Babası II. Mahmut’un yerine 1823 yılında tahta geçen Abdülmecit, eski usul devlet yönetimini bırakıp yönünü batıya çevirmiştir. Batının bilim ve sanatını anlayabilmek için çaba göstermiştir. Özellikle batı müziği ve Beyoğlu’nda bazı batılı müzik insanları tarafından yönetilen müzikli sahne gösterilerini (opera-operet vb.) anlamaya çalışmıştır. Donizetti’nin tavsiyeleri üzerine şehzadeler ve saray hanımları için piyano dersleri başlamış, saraya piyanolar satın alınmıştır. Piyanolar günümüzde Dolmabahçe sarayında muhafaza edilmektedir. Musika-i Hümayun, toplam 90 kişi ile Çırağan ile Dolmabahçe arasında bir binada çalışmalarını yürütmüştür.
DOLMABAHÇE SARAY PİYANOSU
İstanbul’da yaşanan gelişmeler, dünyaca ünlü bestecilerin ilgisini çekmiş ve onlara ilham kaynağı olmuştur. Giuseppe Donizetti’nin ağabeyi ünlü besteci Gaetano Donizetti, Sultan Abdülmecid için askeri bir marş ve yine ünlü İtalyan opera bestecisi Gioacchino Rossini’de Sultan Abdülmecit için iki marş bestelemişlerdir.
Bandonun kurulduğu ilk yıllarda basit İtalyan melodilerini ve armonilerini kullanmaktan öteye gidemeyen topluluk, zaman içinde kendini geliştirmiş ve müzik alanında kendine göre bir terminoloji oluşturmuştur. İtalyan müzik terimlerinin karşılığının olmaması nedeniyle bu kelimeler, İtalyanların kullandığı gibi ancak biraz bozularak Türkçeleşmiştir. Bunlar arasında; nota, tempo, musica, banda, prima donna, alla turca, falso, tona, basso gibi kelimeleri sayabiliriz.
Donizetti yönetimindeki bandolar, farklı çalgılar için Avrupa’dan gelen öğretmenler ile çalışmalarını sürdürmekte ve giderek çok daha ileri düzeyde bir yapıya dönüşmektedir. Sultan Abdülmecit, İstanbul’a gelen ünlü Avrupalı müzik adamlarından Musika-i Hümayunu inceleyerek görüş belirtmelerini istemiştir. Belçikalı besteci/kemancı ünlü müzik adamı Henri Vieuxtemps, saraydaki musiki çalışmalarını incelemiş ve padişah için bestelediği marşı ilk görüşte deşifre edebilen musikanın öğrencilerini takdir ederken, şan bölümü ile ilgili olumsuz görüşler belirtmiştir. Vieuxtemps, Musika-i Hümayunda yaylı çalgılar ve dans dersleri verildiği yönünde açıklama da yapmıştır. Henri’de sultan için bir marş bestelemiştir. Vieuxtemps, daha sonraları yazdırdığı anılarında “İstanbul sarayı bandosu bu eseri çalmakta ustalık gösterdi” ifadesi yer almıştır.
DOLMABAHÇE SARAYI OPERA BİNASI İLLÜSTÜRASYONU
(25 haziran 1859 tarihli L’IIustration Gazetesi – Fransa)
Abdülmecit’in sarayda geçici sahneler kurdurarak ancak izleyebildiği eserler, onun operaya olan ilgi ve sevgisini artırmıştır. Bu sevgi sultana, 1849 yılında yeni sarayı Dolmabahçe’de bir opera evi inşa ettirmesi kararını verdirmiştir. Yeni opera binası 300 kişilik küçük bir salon olmasına karşın Versailles tiyatrosundan daha ihtişamlı olduğu söylenmektedir. 8 Ocak 1859 yılında açılan bina, 1863 yılında yanarak yok olmuştur.
Donizetti, Liszt, Vieuxtemps ve Ardi gibi İstanbul’a gelip padişah için eser yazmış olanlar dışında daha birçok yabancı kökenli besteci, yine aynı amaçla eser vermiştir. Özellikle Liszt’in İstanbul’a gelişinin, onu izleyen İstanbullu müzisyenlerin dünyaca ünlü piyanisti dinlemenin getirdiği deneyim ve gelişim açısından çok önemli olduğunu vurgulamamız gerekir.
İstanbul’da doğan ve Osmanlı İmparatorluğunun son dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına tanıklık etmiş olan Leyla Saz Hanım (1845 – 1936), çocukluğunun ve genç kızlığının 20 yılından fazlasını geçirdiği saray haremindeki (Çırağan Sarayı) yaşamını anlattığı ve çeşitli dillere çevrilerek yayınlanan “19. Yüzyılda Saray Haremi” kitabı, dönemin özellikle haremdeki müzik kültürünü anlamamız açısından oldukça önemli bilgiler içermektedir. Leyla hanımın anlattıklarından harem de müzikal yaşam, kısaca özetlenmiştir.
LEYLA SAZ
“Dolmabahçe ve Çırağan sarayında selamlığın (erkeklerin bulunduğu yer ya da bölüm) yanındaki giriş katı musiki derslerine ayrılmıştı. Öğretmenler erkek olurdu. Müzisyen hanım kalfalar ise derslere günlük giysileri ile gelirler, ancak başlarına kare biçiminde, çifte tülden bir yaşmak örterlerdi. Dans eden kızlar ise derslere başı açık gelirlerdi. Müzisyen kalfalar, dansçılar ve onlara hizmet edecek olan cariyeler topluca haremağalarının gözetiminde gelirlerdi. Ayrıca, öğretmenleri de haremağaları getirir ve ders boyunca onların yanında kalırlardı.
Batı müziği orkestrası ile bando takımı haftada iki kez birlikte çalışır, Türk müziği heyeti ise haftada bir kez prova yapardı. Cuma günleri hafta tatili olduğundan çalışılmazdı. Batı müziği nota ile, Türk müziği ise her zaman olduğu gibi kulakla ve notasız öğretilirdi.
Müzik derslerinin yapıldığı salonlara herkes giremezdi. Sarayın önemli kişileri bile, dersleri dışarıdan, kapının yanından dinleyebilirlerdi. Bazen sultan geldiğinde, çoğunlukla müziğin yarıda kesilmesini istemez, tersine sürdürmemizi buyurur ve böylece hem müzisyenleri hem de dinleyenleri yüreklendirmiş olurdu. Sultanın bir de bale topluluğu vardı. Bunlar hem Avrupa danslarını hem de “tavşan dansı” gibi bugün adları bile unutulmuş pek çok Türk dansını yaparlardı”.
Leyla hanım, haremde müziğin yapılanışı, giysileri, repertuvarı, konserleri ve nitelikleri ile ilgili bize önemli bilgiler vermektedir. Anlatımı, bazı konularda verdiği detaylı bilgiler dönemin, özellikle haremin müzikal yapısını anlayabilmemiz açısından çok değerli bir rehber niteliğindedir.
Çok sesli müziğin kurumsal olarak ülkemize kazandıran Donizetti Paşa, iki padişahın (II. Mahmut ve Sultan Abdülmecid) hükümranlık döneminde yaklaşık yirmi sekiz yıl görevde kalmıştır. Göstermiş olduğu üstün başarılar nedeniyle Liva (Tuğgeneral) rütbesine kadar yükselmiş ve 12 Şubat 1856’de 67 yaşındayken Pera’daki evinde hayata veda etmiştir.
CALLİSTO GUATELLİ
Donizetti Paşa’dan sonra Musika-i Hümayun ’un başına Callisto Guatelli (1818-1899) getirilmiştir. Guatelli Paşa, 38 yıl sürdürdüğü görevi sırasında Mehmet Ali Bey, Saffet Bey, Zati Bey, Pazı Osman Bey gibi dönemin ünlü Türk müzisyenlerine teorik dersler vermiştir.
Abdülmecit’ten sonra kardeşi Abdülaziz tahta geçmiştir. Ancak çok sesli müzik açısından bu dönem için bir duraklama devri yaşandığını söylememiz gerekir. Güreş, av ve cirit gibi sporlara ilgi duyan sultan, yaşanan ekonomik sıkıntıları da temel alarak opera, operet ve tiyatro temsillerini durdurmuştur. Ancak geleneksel eğlencelerde bir canlanma olduğunu da belirtmeliyiz.
Abdülaziz’in 1867 yılında Fransa, İngiltere ve Avusturya’ya yaptığı yaklaşık üç aylık seyahat sırasında dinlediği bandolar, izlediği operalar etkili olmalı ki dönüşünde çok sesli müzikte yeniden bir canlanma olduğunu söyleyebiliriz. Kendisi de Valse Davet gibi eserler bestelemiştir. İlgisizlik nedeniyle görevinden ayrılan Guatelli, yeniden görevinin başına geçmiştir. Yabancı öğretmenler de bu dönemde saraydaki çok sesli müzik eğitimine devam etmişlerdir.
Saltanı sırasında çok sesli müzikten uzak durmaya çalışan sultan, 30 Mayıs 1876 yılında tahttan indirilmiştir. Kısa süre tahta geçen V. Murat’tan sonra Abdülmecit’in oğlu II. Abdülhamit, padişah olmuştur.
II. Abdülhamit, çocukluğu döneminde çok sesli müziğe oldukça ilgi duymuş ve bu alanda dönemin ünlü müzik adamlarından eğitim almıştır. Musika-i Hümayunun Abdülhamit döneminde yaşadığı ilgisizlik sona ermiş, yeniden ilgi gören bir yapı haline gelmiştir.
Abdülhamit döneminin önemli devlet adamlarından Bursa valisi, İstanbul şehremini (belediye başkanı) Reşit Mümtaz Paşanın oğlu ve “Hayal Olmuş Hakikatler” isimli kitabın da yazarı olan Semih Mümtaz’ın, saray yaşamı hakkında önemli görüşleri ve padişahın müzikle olan bağları ile ilgili değerlendirmeleri vardır.
“O zaman garp(batı) müziğinin başında padişah vardı. Saray orkestrası ve bandosu ayrı ayrı birer şaheserdiler. En mükemmel şeflerin yönetiminde yetişmişlerdi. Bu şefler arasında, Macar, Alman, İtalyan, Fransız ve farklı uluslardan sanatçılar vardı. Padişah bu sanatçılarla bizzat ilgilenir, her akşam üzeri hünkâr dairesinin önünde bando nevbet çalarken işini bırakır, dikkatle dinlerdi” demektedir.
Günümüzdeki İstiklal caddesi “Grande Rue de Pera” bu dönemde özellikle İtalyan ve Fransız kumpanya ve sanatçıları, Naum, Tepebaşı başta olmak üzere birçok tiyatro ve konser salonunda performanslar yapmıştır. Bu salonlarda opera, operet ve konserler gibi batı sanatının önde gelen eserleri sahne almıştır. Bu etkinlikler, düzenli olarak Osmanlı ve batı basınında haber olmuş, çeşitli eleştiri yazıları yayınlanmıştır. Performanslar Pera dışında, Osmanlı’nın İzmir, Selanik, Kahire ve İskenderiye gibi diğer şehirlerinde de gösteriye çıkmış, Avrupa’ya turne yapmıştır.
SARAYDA MÜZİK
II. Abdülhamid ve II. Wilhelm döneminde Osmanlı – Almanya yakınlaşması ile bazı ortaklıklar ve paylaşımlar gerçekleşmeye başlamıştır. Bu çerçevede saray çevresinde görev yapan Almanların sayısı artmış ve Alman müzisyen Paul Lange de sarayda görev yapmaya başlamıştır. 1865 yılında Almanya’da doğan ve Alman operalarında şancı olarak görev yapmış olan Paul Lange, Alman konsolosluğu kanalıyla geldiği İstanbul’daki ilk yıllarında, Alman ve Amerikan Robert liselerinde müzik öğretmenliği yapmış, okul korosunu yönetmiştir. Tophane bandosunun da bir dönem şefliğini yapan Paul Lange, deniz kuvvetleri bandosu olan Ertuğrul bandosunun başına atanmıştır. Almanya’dan getirttiği nota ve metotlarla yaptığı çalışmalar, Musika-i Hümayun ’da Alman ekolünün başlamasına neden olmuştur. Lange, Ertuğrul bandosunun yanı sıra Yıldız’daki Jandarma bandosunu da çalıştırmıştır. Yaptığı tüm çalışmalar onu Kaymakamlık rütbesine getirmiş ve “Bey” unvanı almıştır. 1908 yılından başlayarak sultan Reşat ve Vahdettin dönemlerinde saray müzisyeni olmuştur.
ERTUĞRUL BANDOSU / ŞEF – PAUL LANGE
Tüm yaşananlar ve açıklamalar II. Abdülhamit döneminde, sarayda çok sesli müziğe büyük ilgi duyulduğunu ve bu alanda ileri müzik eğitimi yapıldığını açık bir şekilde göstermektedir. Sarayın konuyu yüksek düzeyde benimsemesi elbette toplumu da etkilemiş ve onlar da bu alana ilgi duyarak giderek artan bir oranda paylaşım içinde olmuşlardır. Musika-i Hümayun bünyesinde birçok İstanbullu müzisyen sayıları artarak görev yapmış, bazıları şef düzeyine gelebilecek noktalara ulaşmıştır.
II. Abdülhamit, tüm olumsuz koşullara rağmen çok sesli müziğe büyük ilgi duyuyordu ve gençliğinde Guatelli’den müzik dersleri almıştı. Guatelli’nin yöneticisi olduğu Musika-i Hümayun ’da yenilikler ve olumlu yönde gelişmeler olmuştur. Bu kurumda Ahmet Necip Paşa, Mehmet Ali Bey, Zeki Bey (Üngör), Zâti Bey (Arca) ve Saffet Bey (Atabinen) gibi Türk müzik adamları yetişmiştir. Paris’ten gelen ve bir İspanyol soylusu olan D’Arenda isimli müzik adamı Guatelli’ye özellikle onun yaşlılık dönemlerinde yardımcılık görevi yapmıştır. D’Arenda, Guatelli öldükten sonra ülkesine dönene kadar (1909) bu bandoyu yönetmiştir. Guatelli’nin son dönemlerinde bandoda onun yardımcılığını yapan Mehmet Ali Bey de zaman zaman bandoyu yönetmiştir.
SARAY ORKESTRASI (1917) / ŞEF – OSMAN ZEKİ ÜNGÖR
Saraydaki müzik çalışmaları, Musika-i Hümayun çatısı altında yürütülmekteydi. Bu çatının yönetimini ise önce Donizetti ve sonra da Guatelli Paşalar yapmışlardır. Bu durum, II Mahmut ve sonra gelen diğer padişahlar döneminde de devam etmiştir.
Çok sesli müzikte yaşanan büyük oluşum ve gelişime rağmen, geleneksel musiki tüm ağırlığı ile her zaman yaşamın bir parçası olmuştur. İran hükümdarı Muzaffer-üd din Şah ile Romanya kraliçesi Karmen Silva’nın İstanbul’a yaptıkları seyahatler sırasında dinledikleri ince saz ekibini çok beğenmişlerdir. Romanya kraliçesi, bir masal tablosu içinde, eski şark kıyafetleriyle güzel kızlardan dinlediği musikiden oldukça etkilenmişti. Abdülhamit sarayı ile yakın bağları olan yazar Semih Mümtaz, “Alaturka saz heyeti epeyce mükemmeldi ve çok iyi hanendeler (şarkıcı) vardı. Miralay Hacı Arif Bey bunların arasındaydı” açıklamasını yapmıştır.
II. Mahmut’un torunu ve Abdülmecit’in üçüncü oğlu olan Sultan Reşat (2 Kasım 1844 – 3 Temmuz 1918) ile son Osmanlı padişahı VI. Mehmet Vahdettin (2 Şubat 1861 – 16 Mayıs 1926) dönemlerinde çok sesli müzik çalışmaları yaşanan çok zorlu şartlara karşın gelişimini sürdürme çabası içinde olmuştur.
MUSİKA-İ HÜMAYUN ORKESTRASI ANKARA’DA
ŞEF: OSMAN ZEKİ ÜNGÖR
Musika-i Hümayun daha sonra gelen Cumhuriyet döneminde İstanbul’dan yeni başkent Ankara’ya taşınmış ve çok sesli müzik, günümüzde bilinen farklı yapılar bünyesinde gelişimini sürdürmüştür.