İnsanlığın Yıldızların Dansını Anlama Hikâyesi – III: Pisagor Okulu

Önceki yazımda Antik Yunan filozoflarından bazılarının evren tasarımlarından bahsetmiştim. Bu tasarımlardan en önemlilerinin bana göre insanlık tarihinin en önemli insanı olan Pisagor’un okulundan çıktığından bahsetmiştim. Bu tasarımların diğerlerinden daha üstün olmasının temel nedeninin Pisagorcuların armonia yani denge/düzen doktrininin bu evren tasarımlarına yansıması olduğuna da değinmiştim. Bu yazımda bununla ne demek istediğimi örnekler üzerinden açıklayacağım.

Pisagorcuların her alanda dikkate aldığı armonia doktrini, konu gökyüzü olduğunda kürelerin harmonisi şeklini aldı. Pisagorcu evrende artık Dünya suda yüzen bir disk veya boşlukta asılı duran bir silindir değil, mükemmel bir küre şeklindeydi. Yıldızların yapışık olduğu ve beraber döndüğü bir küre/çark fikri Pisagorcu evrende de vardı. Fakat burada büyük bir sorun vardı. Gece gökyüzünü izleyen her insan gibi Pisagor da fark etmiş olacak ki diğer yıldızların hareketine uymayan altı adet yıldız (gezegen) vardı. Bu “yıldızlar” diğer yıldızlardan farklı hızlarda hareket ettikleri gibi bazen ileri giderken birden vazgeçip geriye dönmeye başlıyorlar, sonra tekrar yön değiştirip ileri gidiyorlardı. Eğer evrende bir düzen varsa gökyüzündeki onlarca yıldızdan farklı hareket eden bu “yıldızlar” nasıl açıklanabilirdi? Bu bir düzensizlik, bir felaket değil de neydi?

Pisagor, evrenin merkezine küre şeklinde olduğunu söylediği Dünya’yı koydu. Bu altı sıra dışı davranan yıldızın da Dünya’nın etrafında her biri için ayrı olmak üzere altı adet küreye/çarka yapışık olduğunu söyledi. Yani bu altı gezegeni Dünya etrafında dönüyorlardı. Birbirlerinden farklı hızlarda dönme sebepleri de bu çarkların dönme hızlarının birbirlerinden farklı olmasıydı. Sadece bu kadar mı? Bu kürelerin her biri farklı bir hızda dönerek farklı bir ses çıkarıyorlar ve çıkardıkları bu ses yörüngelerinin yarıçapına göre farklı notalara denk geliyordu! Örneğin Pisagor’a göre Dünya ve Ay arası uzaklık bir ton, Ay ve Merkür arası uzaklık bir yarım-tona denk geliyordu. Aynı bir telin uzunluğu ve çıkardığı sesler arasındaki uyum yasaları gibi. Böylece Pisagor gökyüzünde sıra dışı hareket eden 6 adet yıldızın neden öyle hareket ettiklerini açıklamakla kalmamış, evrene hükmeden bir düzen yasası olduğunu da göstermişti! Gezegenlerin çıkardıkları bu sesleri sadece kendisinin duyabilmesi ne acı.

Bu örnekte Pisagorcu armonia doktrinini iş üstünde görebiliyoruz. Fakat Pisagor’un bu modeli gezegenlerin geri hareketini (ing: retrograde) açıklamıyordu. Neden gezegenler bazen ileri gitmekten vazgeçip geri dönmeye başlıyorlardı? Gezegenlerin bu sıra dışı hareketini açıklamak sıra dışı bir iddiayla mümkün olacaktı. Pisagor’un öğrencilerinden Filolaus Dünya’nın hareket ettiğini söyledi ve böylece tarihte bunu yapan ilk filozof oldu. Eğer Dünya da diğer küreler gibi bir şey etrafında hareket ediyorsa diğer gezegenlerin geriye dönüyormuş gibi görünmesi kolayca açıklanabilirdi. Aslında gezegenler geri dönmüyor, Dünya gezegenlerin zaman zaman önüne geçtiği için geriye gidiyor gibi görünüyorlardı.

Her ne kadar Filolaus günümüzdeki Güneş sistemi modelimize çok benzer şeyler söylüyor gibi gözükse de durum tam olarak öyle değil. Filolaus’a göre evrenin merkezinde Merkezî Ateş (ing: central fire) vardı. Fakat Filolaus’un Merkezî Ateş’ten kastı Güneş değildi. Güneş de Dünya ve Ay gibi Merkezî Ateş’in etrafında dönüyordu. Fakat biz Dünya’dan bu Merkezi Ateş’i hiçbir zaman göremiyorduk, çünkü Yunanistan Dünya’nın Merkezî Ateşe bakmayan tarafında duruyordu. Yani Filolaus’a göre Dünya Merkezî Ateş etrafında dönse de kendi etrafında dönmüyordu. Aynı ayın karanlık yüzü gibi Dünya’nın da bir yüzü sürekli Merkezî Ateş’e bakmayan tarafta kalıyordu. Ayrıca Filolaus’a göre bu Merkezi Ateş’in etrafında bir de karşıt-dünya dönüyordu. Bu karşıt-dünyanın işlevi Dünya’nın uç noktalarının neden sürekli alacakaranlıkta kaldığını açıklamak olabilir. Çünkü Filalus’un modeline göre karşıt-dünyanın buralara gölgesi düşüyordu. Fakat Aristoteles’e göre karşıt-dünyanın asıl amacı evrendeki nesne sayısını 10’a çıkarmaktı: Pisagorcuların kutsal sayısı!

Filolaus hocasının merkez etrafında dönen küreler modelini almış ve gezegenlerin geri dönüş hareketini açıklayacak şekilde geliştirmişti. Bunu yapmak için dünyanın hareket ettiği iddiasını ortaya koyması gerekmişti ki bu kolayca kabul edilebilir bir iddia değildi. Madem Dünya hareket ediyor biz neden bunu hissetmiyoruz? Ben şu an sandalyemde otururken hiç de hareket ediyormuşum gibi durmuyor. Gündelik deneyimlerimize çok aykırı duran bu iddianın öne sürülmesinde hiç şüphesiz ki gezegenlerin geri dönüş hareketini çok basitçe açıklaması etkili olmuştur. Burada aslında bilimin ilerleyişine yönelik güzel bir örnek görüyoruz. Aynı zamanda evrendeki cisim sayısını 10 adede çıkarmak için hayali bir gezegen ekleme fikrinin de ne kadar Pisagorcu olduğunu vurgulamadan geçemeyeceğim. İnsanlar bilimsel modeller kurmaya çalışırken yalnızca evrene bakıp gördüğünü not etmiyor. Aksine zihninde benimsediği bazı fikirleri de evrene uydurmaya çalışıyor. Filolaus’un bu yaptığı karşıt-dünya eklemesi de buna güzel bir örnek oluşturuyor.

Bir sonraki yazımda insanlığın evren anlayışına katkıda bulunan bu Pisagorcu fikirlerin Platon ve Aristoteles’in elinde nasıl şekillendiğini ve yüzyıllar sürecek bazı hastalıklı geleneklerin oluşumunu göreceğiz.

i Bu altı gök cismi için bazen gezegen bazen yıldız kelimelerini kullandığımı fark etmişsinizdir. Bunun sebebi sıra dışı hareket eden bu altı gökcismi içinde hem bugünkü kelime anlamıyla beş gezegen (Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn) hem de bir adet yıldız (Güneş) olması. Fakat o zamanki insanlar için gökyüzünde parlayan her nesne yıldız olarak sınıflandırılıyor. Sadece bu parlak nesnelerden altısı biraz farklı “gezindikleri” için gezegen adını alıyorlar.

Bunları da sevebilirsiniz