”Demokrasi”nin Sac Ayakları Kırılmış

Akademi

Eskiden halk, medya ve yöneticiler akademisyenlere kulak kabartırdı. ”Üniversiteler ne diyor?” diye bakarlardı.

Üniversiteler ve genel olarak akademi tökezliyor. Hem aşırı uzmanlaşma ve standartlaşma hem de formal prosedürlerin yoğunluğu ve ne olursa olsun acil yayın yapma kaygıyısıyla kulak kabartmaya değecek veya kulak kabartılınca anlaşılacak yayınlar artık çok az.

Akademi ayağımız tökezlemiş durumda.

Demokratik Kitle Örgütleri

Demokratik kitle örgütleri (moda deyimle Sivil Toplum Kuruluşları) hemşehricilik, çıkarcılık; yaygın iletişim kanallarının zayıflığı; dijitalleşmiş, borçlandırılmış, güvenlikleştirilmiş, inancı kırılmış ve konformizme batmış kitlelerin edilgenliği nedeniyle güçsüz, sessiz.

Siyasal Partiler

Neoliberalizmin sığlaştırdığı, Yeni Ortaçağ’ın modern öncesi güçleri etkin kıldığı siyaset demokratik siyaset anlayışından uzaklaşmış durumda çoktan. Nepotizm (kayırmacılık), hemşehricilik, güvenlikleştirilme sonucu şu veya bu devletin güdümüne girme, Amerikan siyasal kampanya anlayışının siyaseti yerinden etmesi gibi olgular sonucunda siyasal partiler, program, tüzük, siyaset vb. unsurlardan tamamen kurtulmuş durumda. Siyasal partiler modern öncesi güçlere, diğer bir deyişle, etnik kökenlere, akrabalığa, kayırmacılığa ya da düpedüz ırkçılığa, ümmetçiliğe teslim oldu.

Ayrıksı Sesler çoğu zaman başkasının sesi

Devletlerin, uluslararası şirketlerin muazzam teknik, istihbari ve lojistik güçleri karşısında bu gücü denetleyecek kitle örgütleri, devlete bağlı olsa da özerk kurumlar, bürokratlar kalmadı. Devletlere karşı ”halkçı” görünen yapılar, çoğu zaman başka devletlerin etkisi ve koruması altına girdi. Bunların dışında kalanlarsa, ”halkçı” görünmelerine izin verilen ve bu sayede siyaseti dizayn etme imkanı elde edilen yapılardan ibaret.

Depolitikleşen kitleler, memnuniyetsizliklerini hayali kimliklere yüklüyor. Belirli etnik gruplar, komplocu örgütler günah keçisi oluyor. Yahut da genel geçer ezbere sözlere sığınan kitleler edilgenliklerini meşrulaştırıyor: ”Coğrafya kader”, ”halk cahil”, ”mücadeleye değmez” vb.

Tüm bunlar birer semptom. Paradigmanın değiştiğinin göstergeleri…

İkinci Dünya Savaşı sonrası yaratılan paradigma çökmüş durumda.

Birleşmiş Milletler etkisiz bir yapı, adeta bir süs artık.

Uluslararası hukukun hiçbir inandırıcılığı kalmadı. Bırakın devletlerin orantısız güç kullanımını veya savaşları durdurmayı, uluslararası şirketler bile uluslararası hukuktan etkilenmiyor.

İletişim kanalları inanılmaz ölçüde merkezileşmiş durumda.

Özgürlükler hukuku kağıt üstünde olmasa bile fiilen anlamını yitirmiş durumda. Milyonlar, hukuki dayanaklar tesis edilmiş bir şekilde izlenebiliyor, yönlendirilebiliyor.

Orta sınıf çökmüş durumda. Küreselci ekonomik güçler, üretici güçler çoktan boğmuş veya hizmetine almış durumda. Artık üreten, çalışan, vergisini ödeyen insan kitlelerinin bir önemi yok.

Yapay zeka teknolojileri sayesinde, devletler ve şirketler nazarında iç pazarda alıcı olan kitleleri besleme, eğitme, koruma yükünden kurtulma imkanı yaratılmış durumda.

Demokrasi, hukuk, refah ve adalet konularındaki büyük insan özlemlerini kuvveden fiile döndürecek güçler, imkanlar ve kabiliyetler gözle görülmüyor.

Hal böyleyken İkinci Dünya Savaşı sonrası büyük güçlerin anlaşması, pata düşmesi veya işbirliği sonucu oluşturulmuş paradigma çökmüş durumda.

Peki, yeni dönem de ne mi olacak?

Yazacağız. Araştıracağız. Tartışacağız. Şimdilik hepimizi paradigmanın değişimi üzerine düşünmeye çağırıyorum.

Bunları da sevebilirsiniz