün.

Planın merkezinde şu hedef var: ABD’nin “kesin ve tartışmasız küresel teknolojik üstünlüğü”. Bu, yalnızca ekonomik rekabet üstünlüğü değil; yeni bir jeopolitik düzen tasarımı anlamına geliyor. Tıpkı Soğuk Savaş yıllarında nükleer silahlanma veya uzay yarışı gibi, yapay zekâ bugün küresel güç hiyerarşisini belirleyecek yeni eksen haline geliyor. ABD’nin mesajı net: 21. yüzyılın kurallarını biz koyacağız.

Gramsci ve Hegemonya: Gücün Ötesinde Rızanın İnşası

Antonio Gramsci, hegemonya kavramını, iktidarın yalnızca zorla değil, rıza üretimiyle sürdürüldüğü bir düzen olarak tanımlar. Egemen güç, kendi değerlerini ve çıkarlarını evrensel ve kaçınılmaz gibi göstererek yönetilenlerin gönüllü kabulünü sağlar.

”ABD’nin YZ Eylem Planı”nda tarif edilen eylemin hayata geçmesi tam da bu tür bir hegemonya inşasıyla sonuçlanacaktır:

  • Yapay zekâ bir teknoloji değil, “yeni bir sanayi devrimi, bir bilgi devrimi ve bir dijital rönesans” olarak sunuluyor.

  • ABD’nin liderliği, insanlığın yararıyla özdeşleştiriliyor: “ABD önde olursa tüm insanlık kazanır.”

  • Teknoloji, tarafsız ve evrensel bir ilerleme aracı gibi görünürken, aslında belirli bir kültürel ve ideolojik kodu da ihraç ediyor.

Tarihsel Perspektif: Bretton Woods’tan Dijital Çağa

Bu belgeyi daha iyi anlamak için tarihe gitmeliyiz. Hegemonya çabasının her tarihsel uğrakta farklı görünümlerde kendini gösterdiğini anımsamak lazım.

  • Bretton Woods (1944): İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan finansal mimari, ABD dolarını rezerv para haline getirerek ABD hegemonyasının ekonomik temelini attı.

  • Marshall Planı (1947): Avrupa’nın yeniden inşası için finansman sağlandı, ama aynı zamanda Avrupa pazarlarının Amerikan mallarına açılması sağlandı.

  • Uzay Yarışı (1957–1975): Teknoloji üstünlüğü, ideolojik üstünlükle eş anlamlı hale geldi. Ay’a ilk giden ülke yalnızca bilimde değil, sistem rekabetinde de lider oldu.

Bugün ABD’nin YZ Eylem Planı, bu tarihsel mirasın dijital çağdaki devamı gibi görünüyor:

  • Doların yerini veri alıyor.

  • Ay yarışı yerine yapay zekâ yarışı yaşanıyor.

  • Marshall Planı’nın yerini ise “yapay zekâ ihracı” alıyor: ABD, müttefiklerine kendi teknolojisini paket halinde sunuyor ve bu teknolojiler üzerinden bağımlılık ilişkisi yaratıyor.

Teknoloji ve Değerler: Tarafsızlık İllüzyonu

Belgede “free speech” (ifade özgürlüğü) ve “American values” (Amerikan değerleri) vurgusu dikkat çekiyor. Hatta, çeşitlilik, eşitlik ve iklim değişikliği gibi sosyal konuların yapay zekâ standartlarından çıkarılması isteniyor. ”Amerikan değerleri” denen değerlerin ABD Hegemonyasının ”ideal demokrasi”, ”girişimcilik”, ”çalışkanlık” gibi yakışıklı etiketli itaat söylemlerinden başka bir şey olmadığı anlaşılıyor.

Bu, teknolojinin tarafsız olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Hangi verinin toplanacağı, hangi algoritmanın nasıl çalışacağı, hangi risklerin önceliklendirileceği gibi kararlar, değerlerden bağımsız değil. ABD, kendi değerlerini “teknolojinin doğal hali” gibi sunuyor ve bunu küresel standart haline getirmeyi hedefliyor.

Gramsci’nin hegemonya kuramı açısından bu, kültürel üstünlüğün teknoloji üzerinden yeniden üretilmesi anlamına geliyor: Teknoloji yalnızca bir araç değil, ideolojik bir taşıyıcı haline geliyor.

Açık Kaynak ve Açık Hegemonya

Belge, açık kaynak ve açık modelleri destekliyor. Bu ilk bakışta demokrasiyi savunduğu izlemini yaratıyor: kodlar açık, erişim kolay, yenilik bariyeri düşük. Ancak bu açıklık da bir çerçeveye bağlı: Amerikan değerleriyle uyumlu olması gerekiyor.

Böylece, açık kaynak aslında hegemonik bir açıklık haline geliyor:

  • Standardı belirleyen ABD.

  • Altyapıyı kuran ABD.

  • Kullanıcılar (çevre ülkeler) ise pasif tüketiciler haline geliyor.

Sonuç: Bağımlılığın gönüllüleşmesi. Bu, Gramsci’nin “rıza üretimi” dediği şeyin teknoloji üzerinden gerçekleşmesi. Ya da daha Amerika içinden söylersek, Chomsky’nin Amerikan medyasına atfen söylediği rıza imalatı fonksiyonunun çok daha etkili sonuçlar doğurmasıyla sonuçlanacak bir karabasan. Elbette karabasan bizler için. Hegemon güç için tam bir cennet.

Pasif Devrim: Yukarıdan ve Elitler Aracılığıyla

Gramsci’nin bir diğer kavramı olan “pasif devrim”, köklü dönüşümlerin halk tabanlı değil, elitler aracılığıyla ve rızaya dayalı biçimde yapılmasını ifade eder. Yapay zekâ planı tam da böyle bir pasif devrimdir:

  • Ekonomik ve toplumsal yapılar radikal biçimde değiştiriliyor.

  • Ancak bu değişim halk hareketiyle değil, devletler, teknoloji devleri, akademi ve güvenlik kurumlarının koordinasyonuyla yürütülüyor.

  • Müttefikler “ortak çıkar” söylemiyle ABD merkezli bir dijital blok içine çekiliyor.

Bu, küresel ölçekte yeni bir merkez–çevre ilişkisi yaratıyor: merkezde teknoloji üreten ABD ve yakın müttefikleri, çevrede ise teknolojiyi kullanan ama kontrol edemeyen ülkeler.

Bilgi Asimetrisi ve Yönetişim Sorunları

Yapay zekâ bilgi üretimini ve işleme kapasitesini merkezde (ABD ve kısmen Çin) yoğunlaştırıyor. Çevre ülkeler ise teknolojiyi satın alıyor ama altyapıyı ve standartları kontrol edemiyor. Bu da iki kritik sonuç doğuruyor:

  1. Merkez-çevre asimetrisi: Teknoloji ve veri merkezileşiyor, çevre ülkeler bağımlı hale geliyor.

  2. Halk-devlet asimetrisi: Yapay zekâ, devletlerin ve şirketlerin vatandaşlar üzerindeki gözetim kapasitesini artırıyor; halkların bilgiye erişimi daha çok filtreleniyor.

Sonuç olarak ortaya çıkan şey, yeni bir yönetişim krizi: teknoloji, demokratikleşme aracı olmaktan çok gücü merkezileştiren bir mekanizma haline geliyor.

Karşı-Hegemonya İhtimali: Çin ve Diğerleri

Gramsci, hegemonik düzene karşı karşı-hegemonik blokların oluşabileceğini vurgular. Yapay zekâ bağlamında bu potansiyel en çok Çin üzerinden görülüyor: kendi yapay zekâ modelleri, kendi veri merkezleri ve kendi standartlarıyla küresel bir alternatif yaratma çabası.

Ancak ABD planı, bu ihtimali daha baştan sınırlamayı amaçlıyor:

  • Çin’in uluslararası standart belirleme kapasitesini engellemeye çalışıyor.

  • Müttefikleri ABD teknolojisine bağımlı hale getiriyor.

  • İhracat kontrolleri ve teknoloji koruma önlemleriyle rakiplerin erişimini kısıtlıyor.

Sonuçta, karşı-hegemonya doğmadan sınırlandırılıyor; ABD’nin liderliğinde kapalı ama rızaya dayalı bir teknoloji ittifakı kuruluyor.

Avrupa’nın Farklı Yolu: Regülasyon ve Etik

Avrupa Birliği’nin yaklaşımı ise oldukça farklı. AB, yapay zekâ konusunda daha regülasyoncu ve etik odaklı bir model geliştirmeye çalışıyor (örneğin “YZ Yasası”, metinde ”AI Act”). Bu yaklaşım:

  • Teknoloji şirketlerini daha fazla sorumluluk altına sokuyor.

  • Veri gizliliği ve bireysel haklara öncelik veriyor.

Ancak küresel rekabette bu yaklaşım iki şekilde okunabilir:

  1. Etik üstünlük: AB, insan hakları ve etik standartlarıyla farklı bir değerler kümesi öneriyor.

  2. Rekabet zayıflığı: Aşırı regülasyon, inovasyon hızını düşürebilir ve ABD’nin serbestçi yaklaşımına karşı dezavantaj yaratabilir.

ABD’nin yapay zekâ planı, AB’nin bu modelini dolaylı olarak hedef alıyor: fazla regülasyonun inovasyonu engelleyeceğini vurguluyor ve “hızla ilerleme”yi tek stratejik seçenek olarak sunuyor.

Dijital Çağın İmparatorluk Anayasası

”ABD’nin YZ Eylem Planı” yalnızca bir teknoloji belgesi değil, dijital çağın yeni imparatorluk anayasası gibi okunabilir.

  • ABD, yapay zekâ üzerinden yeni bir hegemonya düzeni kurmayı hedefliyor.

  • Bu düzen, yalnızca güç kullanımıyla değil, rıza üretimiyle de işliyor: ABD’nin liderliği insanlığın yararına olarak sunuluyor.

  • Merkez-çevre ilişkileri yeniden tanımlanıyor, halk-devlet ilişkileri yeniden şekilleniyor ve bilgi asimetrisi daha da derinleşiyor.

Gramsci’nin diliyle bu, bir hegemonya projesi ve aynı zamanda bir pasif devrim. Üstelik bu defa tanklar, uçak gemileri ya da petrol boru hatları değil; veri merkezleri, yarı iletkenler ve algoritmalar üzerinden kuruluyor.

Bunları da sevebilirsiniz