İhtilalin Lideri Cemal Ağa ile Babam “Adaş” idiler

1- İhtilalden sonra Cemal Gürsel’in İzmir’e ilk gelişinde Çiğli Havaalanı’nda karşılanışı. Solunda İzmir Valisi Burhanettin Uluç Paşa. En sağda Ticaret gazetesi sahibi (Beria teyzemin eşi eniştem) Süha Sukuti Tükel ve arkasında Gürsel’in oğlu Özdemir Birsel (Yaşar Aksoy Arşivi)

Cemal Gürsel (9 Haziran 1894 – 14 Eylül 1966), 27 Mayıs 1960 ihtilali ile (darbe) iktidarı ele geçirdikten sonra 1960 – 1966 arası görev yapan Türkiye’nin 4. cumhurbaşkanı olan bir gerçek Türk askeri ve zoraki siyasetçisiydi .

Osmanlı Ordusu subayı Abidin Bey’in oğlu olarak Erzurum şehrinde doğdu. İlkokul ve Erzincan’daki askeri ortaokuldan sonra İstanbul’daki Kuleli Askeri Lisesinden mezun oldu . Çok sevilen bir isimdi ve bu nedenle okul yıllarından itibaren hayatı boyunca “Cemal Ağa” (ağabey Cemal) lakabı ile anıldı.

Gürsel, orduda 45 yıl görev yaptı. I. Dünya Savaşı sırasında 1915 yılında 12. Topçu Alayı’nın 1.Bataryası’nda teğmen olarak Çanakkale Muharebesi’ne katıldı ve Harp Madalyası aldı. Daha sonra 1917’de Filistin ve Suriye cephelerinde görev yaptı, 19 Eylül 1918’de 41. Alay’ın 5. Bataryası komutanlığı sırasında sıtma hastalığına yakalanarak İngilizlere esir düştü.

6 Ekim 1920’ye kadar Mısır’da esir tutuldu… Serbest kaldıktan sonra Erzurum Kongresi’nin ardından Anadolu’ya dönerek Kurtuluş Savaşına katıldı ve 1920-1923 yılları arasında Batı Cephesi harekâtlarına katıldı. İkinci İnönü, Eskişehir ve Sakarya Muharebelerinde gösterdiği üstün başarıdan dolayı 1.Tümen’de göreve yükseldi ve Büyük Taarruz’daki mücadele hizmetlerinden dolayı TBMM tarafından İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi .

1927’de Osmanlı Hamidiye Kruvazörünün baş mühendisinin kızı Melahat ile evlendi . Bu evlilikten Özdemir adında bir oğlu doğdu. Aile, Hatice ve Türkan adında iki kız çocuğu evlat edindi.

1957’de Orgeneral rütbesine terfi etti ve 3. Ordu Komutanlığına atandı..1958’de Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevine yükseldi.

Gürsel, iyi bir mizah anlayışına sahip, rahat ve babacan bir figür olarak hem ulus hem de diplomasi çevrelerinde çok sevildi. Mesleki bilgisi ve tavırlarıyla hem ulusun hem de silahlı kuvvetlerin saygısını ve güvenini kazandı. 3 Mayıs 1960’ta Savunma Bakanı’na gönderdiği, derhal Cumhurbaşkanı’nı değiştirmesi gerektiğine inandığını ifade eden vatansever bir muhtıra, görevinden uzaklaştırılmasına ve Türk Genelkurmay Başkanı olmak yerine erken emekliye ayrılmasına neden oldu.

Ordunun siyasetten uzak durmasını savunan ve teşvik eden bir veda mektubu, izinli olarak ayrıldığı sırada silahlı kuvvetlerin tüm birliklerine iletildi. Cemal Gürsel’in açıklaması şöyleydi: “Ordunun şerefini ve giydiğiniz üniformayı her zaman yüksek tutun. Ülkedeki mevcut hırslı ve zararlı siyasi atmosferden kendinizi koruyun. Her ne pahasına olursa olsun siyasetten uzak durun. Bu, şerefiniz, ordunun gücü ve ülkenin geleceği için son derece önemlidir.”

Sonra İzmir’e gitti ve burada Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği’nin başkanı oldu. 27 Mayıs 1960 ihtilali günü, oluşturulan Milli Birlik Komitesi (MBK) adına İzmir’e giden komite üyesi Kurmay Yüzbaşı Muzaffer Özdağ tarafından Karşıyaka’daki evinden alınarak, uçakla Ankara’ya getirildi. Komite, kendisini başkan seçti. Gürsel yine genç bir komite üyesi olan benim küçük amcamı, Yüzbaşı Rıfat Baykal’ı kendisine özel kalem müdürü tayin etti.

BİZİM ADAŞ, SÖYLEV VERECEKMİŞ!

1960 yılı yaz tatilinin tam ortasında Ağustos sıcağı ile kavruluyorduk. Yaz tatillerimizi geçirdiğimiz İnciraltı’nda sayfiye evimizde idik. Aslında biraz tedirgindik.. Sayfiye komşularımızdan Rauf Onursal, Ömer Atavardar gibi önemli Demokrat Partili (DP) politikacılar tutuklanmış, aileleri ıstırap içindeydi.

Çünkü Mayıs ayında askeri ihtilal olmuş ve DP iktidarı devrilmişti. Karşıyaka’da yaşayan ve emekliliğini bekleyen Orgeneral Cemal Gürsel, darbe sabahı uçakla İzmir’e gelen Kurmay Yüzbaşı Muzaffer Özdağ (Ümit Özdağ’ın babası) tarafından Ankara’ya getirilmiş ve ihtilalin yani Milli Birlik Komitesi’nin (M.B.K.) başına oturtulmuştu..

Mütevazi, sakin, orta halli, politikaya karışmayan ama CHP yanlısı olduğunu hissettiğim Ziraat teknisyeni Cemal Aksoy isimli babam, isim benzerliğinden dolayı Cemal Gürsel için “Benim adaşım” deyip, güya kendine pay çıkarırdı; üstelik Uşak kökenli olduğu için, Uşşakizadeler’in kızı Latife ile evlendiği için Atatürk’e de “Eniştemiz” derdi.. Toplumun orta sınıflarından iddiasız bir vatandaş olan rahmetli babam, böylece “adaş, eniştemiz” gibi derinlikli kavramlar kullanarak belki sınıf atladığını duyumsar, mutlu olurdu..

Babam, üstelik Cemal Gürsel’i tanırdı. Cemal Gürsel, eşi ve tek oğlu ile Karşıyaka’mızın biraz uzakça bir semti olan sahilin ucundaki Bostanlı’da tek katlı bahçeli bir evde otururlardı.

DP iktidarının son döneminde sanki ordudan uzak tutularak kenara itilmiş görüntüsü veren Cemal Paşa, Karşıyaka’da teyzem Beria Hanımın eşi, Ticaret gazetesi sahibi eniştemiz saygın gazeteci Süha Sukuti Tükel ile çok yakın dost idi ve Karşıyaka Kulübü’nde hep buluşurlar ve briç oynarlardı. Mütevazi bir devlet memuru olan babam da üst düzey beyefendilerin oyununda masa kenarından onları izler, arada daima Gürsel’e saygı ve sevgilerini büyük bir hürmetle sunarmış.

Yani Gürsel ile babam Cemal Aksoy tanışırlardı. Dedim ya adaştılar!.. Zaten Süha eniştemin üçüncü çocuğu doğunca, Ahmet ve Nükhet’ten sonra üçüncünün ismi de “Cemal” oldu.

İşte böylece, isminin Cemal olduğu babam 18 Ağustos 1960 günü İnciraltı’ndaki sayfiye evimizde bana, “Oğlum, benim adaş, yarın Karşıyaka’mıza geliyormuş.. Halkevinin balkonundan iskele meydanını dolduracak kalabalığa söylev verecekmiş. Hem de Paşanın özel kalem müdürü olan Milli Birlik Komitesi (M.B.K) üyesi amcan, yani Yüzbaşı Rıfat Baykal da yanında olacakmış. Şöyle bir güzel giyinip onu dinlemeye gidelim.”

Böylece giyinip kuşanıp ertesi günü İnciraltı’ndan Karşıyaka’ya geldik.

14 yaşındaydım.. Lise tarih öğretmen karizmatik annemin tesiri ile daha küçük yaşlardan itibaren milliyetçi bir “Yavrukurt” olarak yetiştirilmiştim. “Atatürk, ordu, ihtilal, orgeneral, söylev” gibi kelimeler bende mistik ve ruhani bir duygulanma yapıyor ve olağanüstü bir süreçte olduğumu hissettiriyordu.

Cemal Gürsel, 19 Ağustos günü önce Bornova’ya giderek Ege Üniversitesi’ni ziyaret etmişti. Yanında İzmir Valisi Burhanettin Uluç Paşa, MBK üyesi amcam Yüzbaşı Rifat Baykal, bölge komutanları ve Emniyet Müdürü olmak üzere üniversiteye gelerek, öğrenciler ve akademisyenler tarafından hararetle karşılanmıştı,. Konuşmasının ardından Karşıyaka’ya geçen ihtilal lideri iskele meydanını tıka basa dolduran kalabalığa Türk Kültür Derneği balkonundan bir konuşma daha yapacaktı.

O kalabalık arasında babamla birlikte idim.

BORNOVA VE KARŞIYAKA SÖYLEVLERİ

Cemal Gürsel’in Bornova ve Karşıyaka söylevlerini, Yeni Asır gazetesi 20 Ağustos 1960 tarihli yayınının manşetine taşıdı. Manşet şöyle idi: “C.Gürsel, Karşıyaka’da dün bir konuşma yaptı.. Türk Kültür Derneği Karşıyaka Şubesini açan Devlet Başkanı, üniversiteyi de ziyaret etti..”

Bu haberin içeriğini, arşivimde özenle sakladığım gazeteden okuyalım…

Ege Üniversitesi’nin Rektörlük Binası salonunda Devlet ve Hükümet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel şu konuşmayı yapmıştır:

.. Çocuklar, aranızda bulunmakla bahtiyarlık duyuyorum. Memleketin geçirmekte oldu değişiklik, bir karanlıktan aydınlığa doğru gidiştir. Bu harekatın başında muhakkak ki, ilim vardır. Kötülüklere karşı ilk bayrak kaldıran da ilim olmuştur. Mücadele safları kurup, karşı tarafın bütün saflarına karşı koyan yine ilim, yani sizler oldunuz. Üniversitenin mücadelesini biliyorsunuz. Sizin de bu yolda geniş gayretlerde bulunduğunuzu biliyorum.

En büyük derdimiz en büyük ıstırabımız cehaletimizdir. Çocuklar çok çalışmalısınız. Mesafe çok açılmıştır. Milletimiz oldukça karanlık içinde yaşamaktadır. Eski idare toplumu karanlığa doğru götürmüştür. Bunu aydınlatacak sizsiniz. Gençlik, ideal gençlik bunu aydınlatabilir.. Kültür dernekleri açıyoruz Bu derneklerde herkesin feragatle bu hedefe varmak için çalışması lazımdır. Hepinizi selamlarım, gözlerinizden öperim.. ”

KARŞIYAKA’DAKİ KONUŞMA

Cemal Gürsel saat 18.00’de Karşıyaka’ya gelmişti.. İskelenin tam karşısındaki Türk Kültür Derneği binasının balkonundan aşağıdaki muazzam kalabalık Karşıyakalılara hitap eden Cemal Gürsel şunları söylemiştir:

.. Aziz hemşerilerim sizleri muhabbetle selamlarım. Memnuniyetle haber vereyim ki, Karşıyaka Kültür Derneğini şu anda açmış bulunuyoruz. Kültür derneklerinin bizim milli hayatımızda ilerletici, uyarıcı ve mühim rol oynayacağına inanıyorum. Türk milleti senelerden beri kendi haline bırakılmış, yalnız politika oyunlarına alet edilmekten başka, onun manevi cephesi ile kimse meşgul olmamıştır. Bu yüzden milletçe geri kalmış, milli hedef, milli gaye ve milli kemal noktasına doğru bir gidiş kaydedilmemiştir.”

Devlet ve Hükümet Başkanı bu konuşmasından sonra salona gelmiş ve dernek kurucularıyla tanışmış, davetlilere bir hitabede bulunmuştu. Hatıra defterine yazdığı notta, “Kültürsüz toplumlar, bir sürü olmak kaderinden kurtulamazlar. Bu halden kurtulmalıyız. Kültür dernekleri, bizi ışığa ulaştıracaktır. Bu gaye için çalışacakları tecil ve takdir ederim” diye yazdı.

Bundan sonra sürekli alkışlar arasında dernek binasından ayrılan Devlet Başkanı, Karşıyaka Deniz Kulübü’ne gitmiş, orada şerefine verilen akşam yemeğinde bulundu. Önce Fahri Başkanı olduğu kulübün üst katına çıkan Gürsel, kulüpte eski kulüp arkadaşları ile bir müddet briç oynadı. Bu arada dışarıda yapılan tezahürat üzerine balkona çıkmış ve halkı selamlamıştı. Sonra bütün masaları bir bir dolaşmış, eski arkadaşlarının hatırlarını sormuştu.

Sınıf arkadaşlarından Eski Muharipler Cemiyeti Başkanı emekli Albay Cemal Tüzünkan’ı evinden davetle, bütün kulüp arkadaşları ile birlikte alt salonda yemeğe oturdu. Sofrada memleket meseleleri üzerinde uzun konuşmalar yapılmış, Ekrem İşçimenler, Gürsel’e memleket sanayisi üzerinde bazı temennilerde bulunmuştur.

Ayrılırken kulübü ziyarettin duyduğu memnuniyeti belirten Cemal Gürsel, “27 Mayıs’tan beri ilk defa şahsi hürriyetle dolu, huzur içinde bir gece geçirdim” diyerek evine döndü.

Devlet ve Hükümet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel, ertesi günü 18.00’de 29. İzmir Enternasyonal Fuarı’nın açılışında bulundu ve pazar günü de İzmir’den ayrıldı.

Bizim adaş, her haliyle babacan, güzel ve itimat telkin eden bir devlet adamıydı. Rahmet diliyorum..

CEMAL GÜRSEL’İN ÜZÜNTÜSÜ

Cemal Paşanın, 13 Kasım 1960 tarihinde Milli Birlik Komitesi içinde gerçekleşen iç darbede ve bundan sonra başta amcam Yüzbaşı Rifat Baykal ve Gürsel’i ihtilal sabahı Ankara’ya getiren Yüzbaşı Muzaffer Özdağ olmak üzere en vatanperver 14 adet Milli Birlik Komitesi üyesinin sabaha karşı evlerinin basılarak yurtdışına sivil olarak sürgüne gönderilmesinde, dahası yine Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun idamlarında hiç bir rolü yoktu.

Bu feci olayların sorumlusu NATO, İsmet İnönü ve CHP yanlısı acımasız bir askeri cunta idi.. Devrim değil, iktidarın derhal kendilerine devrini istiyorlardı..

Amerika’nın emrindeki bu cuntanın günahı çoktur.. Bu yüzden 1962 – 1963 Talat Aydemir ihtilal girişimleri, 12 Mart 1971 Muhtırası, ardından 12 Eylül 1980 darbesi gelecektir; sorumlusu 13 Kasım 1960 M.B.K. iç darbesini yaparak, reformcu, hatta milliyetçi-devrimci ihtilal arkadaşlarını harcayan partici cuntadır..

Menderes’in asılması ise, çok uzun yıllar boyunca, hatta günümüzde bile merkez sağın ve geleneksel sağın, daima sola ve CHP’ye kitlesel karşıtlığını önümüze getirmiştir. Sandıklardan çıkan daima tutucu sağdır, muhafazakar sağdır.. İdamlar, bu seçim zaferlerinde itici rol oynamıştır.

Cemal Paşa, adına “Demokrasi” dediğimiz bu olayların başlangıcını üzülerek, sağlığını kaybederek yaşadı. Tekrar rahmetle..

EN BARİZ ÖZELLİĞİ, VATANSEVER OLMASIYDI

Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli pedagog, fikir işçisi, yazar ve filozof olan Asım Kültür, yakından tanıdığı Cemal Gürsel’in en önemli meziyetini, 12 Haziran 1960 tarihli Yeni Asır gazetesinde yazdığı “C.Gürsel’in şahsiyeti” başlıklı yazısında şu şekilde vurguladı:

.. Cemal Gürsel’in ideal ve karakterinin en bariz çizgisini, yurtseverlik temayülünde görüyoruz. İlmin mahsulü olan medeniyetin bütün nimetleriyle yurdu süslenmiş görme ve onun üzerinde ahlaki şuuru gelişmiş insanların ahenk içinde yaşadığına şahit olmak, en çok benimsediği ve tahakkukunu görmek istediği ülküdür. Hürriyet aşkı ve medeniyet ahlak sevgisi iledir ki, kaderi onu tarihimizde büyük eşsiz ve unutulmayacak tarihi bir rol oynamaya sevk etmiştir. Bu hareketiyle tarihimizin hürriyet ve medeniyet kahramanlarından biri olarak yaşayacaktır..”

NOT: Yaşar Aksoy’un basılacak olan 27 Mayıs 1960 İhtilali, Albay Talat Aydemir’in 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 tarihli ihtilal teşebbüsleri, 9 Mart 1971 sol darbe girişimi, 12 Mart Muhtırası ve 12 Eylül 1980 darbesi ve 15 Mayıs FETÖ darbe teşebbüsünü, içinden “Anılar” kapsamında anlatan kitabı “Devrim ve İhtilalciler” kitabından alıntıdır)

Bunları da sevebilirsiniz