Bombacı Zihni, Abdürrahim öğretmen ve
Milli Demokratik Devrim (MDD)..
Kırmızı Kedi Yayınevi’nden basılacak 8. kitabımdan bazı sayfaları çevirmeye başlayalım..
Zaman, İzmir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina zamanı.. Geçmiş yıllar.. 9. İzmir Kitap Fuarı’nı yaşıyoruz.. Kültürpark’ta TÜYAP pavyonunun tam karşısındaki bir büyük başka pavyonun (Atlas Pavyonu) yarısı Deniz Koleji’nin Bilim Şenliği’ne, öteki yarısı ise İnsan Hakları Dernekleri’nin düzenlediği Can Dündar’ın İnsan Hakları Sergisi’ne ayrılmıştı.
Deniz Koleji, yıl boyunca öğrencilerinin hazırladıkları bilimsel projeleri sergileyecekti, açılış günü olan 18 Nisan 2004 Pazar günü, saat:14.00’te ise, Mustafa Balbay, Halit Kıvanç, Levent Gedizlioğlu ve benim katılacağım “Yeni yüzyılda bilim insanlığa mı, savaşa mı hizmet ediyor?” konulu bir panel bu pavyonun içinde gerçekleşecekti.
TÜYAP’tan birkaç saat kaçar, panele katılırım diye düşünüyordum. Kolej yetkilileri kendi bölümlerini zevkle hazırladılar, öğrencilerin buluşlarını, deney aletlerini, küçük masalara dizdiler, panolarda bilimsel mesajlar verdiler. Duvarlarına da kocaman bir “Türk Bayrağı” astılar. Pavyon ortadan panolarla ikiye bölünmüştü, öte yanda ise devletimiz, ordumuz, polisimiz tarafından öldürüldüklerini iddia ettikleri kişilerin fotoğraflarının yer aldığı İnsan Hakları Derneklerinin çarpıcı bir sergisi vardı. Bu serginin giriş bölümünde Avrupa Birliği’nin yıldızlı arması göz kamaştırıyordu, demek ki AB’nin desteklediği bir sergiydi.
Aynı gün hem Bilim Şenliği, hem de İnsan Hakları Sergisi açılacaktı. Sabah saatlerinde TÜYAP’ta oturuyoruz. Cep telefonumdan Deniz Koleji sahibi Dr.Berna Bridge aradı, yıllar sonra söylediklerini aynen naklediyorum:
-
Yaşar ağabey lütfen acele yetişin. Bir sürü kişi çevremizi sardı, İnsan Hakları derneklerinden bu kişiler. Pavyonumuzdaki Türk bayrağını indirmek istiyorlar. Biz öğretmenlerimle bayrağımızın önüne set yaptık, indirtmiyoruz. Onlar, yan tarafta Avrupa Birliği için sergi açtıkları için, çevrede Türk Bayrağı istemiyorlar. Hiç kibar değiller, düşmanca davranıyorlar, hepsi eli sopalı adamlar. İzmir Belediyesi’ni, İZFAŞ yönetimini aradım, hiçbiri karışmıyor, hatta bizi üstü örtülü ikaz ediyorlar, bizim pavyonu boşaltacaklarını bile söylüyorlar. Ben, Bilim Şenliği’nde gelecek Milli Eğitim ve Valilik görevlileri için ve varlığına inandığım için mutlaka bayrak asmak zorundayım. Ne yapayım?..Lütfen Cumhuriyet gazetesi İzmir temsilcisi Serdar Kızık’a da haber ver. Çocuğu bizim okulda okuyor, acele yetişin bu adamlar bizi dövecek!..
Hemen Serdar’ı arayıp bilgilendirdim. Kurtuluş Savaşı’nın sembol kenti İzmir’de, 9 Eylül’ün nazlı şehri, Atatürk’ün kucakladığı İzmir’de, bir gün gelecek Türk Bayrağı dalgalanamayacak mıydı?
Şimdi hemen TÜYAP’tan damarlarında azıcık vatan sevgisi kalmış insanları toplayıp dibimizdeki pavyona kavga etmeye mi gitmeliydik?.. Belki bu bir münferit olaydı, soğukkanlı olmalıydık. Berna Hanımı aradım:
-
Berna ne olur sakin ol biraz.. Bir olay çıkarsa medya onları tutar. Bak, belediye yan çiziyor. Bizim Bilim Şenliği’ne gölge düşmesin. Koca bayrağı indirin! Ama bir köşeye dikkat çekmeyecek kadar küçük bir Türk bayrağı asın, olayı böylece atlatalım. Ama bunun üzerinde düşünelim, ülkemizin geleceği konusunda bu olay bir ayraç olsun. Birazdan gelecek olan Mustafa Balbay’a da bir şey söylemeyin, panelimizi sakince bitirelim.
Berna Hanım beni dinledi. Her şey ona söylediğim gibi cereyan etti. Olay çıkmadan o günü atlattık. Halit Kıvanç, Mustafa Balbay, Levent Gedizlioğlu ve benim konuştuğum panele ve şenliğimize, yüzlerce öğrenci ailesi geldi. Berna Hanım, öğretmenler ve ben, acımızı hiç kimseye belli etmedik.
Türk bayrağı düşmanlığı devam etmekte..
Yıllar geçti..
Kitap fuarlarında Türk Bayrağı düşmanlığını münferit bir olay sanmıştım..
Yanılmışım..
2010 yılının TÜYAP Kitap Fuarı’ndayız.. Attila İlhan Vakfı’nın standına göz kulak olan genç bir üniversiteli, bizim standa sığındı.. Yine tüylerimi diken diken eden şeyler söyledi:
-
Yaşar ağabey biz seni uzaktan tanırız. Ondan sana geldik. Bizim Attila İlhan Vakfı standımızın içinde duvarımızda asılı Türk bayrağımız var. Yan solcu stantlardan bu bayrağın indirmemiz için baskı başladı. Ne yapayım?.. Attila İlhan’ın kardeşi Avukat Cengiz İlhan’a telefon edeyim mi?..
Üniversiteli genci sakinleştirdim. O stantların ‘solcu’ filan değil, “Liberal – Avrupacı – Amerikan-Kürtçü- Yobaz” ittifakının işbirlikçisi olduklarını söyledim. Cengiz Bey’e telefon edip ihtiyar adamdan yardım isteme, yüreğine iner dedim. Sen işi bize bırak deyip, standına gönderdim.
Hemen duvarında kocaman bir Türk bayrağı asılı olan “68’liler Vakfı” standına koşarak gittim. Oradaki yurtsever devrimci eski arkadaşlardan, başta Abdürrahim Hoca ve Bombacı Zihni’den sent ve inançlı biçimde fiziki destek alıp, Attila İlhan Vakfı standını koruduk.
Hele Zihni, yumruklarını sıkıp hemen kavgaya hazırdı.. Her iki eski tüfek, başka yurtsever devrimcilerle birlikte kaba kuvvete karşı yiğitçe yardımımıza koştular. O genç üniversiteli güzel gence de kalabalık biçimde destek çıktık. Yan stantlar ürktü, emperyalistlerin emrindeki sahte solcular geri çekildi.. Vay canına sayın seyirciler, kendi vatanımızda bayrağımızı asamıyoruz yahu!.. Bakalım daha neler göreceğiz?…
Bu bayrak olayları, TÜYAP’ta gördüğüm en iğrenç gelişmelerdi.. Hiç unutmuyorum.
68’liler Vakfı’nın standını o esnada Abdürrahim Sercan yönetiyordu. Atatürk’ü anlatan “Tek Çare” isimli bir kitabı olan emekli öğretmen Abdürrahim Sercan, 68’li yurtsever bir sosyalist idi. 68’liler Standına daima kocaman bir Türk bayrağı asardı. Mustafa Kemal’den Fidel Castro’ya uzanan bir sağlam sol bilinci olan Abdürrahim öğretmen, bir Küba Devrimi hayranı idi.
Eski Talat Aydemir’ci Harbiyelilerden olan, ihtilal anıları, Filistin anıları ve Sol düşünce üzerine yazdığı “Sol Geç Olmadan” kitaplarıyla saygın bir devrimcilik ve yazarlık çizgisi izlemiş olan Zihni Çetiner (Bombacı Zihni) ile Abdürrahim öğretmen çok yakın arkadaşımız idiler, adeta yapışık kardeş gibiydiler. Bayrak olayının patladığı gün, TÜYAP’ta bu olayı dövüşmeyi göze alarak protesto eden Abdürrahim öğretmeni ve ihtilalci Zihni Çetiner’i kalbimin en güzel köşesine yazdım. İkisi de rahmetli oldular. Öte alemde yine birbirlerini bulmuşlardır umarım…
Şimdi, Bombacı Zihni’yi anlatmanın tam zamanı..
Zihni Çetiner.. Bir Harbiyeli, bir fedai, bir devrimci.. Ruhunda ve beyninde hem ihtilalci Albay Talat Aydemir’i, hem de Deniz Gezmiş’i birleştirmişti.
Bir ihtilalci.. Bir fedai.. Bir devrimci
Zihni Çetiner, 1941 yılında Osmaniye’de doğdu.. İlk ve orta okul öğrenimini burada tamamladı. 1957 – 58 ders yılında Kuleli Askeri Lisesi’ne girdi. 1961 – 62 yılında bitirerek Ankara’da Kara Harp Okulu’na girdi. Bu dönemde Harp Okulu komutanı Albay Talat Aydemir’in devrim idealine baş koydu, 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 ihtilal teşebbüslerine genç bir Harbiyeli olarak katıldı.
Son ana kadar komutanını yalnız bırakmadı. İhtilal teşebbüsünün gerçekleşmemesi sebebiyle Ankara kırsalına kaçan komutanının ve ihtilalci Binbaşı Fethi Gürcan’ın yanından ayrılmadı. Tutuklanarak idamla yargılandı beş sene ceza aldı. Komutanı ve Fethi Gürcan hemen asıldı.. O ise, Afyon, Eskişehir ve Adana cezaevlerinde yattı. Ağustos 1966 yılında tahliye oldu.
Cezaevinden çıktıktan sonra 1968 gençlik olaylarına önderlik yaptı. Başta Deniz gezmiş, Mustafa Gürkan ve Mahir Çayan olmak üzere dönemin önemli gençlik içindeki devrimci simgelerle birlikte oldu. Onlarla birlikte Milli Demokratik Devrim (MDD) yolunda çeşitli eylemlere katıldı. Birkaç kez tutuklandı, tekrar cezaevine girdi. Gençlik arasında Molotof kokteyllerini ustalıkla yapan tek kişiydi.. Bu yüzden gençlik arasında “Bombacı” lakabı ile anıldı..
1 Kasım 1969 yılında üç arkadaşıyla birlikte kaçak olarak Filistin’e gitti, George Habaş’ın yönettiği Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi’ne (FDHKC) savaşçı olarak katıldı. Sonra Suriye’ye geçip El Saika saflarında çarpıştı. Güney Lübnan ve Suriye’de Golan Tepeleri’nde bulunup 1970’te Türkiye’ye döndü.
Sivil hayatta daima sivil devrimci olarak çalıştı. Sosyal Demokrat Halkçı Parti’de (SHP) görev aldı. Bu partinin İzmir teşkilatında partinin anahtarı ondaydı, partiyi o açıp kapatırdı. Birçok gazetede siyasal yazılar yazdı, 27 Mayıs İhtilali konularında panellerde ateşli konuşmalar yaptı.
Siyasi görüşlerini içeren yazılarını “Sol Geç Olmadan” (2008), “Cumhuriyet İçin” (2013), “Ya Cumhuriyet ya da Ümmetçi Diktatörlük “(2015) ve son olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde ve 1968 gençlik olaylarında yaşadıklarıyla birlikte Filistin’de fedai kimliği ile yaşadıklarını “Ölümü Paylaştılar.. Bir ihtilalci.. Bir fedai.. Bir devrimci” (2018- e Yayınları) isimli kitaplarını yayınladı.
Yaşamının son döneminde (2010’dan sonra) ikiz kardeş gibi oldukları Gaziantepli devrimci emekli öğretmen Abdürrahim Sercan ile birlikte “Dağarcık Türkiye Düşünce Gurubu”na katıldılar. Bu Kemalist gurubun yayınlarında görev aldılar, yazıları periyodik olarak her ay yayınlandı. Kitap fuarlarında idealist ve Kemalist Enis Musluoğlu’nun yönettiği bu gurubun standında, iki nöbetçi gibi her gün yer aldılar, kitaplarını imzaladılar, okuyuculara bıkmadan evrensel devrim teorilerini anlattılar.
Yaşar Aksoy, Zihni Çetiner, Abdürrahim Sercan. (TÜYAP kitap fuarı, Dağarcık Türkiye standı, 2009)
VEFATI – Bir gazete haberi (21.8.2019): Yakın arkadaşı Deniz Gezmiş’i, 25 Aralık 1968 tarihinde İstanbul Edebiyat Fakültesi’ni işgal ettikten sonra aynı gece otobüsle İzmir’e kaçırarak, Basmane’de bulunan bir otelde saklayan, 1963’de darbe girişiminde bulunan Harp Okulu öğrencilerinden, “Bombacı Zihni” lakaplı Zihni Çetiner’e, Mart ayında prostat kanseri teşhisi konuldu. İzmir’de yaşayan, ancak yaz aylarını Bodrum’daki evinde geçiren Çetiner, durumu ağırlaşınca, yakınları tarafından 12 Ağustos Pazartesi günü İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne getirildi. Tedavi altına alınan Çetiner, dün akşam saatlerinde yaşamını yitirdi. Evli ve bir çocuk babası Çetiner, yarın Alsancak Hocazade Camisi’nde ikindi namazından sonra kılınacak cenaze namazının ardından, Urla Zeytinalanı’nda toprağa verilecek.
Zihni Çetiner’in düşünce yapısı
Zihni Çetiner, 27 Mayıs İhtilalinin en genç subayı, Kurmay Yüzbaşı Numan Esin, Yaşar Aksoy.. (2010)
Zihni arkadaşım, öncelikle Kemalist ve sosyalist idi.. Sonra da, idam sehpalarının altından geçip giden bir ihtilalci..
O, bir Milli Demokratik Devrimci (MDD) idi..
Yazımın başında anlattığım gibi Türk bayrağı konusunda yanardağ gibi ateşli olan bu devrimcinin (Deniz Gezmiş, Mahir Çayan veya diğer önder 68’li gençlik liderleri de aynı ruhta idiler) düşünce yapısını anlamak için, kitaplarından aynen aktardığımız paragrafları 3 maddede özetleyelim.
-
68 Gençliği, Mustafa Kemal’in kuvvacı güçlerinin devamı idi.. Emperyalizme tutsak olmuş Türkiye’nin yeniden tam bağımsız olması için “İkinci Kuvayı Milliye” hareketini başlattılar. Çünkü cumhuriyetimiz, demokratik devrimini tamamlamamış, feodaliteyi tasfiye edememişti. Bu nedenle gençlik, Milli Demokratik Devrim (MDD) stratejisini benimseyerek ülkenin gerçek bir demokrasiye geçişini sağlayıp ondan sonra sosyalizmi hedefliyordu. Bu çizgi hoyratça engellenip, idamlarla süslendikten sonra gençlin kitle bağı koptu. Sonunda gençlik çıkarcı, bencil ve vurdumduymaz oldu. Bu gelişme giderek Cumhuriyet’in tüm kazanılmış değerlerinin adım adım yok edilmesine sebep oldu.
-
İran’da Şah rejiminin mollalar tarafından yıkılması, Sovyetler Birliği’nin tek silah patlamadan içten çökerek dağılması, Irak-İran savaşının ve İkiz Kuleler’in vurulması, dünyada Amerikan Emperyalizmi lehine yeni gelişmelere ve oluşumlara neden oldu. Yeni Amerikan Stratejisi gereği, başta Afganistan olmak üzere tüm Ortadoğu ve Afrika kan gölüne çevrildi. Tek kutuplu bir dünya oluşturan Amerika’nın kanlı jandarmalığı ülkeleri sarsarak değişimlere ve çıkmazlara sürüklemiştir. Komünizmin yayınlaştırılmasını önlemek için yapılandırılan “Yeşil Kuşak Teorisi” bugün yaşadıklarımıza temel teşkil etti. Bu gelişmelerde ülkemiz de payına düşeni 1980 Kenan Evren Darbesi ile zaman içinde aldı. Ülkemizde her iktidar, dini siyasetin ayrılmaz bir parçası yaparak, AKP’yi 2002’de iktidar yapmanın alt yapısını hazırlamıştır.
-
AKP, bazı aymaz devrimcileri, dönek solcuları ve liberalleri, sahte özgürlük ve hukukun üstünlüğüne inandırarak aldığı destekle yıllardır iktidarını devam ettirmektedir. Oysa sözde özgürlük ve hukuk, yalnız kendi görüşleri için kullanılıp Cumhuriyet’in tüm kazanımlarını alttan alta değiştirmeye dün olduğu gibi bugün de devam etmektedir. Atatürkçü zinde güçlerin, vatansever subayların cezaevlerine doldurulduğu dönemde, ülke özgürleşiyor diye alkış tutanların, radikal İslami görüşten demokrasinin yeşermeyeceğini bilmeleri gerekirdi. Cumhuriyet’in günahlarını sayıp dökmekle, Cumhuriyet’i çökertmeye uğraşacaklarına, dünyadaki İslam devletlerine göz gezdirmeleri, gerçeği görmeleri için yeterli olurdu.
-
2007’den itibaren Cumhuriyet’in en temel kurumları, bacalardan dökülen kurumlara dönüştürüldü. Bu devlet kurumlarını yeniden temizleyip, devlet ocaklarını yeniden tüttürmek bizler için asil görev olmalıdır. “Allahın lütfu ile” tek adam yönetiminin içine sürüklenen ülkemiz, son çırpınışlarını yaşamaktadır. Artık gaflet ve delaletten uyanıp, bu iktidara karşı mücadele ederek kurtulmak gerekmektedir. Bunu sağlamak için dünya siyaset tarihine bakarak, ülkemizde gerici bir rejim peşinde koşanlara karşı Mustafa Kemal’in aydınlık ve laik Cumhuriyet’ini yeniden inşa etmeyi görev bilmeliyiz. Bu fikirlerimi bir kitap haline getirmemde yardımlarını esirgemeyen yoldaş Abdürrahim Sercan’a teşekkür ederim. (Ölümü Paylaştılar’dan..)
Not: Değerli okuyucu, sohbetimin başında anlattığım Türk bayrağı için dövüşmeyi göze alan Sosyalist Bombacı Zihni, işte bu genç adamdı!..