10 yıl önce Teori dergisinde bir yazı yazmıştım: IŞİD ve ABD’nin Olası Stratejileri (Teori Dergisi, Ekim, 2014).
Yazının adı iki türlü okunabilir:
1) ABD ve IŞİD’in bazı ortak olası stratejileri var.
2) IŞİD olayı ve ABD’nin bazı olası stratejileri.
Esasında iki başlık da birbiriyle uyumlu. Zira IŞİD örgütsel olarak faaliyet olarak da ABD’nin bölgeye dair planlarına uygun hareket etti. Esasında bahsettiğim yazıda bunun niçin böyle olacağını anlatmıştım.
Dahası, bu yazıda ABD’nin şahin kanadının projeksiyonlarını, kaygılarını ve hesaplarını da özetlemeye çalışmıştım.
Şöyle demiştim: ”O halde sorulması gereken soru şudur: Esad’a karşı cephe oluşturulurken ABD, PKK ve İslamcılar Esad’ın gücünü zayıflatarak kontrol dışı alanların doğmasına yol açmamış mıdır? Bu süreç bilinçli midir? Yoksa, hedeflerden bir sapmayla mı sonuçlanmıştır? Eğer bölgedeki IŞİD terörüne karşı direniş ”Kobane direnişi”, ”Suriye özerk Kürt bölgesi direnişi” gibi adlarla anılıyorsa sürecin kazananlarına bakarak sürecin bilinçli olduğunu söyleyebiliriz. PKK dün sahip olmadığına kavuşmuştur. ABD bölgeye müdahalesinin çok daha az tepki çekeceği bir ortamı yaratmıştır.”
Sürecin devamında ne oldu? PKK gücünü arttırdı. Türkiye’den sürülmesini bile bir kazanca dönüştürdü. ABD’nin planlarının bir kısmının çökmesi ve Rusya’nın Ortadoğuya yerleşmesiyle yenişemeyenler arasında bir tampon bölgenin hakimi haline geldi. Bu kez farklı adlarla da olsa bölgesel bir aktör gibi sunuldu.
ABD ile ortaklık noktaya vardı ki ilerleyen süreçte ABD, PKK için ”benim kara gücüm” dedi. PKK’lılar ABD Başkanı Obama’yı ”Biji Obama” (”Yaşasın Obama”) diye selamladı.
Hedef Hala İran ve Türkiye
Yazımda, 23 Eylül 2014 tarihli Midde East Security Report’a dayanarak şahin kanadın önemli bir çalışma grubunun stratejik hedeflerinden söz açmıştım:
”1) Bölgede ABD’nin doğrudan veya dolaylı kontrolünü yeniden kurmak.
2) İran’ın bölgesel gücünü kırmak ve etki alanını daraltmak (Lübnan’ın bekası için çalışmanın altında Lübnan Hizbullahı’nın direncini kırmak bulunmaktadır.)
3) Irak ve Suriye’de ABD’yle uyumlu devlet veya devletçikler kurmak.”
İsrail’in son saldırganlıklarıyla birlikte düşünülünce bu hedeflere daha da yaklaşıldığını görüyor muyuz?
Daha somut konuşalım. O zaman söylediğim gibi ”Irak ve Suriye’ye yönelik planlarsa daha şimdiden uygulama alanı bulmuş gibidir. Irak’ta resmi devletin egemenlik alanları ilga edilmiş ve sürekli olarak bir tampon bölge olarak işlevi gören Kürdistan ve IŞİDD bölgelerine ayrılmış durumdadır. Benzer bir bölümlenme Suriye için de geçerlidir. Halep ve Rakka vilayetleri başta olmak üzere kimi bölgelerde IŞİD’in egemenlik alanını derinleştirdiğini görmekteyiz.”
Sözünü ettiğim raporda, ABD’nin asla yapmaması gerekenler de belirtilmiştir: Esad’la ve İran’la asla işbirliği yapmamak. Buna ek olarak, Suriye ve Irak’ın bölünmesinin de tehlikeli olduğu belirtilmiş. Hele Kürdistan’ın kurulmaması gerektiğinin altı çizilmiştir.
Bu maddeleri şöyle yorumlamak gerekir:
1) Öncelikle, Cumhuriyetçiler bu devletlerin bölünmesi konusunda daha mütereddittirler.
2) Ayrıca, bu devletlerin bölünmesinde doğrudan, açık ve etkin bir hamlenin ABD’nin hanesine yazılmaması gerektiğini düşünmektedirler. Sürecin tasarlanması, vekillerin kullanılması ve iç çatışmaların körüklenmesi yoluyla bu devletlerin bölünmesinin kendiliğinden bir süreçmiş gibi algılanmasını istemektedirler.
3) ”Bağımsız” bir Kürdistan’ın kurulmasının sakıncalarını saymakla bitmese de şahinler birkaçını vurguluyorlar: IŞİD’in önünü açma ihtimali; Irak, Suriye ve Türkiye gibi ülkelerin birleşip ortak hareket etmelerinden, diğer bir deyişle tepkilerinden duyulan korku; Kürtlerin bölünmüşlüğü nedeniyle Kürdistan’ın ileride bir başkasının eline geçme ihtimali.
Bölgenin Mevcut Çelişkilere Bırakılan Kaderi
Sunni kesimin desteğini kaybetmemek için İran’dan ve Esad’dan çekinen Yeşil Kuşak projesinin mimarları, uygulayıcıları ve aparatları çatalçıkmazın içinde buldular kendilerini. Ne bölebiliyorlar, ne terörist hedefleri yok edebiliyorlar ne de devlet kurabiliyorlar. Bu durum, tek otorite olarak herhangi bir gücün kendini ispatlayamamasından kaynaklanıyor.
Dahası, bu sonuç salt algıya dayanmıyor. Böyle bir güç gerçekten de yok. Güç şovu yapabilmek için vekillerinin saldırganlığının şiddetine dayanıyor güçler. İsrail bu vekil savaşı tiyatrosunu bozdu. Doğrudan konvansiyonel kuvvetlerle, bariz suikast ve sabotajlarla eldeki kozları hızla tüketiyor. ABD kendi için ciddi bir yarılma yaşıyor: Pentagon ile Wall Street kapışıyor. Bu öyle bir yarılma ki ülke Cumhuriyetçi ve Demokratlar bünyesinde de bölünüyor. ABD’deki yarılma küreselci güçlerle eski yapılarıyla klasik devletleri elinde tutmak isteyen güçlerin kapışması. Bu kapışmanın bir sonucu da küreselci güçlerin iddialarının ağırlığını, cüretini ve etkisini belirleyecek.
Bize yeni kavramlar gerek!
An itibarıyla tüm ezberler bozulmuştur. ABD İsrail’le olabileceği gibi karşısında da konumlanabilir. İran’la örtülü işbirliği yapabilir. Rusya’yla ile Avrupa’yı bölüşebilir. Rusya üzerinden BRICS’i bölebilir. AB ülkelerinde alternatif sağı destekleyebileceği gibi AB’yi zayıflatmak için tıpkı Rusya’nın çabaladığı gibi kültürel solculuğu (WOKE hareketini) finanse edebilir. Hani klişe bir söz var ya: Kartlar yeniden dağıtılıyor.
ABD’deki ve diğer küreselci merkezlerdeki güç ilişkilerini, saflaşmaları ve eğilimleri açıklamak için elimizdeki kavram seti yeterli değil. ”Müesses nizam”, ”askeri-endüstriyel kompleks”, ”derin devlet” tüm bu terimler, birbirinin yerine kullanılageldiğinden açıklayıcı vasıflarını yitirmiş durumdalar. Öyle ya başka türlü nasıl açıklayabiliriz Elon Musk ile Apple’ın bu denli karşı karşıya gelmesini, Elon Musk’ın varıyla yoğuyla Trump’ı desteklemesini ve buna karşı askeri-endüstriyel komplekse ait olduğu düşünülebilecek şirketlerin tüm güçleriyle Trump’a karşı hareket ettiklerini…
İleride yanlışlanmayı memnuniyetle karşılamaya hazır olduğum bir iddiada bulunacağım: Benzer bir bölünme ABD dostu tüm kuvvetlerde gerçekleşecek, gerçekleşmekte. Bu bölünmeye göre konumlanmaya hazırlık yapan güçler ise ABD’nin karşısında duran güçlerdir. Çok ilginç dostluklara ve düşmanlıklara gebe bu süreç. Neyse, 10 yıl sonra konuşuruz bunları.
Meraklıları için yazımı PDF formatında şuradan dikkatinize sunuyorum:
Cenk Özdağ – Teori Dergisi – Ekim 2014
Keyifli okumalar