Tarımda Ukraynalaşmak

Bu bir tarım yazısı değildir öncelikle.

Bu bir emperyalizmin pençelerini geçirdiği ülkeler yazısıdır.

Tarım yazıları için doğru adres Almi Ekber Yıldırım ve Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı’dır.

Türkiye’de tarımın son 22 yılda (geniş tabiriyle 12 Eylül 1980’de başlayan emperyalist işgalde son 44 yılda) Amerikan ve Siyonist emperyalizmin emrinde nasıl adım adım mahvedildiğini tek tek anlatamam ama bazı örnekler verebilirim..

Mesela bizde tarımın kırılma noktası için en erken tarih 2005’te Tarım Bakanlığı’na bağlı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün kapatılmasıdır.

Daha da geriye gidersek AKP’nin 2002’de iktidara geldiğinden hemen bir sene sonra yemeyip içmeyip acilen özelleştirdiği TZDK (Türkiye Zirai Donatım Kurumu) örneğini de verebiliriz.

Tabii onlardan daha da önce 1980 sonrası neoliberalizm manyaklığında Çukobirlik, Tariş, Fiskobirlik, Pankobirlik gibi büyük üretici kooperatif ve birliklerinin iğdiş edilip atıl hale getirilmesini de sayabiliriz.

Özal dönemindeki ithal gıda ürünleri de bugünlerin öncüsüdür.

Ayrıca köy okullarının kapatılmasını da bir milat sayabiliriz.

AKP’nin 2002-2022 döneminde 19 bin 708 köy okulunun kapısına kilit vuruldu.

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 3 milyon 275 bin 458 olan köy okullarına kayıtlı öğrenci sayısı, 2022’de 609 bin 137’ye düştü.

Tüm bunlar bir yana bizim ve Ukrayna için ortak bir kritik tarih buldum.

Bu kritik tarih 2014’tür.

Mart 2014’te yürürlüğe giren 6360 sayılı kanunla Türkiye’nin neredeyse tamamında köyler mahalle statüsüne sokuldu.

Bu kanun köyün ve köylünün mezarına atılan son kürek toprak gibiydi.

O tarihten sonra köyler iyice boşaldı, tarım girdileri korkunç arttı ve yerli üretim feci şekilde azaldı.

Bugün köyde oturan nüfus toplam nüfusun yaklaşı yüzde 6’sıdır.

Köylerde genç kalmadı.

Tarımsal ürünler aynı altyapı ve beton sektöründeki 5 müteahhit gibi üç beş ithalatçı tüccar karteline kaldı.

Sırf hayvan ithal etmek için Türkiye’de hayvancılığı boğdular.

2014 Ukrayna

Peki 2014’te Ukrayna’da ne oldu, bir de ona bakalım…

Araştırmacı Yazar F. William Engdahl anlatıyor:

Şubat 2014’te ABD Hükümeti destekli bir CIA darbesi, Ukrayna’nın seçilmiş başkanını hayatı için Rusya’ya kaçmaya zorladı. Aralık 2013’te Başkan Viktor Yanukoviç, aylarca süren tartışmaların ardından Ukrayna’nın, Rusya’nın Ukrayna devlet borcunu 15 milyar dolarlık satın alma ve ithal Rus gazının maliyetinde %33’lük bir azalma vaadi ile Rusya Avrasya Ekonomik Birliği’ne katılacağını açıklamıştı.

Rakip teklif ise, Ukrayna’nın paha biçilmez tarım arazilerinin özelleştirilmesini zorunlu kılacak, GDO’lu mahsullerin ekilmesine izin verecek ve ciddi emeklilik kesintileri dayatacak olan acımasız bir IMF ve Dünya Bankası kredi paketini ve kemer sıkmayı Ukrayna’ya dayatan, AB’de önemsiz bir “ortak üyelik”ti. 

17 milyar dolarlık IMF kredisi karşılığında, Ukrayna’nın kişisel gelir vergilerini %66’ya kadar artırması ve doğal gaz için %50 daha fazla ödemesi gerekecekti. İşçiler emekli maaşı alabilmek için on yıl daha fazla çalışmak zorunda kalacaklardı. Amaç Ukrayna’yı “yabancı yatırıma” açmaktı. Küreselci şirket çıkarları adına ekonomiye olağan IMF tecavüzü idi anlayacağınız.

ABD ve IMF’nin, Yanukoviç’e karşı CIA destekli Maydan protestolarının lideri, ABD tarafından atanan Başbakan Arseniy Yatsenyuk’un darbe sonrası hükümetine yönelik taleplerinin birincisi, Ukrayna’nın zengin tarım topraklarını yabancı tarım devlerine açmaktı. 

Bunlar, Monsanto ve DuPont’un da dahil olduğu tüm küresel batılı GDO devleriydi. 

Maliye ve Ekonomi bakanları da dahil olmak üzere Yatsenyuk kabinesinde üç bakan, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan Victoria Nuland ve dönemin Başkan Yardımcısı Joe Biden tarafından Kiev’e dikte edilen yabancı uyruklulardı. 

Washington tarafından dayatılan IMF kredi koşulları, Ukrayna’nın genetiği değiştirilmiş ürünler üzerindeki yasağını kadırmasını, Monsanto gibi özel şirketlerin GDO tohumlarını ekmesine ve tarlalara Monsanto’nun kanserojen Roundup’ını püskürtmesine olanak tanımasını gerektiriyordu.

Ukrayna’nın 1991’de Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını ilan etmesinden bu yana, Ukrayna’nın değerli “kara toprak”larının kontrolünü elinde tutmak, ulusal siyasetin en hararetli konularından biri olmuştur. 

Ukrayna, Güney Rusya gibi, çok verimli ve çok az yapay gübreye ihtiyaç duyan ve humus bakımından zengin bir toprak olan değerli “kara toprak” veya Rusça adıyla “çernozem”lere ev sahipliği yapar.

2001 Moratoryumu

2001 tarihli bir Ukrayna yasası, tarım arazilerinin daha büyük şirketlere veya yabancı yatırımcılara özel satışına moratoryum getirdi. Moratoryum, yozlaşmış Ukraynalı oligarkların toprak satın almalarını ve zengin tarım arazilerini yabancı tarım işletmelerine kiralamalarını durdurmaktı. 

O zamana kadar Monsanto ve diğer Batılı tarım işletmeleri Ukrayna’ya önemli ilerlemeler kaydetmişti.

Ukrayna 1991’de Sovyetler Birliği’nden ayrıldığında, Sovyet kollektif çiftliklerinde çalışan çiftçilerin her birine küçük araziler verildi. Arazilerin açgözlü yabancı şirketlere satılmasını önlemek için 2001 moratoryumu oylandı. Yedi milyon Ukraynalı çiftçi, toplam 79 milyon dönümlük küçük arazilere sahipti. Kalan 25 milyon dönüm devlete aitti. GDO’lu ürünlerin yetiştirilmesi kesinlikle yasa dışıydı.

Komedyenin ihaneti

Mayıs 2019’da Ukraynalı televizyon komedyeni Volodymyr Zelensky, yolsuzluklarıyla ünlü Ukraynalı oligark Igor Kolomoisky’nin himayesi altında, “hükümetin yolsuzluğuna karşı” trajik bir halk isyanında Başkan seçildi. 

Zelensky’nin 2019’daki ilk eylemlerinden biri, 2001 arazi moratoryumunu kaldırmaya çalışmaktı. Çiftçiler ve halk, Zelensky tarafından önerilen değişiklikleri engellemek için 2020 boyunca büyük protestolar düzenlediler.

Covid tecritleri ve halk protestolarına yönelik yasaklardan yararlanan Zelensky, Mayıs 2021’de moratoryumu kaldıran 2194 sayılı Yasa Tasarısını imzaladı ve onu “tarım arazileri piyasasının” anahtarı olarak nitelendirdi. 

Haklıydı. 

Çiftçi muhalefetini sakinleştirmek için sinsi bir hareketle Zelensky, yeni yasanın ilk birkaç yılda yalnızca Ukrayna vatandaşlarının değerli tarım arazilerini alıp satmasına izin verdiğini iddia etti. 

Monsanto (Bugün Bayer AG’nin bir parçası) veya DuPont (şimdi Corteva) gibi yabancılara ait şirketlerin veya üç yıldan fazla Ukrayna’da faaliyet gösteren diğer şirketlerin de arazi satın almalarına izin veren devasa boşluktan bahsetmedi.

2021 yasası ayrıca, arazinin amacını değiştirebilmek için yozlaşmış belediye ve köy yönetimlerine de hak verdi. 

Ocak 2024’ten sonra Ukrayna vatandaşları ve şirketler 10.000 hektara kadar arazi satın alabilirlerdi. 

Ve arazi piyasası kanununda Nisan 2021’de yapılan bir değişiklik, yabancı tarım işletmeciliği için başka bir büyük boşluk açtı.

Değişiklik, arazinin amacını, örneğin ekili araziden ticari araziye çevirerek yabancılara arazi satışı yasağını ortadan kaldırıyordu. 

Daha sonra, tarım arazilerine dönüştürebilecek yabancılar da dahil olmak üzere herkese satılabilirdi. 

Zelensky tasarıyı imzaladı ve seçilmeden önceki “arazi mülkiyetinde herhangi bir değişiklik için referandum” yapma taahhüdünden caydı.

Bayer/Monsanto, Corteva ve Cargill, rapor edilen 16.7 milyon hektarlık Ukrayna kara toprak tarım arazisini zaten kontrol ederken, IMF ve Dünya Bankası’ndan fiili rüşvetle Zelensky hükümeti pes etti ve arazileri toptan sattı. 

Sonuç, yakın zamana kadar “Avrupa’nın ekmek sepeti” olan Ukrayna’nın geleceği için çok kötü olacak. 

Ukrayna şimdi GDO kartel şirketleri tarafından ele geçirilirken, GDO’suz tek büyük tahıl tedarikçisi olarak 2016’da GDO’lu mahsulleri yasaklayan Rusya’yı yalnız bırakıyor. 

Bu arada AB’nin de, GDO’lu ürünler için uzun süredir devam eden kritik onay sürecini tersine çevirecek ve oradaki baraj kapaklarını GDO’nun kabulüne açacak yeni bir yasa üzerinde çalıştığı bildiriliyor.”

Yasanın kabul edilmesinde rol oynayan uluslararası oyuncular, tarım ticareti ve biyoteknoloji devleri Cargill, DuPont ve Monsanto’dur. Bu ABD şirketleri, birlikte, doğu ve güney Ukrayna’da yaklaşık 17 milyon hektar arazi satın aldı. Bunlar, yalnızca Ukrayna içinde değil, bu dünyada bile açık ara en verimli toprağa sahip bölgelerdir.

Blackrock ve Vanguard

Monsanto şirketi 2018 yılında Alman ilaç devi Bayer AG tarafından 66 milyar ABD dolarına satın alınmış olsa da, bugün hala oldukça aktif bir yan kuruluş olarak varlığını sürdürüyor. Monsanto’nun 2015 itibarıyla 49,1 milyar dolar değerinde olduğu satıştan önce, çokça eleştirilen Vanguard Group, 3,61 milyar dolar değerindeki hisselerin yüzde 7,1’ine sahipti.

Öte yandan Vanguard Group, son yıllarda varlık yöneticisi BlackRock’ın (10 trilyon dolardan fazla fon ile) ilk sırada yer aldığı dünyanın en büyük ikinci yatırım şirketi haline geldi.

BlackRock’ın da ayrıca söz konusu tarım işletmelerinde büyük hisseleri var. DuPont’ta, BlackRock yüzde 4,33’lük hisseyle ikinci en büyük hissedar. Vanguard Group’un daha da fazlası var, yüzde 7,66’lık hisseyle ilk sırada en büyük ortak.

NATO büyük şirket çıkarları için polislik yapıyor

Bu uluslararası sömürücü şirketlerin her birinin arkasında, motive hissedarlar olarak görünen, ancak aynı zamanda ABD’nin “askeri-endüstriyel kompleksi” ile bağlantılı daha güçlü şirketler var.

Bu ilişkiler ağında, elbette, NATO bir polis olarak hareket ediyor. Bu şirket yağmacılarının aldatıcı kamuflajına “özgür, küresel pazara katılım” adı veriliyor.

Ancak, Rusya’nın özel askeri operasyonu başarılı olursa ve doğu Ukrayna’nın büyük bir kısmı Batı etkisinden kurtulursa, toprak mülkiyeti kesinlikle gözden geçirilecektir.

BlackRock, Vanguard Group ve yatırımcılarının endişelendiği şey budur çünkü o zamandan beri dünyanın en verimli ekilebilir arazisinden tek kültürlü, kanserojen bir GDO plantasyonuna dönüştürülen Ukrayna’da büyük yatırımları kaybetme riski vardır.

Temel olarak, BlackRock ve Vanguard Group da Wall Street’in ve çıkarlarının bir somutlaşmış halidir. Muazzam etkileri onları kendi özel şirket kategorilerine yerleştirmiştir. Örneğin, ikisi de Wall Street’in en güçlü 10 bankasının -Goldman Sachs, Bank of America, Citigroup ve JPMorgan Chase dahil- en büyük hissedarlarıdır.

Ukrayna’da kayba uğrayan bu dev kapitalistlerin gözlerini Türkiye’ye dikmediklerini söylemek mümkün değildir.

Son on yıldır gelen haberler, batık çiftçilerin arazilerini dolaylı yabancılara sattıkları ve bu sürecin her geçen gün hızlandığı yönündedir.

AKP’nin son çıkardığı iki yıl ekilmeyen arazilerin başkalarına kiraya verilmesi yasası da Ukrayna’da olan bitenleri andırıyor.

Bir zamanlar kendi kendine yeten dünyadaki yedi ülkeden biri olan Türkiye de verimli arazileri ile emperyalistlerin ağzının suyunu akıttığı Ukrayna gibi hedefte.

Neyse ki artık bu gerçekler giderek daha çok fark ediliyor ve çiftçiler ve halk ufaktan kıpırdanıyor.

Bunları da sevebilirsiniz