Ontoloji, var olanın ne olduğunu araştıran temel disiplindir. 2022 yılının ilk yarısında ontoloji hakkında beş yazı kaleme alma fırsatım olmuştu. Bu yazı dizisi bağlamında nesneler ve özellikleri hakkında çeşitli tartışmaları ele almıştık. Dizinin dördüncü yazısında somut nesnelerin ontolojisine dair “demet kuramını” [ing. bundle theory] incelemiştik. Kısaca hatırlayalım. Demet kuramına göre kalemler, insanlar, atomlar ve gezegenler gibi tüm somut nesneler, sahip oldukları özelliklerin toplamından ya da birleşiminden ibarettir. Örneğin elimdeki kalem, sahip olduğu rengin, şeklin, kütlenin ve diğer tüm özelliklerin birleşiminden başka bir şey değildir.
Bu yazıda, demet kuramının daha radikal bir versiyonunu ele alacak ve bu yolla çağdaş felsefede son derece merkezî öneme sahip iki kavrama açıklık getirmeye çalışacağız. Bu kavramlar eleme [ing. elimination] ve indirgeme [ing. reduction]. Yol haritamız şöyle: Öncelikle yukarıda bahsettiğim demet kuramının karşılaştığı iki itirazı inceleyeceğiz. Sonra demet kuramının bu itirazları yanıtlayabilecek, daha radikal bir biçimi hakkında düşüneceğiz. En son da demet kuramının elimizdeki iki versiyonunu karşılaştırarak, eleyici ve indirgemeci kuramların farkını ortaya koymaya çalışacağız.
Yazının başında bahsettiğim demet kuramına göre somut bir nesne, sahip olduğu özelliklerin birleşimiyle özdeştir. Daha sonra bu görüşün daha radikal bir biçimiyle karşılaşacağız; kafa karışıklığına mahal vermemek adına, masaya yatırdığımız bu ilk görüşe Ilımlı Demet Kuramı (IDK) adını verelim. IDK’ye karşı öne sürülebilecek en az iki önemli itiraz vardır.
Birinci itiraz: Somut nesnelerin değişebildiklerini, hatta hemen her zaman değişim halinde olduklarını düşünürüz. Kalemler kullandıkça kısalır, insanlar yaşlanır, gezegenler ısınır ve soğur… Sabah 10 cm olan kurşun kalemim, ben bütün gün çalıştıktan sonra 9 cm olur. Ancak kalemim bu değişimden “sağ çıkar”, yani sabahki kalem ile akşamki kalem özdeştir. Ortada iki ayrı kalem yoktur. Ancak bu durum IDK ile çelişmez mi? Ne de olsa IDK’ye göre sabahki kalem aralarında 10 cm olmak bulunan bir grup özellik ile özdeştir. Oysa akşam olunca elimizde başka bir grup özellik var. Öyleyse, sabahki kalem ile akşamki kalem özdeş değiller.
İkinci itiraz: Tam olarak aynı özelliklere sahip iki somut nesnenin var olabileceğini düşünürüz. Bu A kalemi 10 cm olma, tahta ve grafitten yapılmış olma, sivri uçlu ve silindirik olma gibi bir grup özellikle özdeştir. Bu durumda, tam olarak bu özelliklere sahip bir B kaleminin de, özdeşlik geçişli olduğu için, aslında A kalemi olduğu ortaya çıkacaktır. Yani IDK, birbirlerine tıpatıp benzeyen iki somut nesnenin var olamayacağı anlamına gelir. Oysa, elbette, birbirlerine tıpatıp benzeyen iki ayrı nesne var olabilir. IDK bu durumu imkânsız kılar.i
Demet kuramını çekici bulan filozoflar bu itirazlar karşısında ne yapabilir? İtirazları yanıtlamaya çalışmak ilk akla gelen seçenektir. Öte yandan, demet kuramının ruhuna sadık kalarak iddialarını bu itirazlardan etkilenmeyecek şekilde değiştirme stratejisini de benimseyebilirler. Böylesine bir stratejiyi değerlendirmeye alan çalışmalardan biri James van Cleve’in 1985 tarihli “Three Versions of the Bundle Theory” [“Demet Kuramının Üç Versiyonu”] makalesidir.ii
Demet kuramının birincil bağlılığı ya da tabiri caizse görüşün “ruhu”, ontolojinin temeline özelliklerden başka bir şeyi kabul etmeme isteğidir. IDK, somut nesneleri özelliklerden türetmeye çalışarak bu temel bağlığa sadık kalmak ister. Van Cleve’in ele aldığı radikal demet kuramı (RDK) ise özelliklerden başka hiçbir şeyin varlığını kabul etmeyerek bu ruha sadık kalmaya çalışır. RDK’ye göre somut nesneler özelliklerden oluşmaz, çünkü somut nesneler yoktur. Ben kalemimden bahsederken aslında ortada yalnızca belli bir uzunluk, şekil, renk gibi birtakım özellik vardır. Bu özellikler, aynı yerde bulunmakla birlikte, kalem gibi somut bir nesne teşkil etmezler.
RDK’yi yukarıda bahsettiğim itirazlar ışığında değerlendirelim. Sabah bir arada bulunan bir grup özellik, akşam yerini bir arada bulunan başka bir grup özelliğe bırakır. Ancak tüm bu değişimlerden bir şekilde sağ çıkan somut bir nesne, bir kalem, yoktur. Evet, var olsalardı, somut nesneler değişimden sağ çıkabilen türden şeyler olurlardı. RDK’de bu ilkeyle çelişen bir durum yoktur, çünkü somut nesneler yoktur. Benzer şekilde, eğer somut nesneler var olsalardı, birbirine tıpatıp benzeyen iki somut nesne olabilirdi. IDK, somut nesneler vardır ama asla birbirlerine tıpatıp benzeyemezler diyerek bu ilkeyle çelişiyor. Öte yandan RDK, doğrudan somut nesnelerin varlığını reddediyor. Kısacası RDK, somut nesnelerin nasıl davrandığına dair ilkelerle çelişmekten, somut nesnelerin varlığını tümden reddederek kurtuluyor. Böylece bahsi geçen itirazlar RDK karşısında güçsüz kalıyor.
RDK, sağduyudan son derece uzak, iddialı bir görüş. Hakkında uzun uzun tartışmak keyifli olabilir. Ama gelin biz görüşü değerlendirmeden önce, IDK’den nasıl farklı olduğunu anlamaya odaklanalım. Çünkü iki görüş arasındaki ayrım gerçekten de ince. İki demet kuramcısı da kalemin bulunduğu yere baktığında yalnızca birtakım özellik görüyor. Ancak IDK, orada bir kalemin de bulunduğunu, yalnızca bu kalemin sahip olduğu özelliklerle özdeş olduğunu söyleyerek indirgemeci bir yaklaşım sergiliyor. Öte yandan RDK, özellikleri kabul ederken kalemin varlığını reddediyor, dolayısıyla eleyici bir yaklaşım sergiliyor.
İndirgemeci, indirgenilen şeyin varlığını reddetmez. Yalnızca indirgenilen şeyin, onu oluşturan daha temel bileşenlerden ibaret olduğunu iddia eder. Bu durum, pek kullanışlı “ibaret” sözcüğünden yoksun olan Anglofon analitik felsefe literatüründe “nothing over and above” ifadesiyle karşılanmaya çalışılır: yani indirgenilen hedef nesne, bileşenlerinin “üstünde ve ötesinde” bir şey değildir. Öte yandan eğer bir şeye karşı eleyici bir tutum benimsiyorsanız, o şeyin varlığını tümden reddediyorsunuz demektir.
İndirgeme ve eleme arasındaki farkın göz ardı edilmesi, bazı görüşlerin hatalı şekilde anlaşılmasına neden olabilir. Örneğin zihne dair indirgemeci materyalistler, yer yer zihnin, bilincin ya da öznelliğin varlığını reddetmekle suçlanır. Oysa, indirgemeci materyalistlerin iddiası kesinlikle bu değildir. Onlara göre her zihin durumu, bir beyin durumuyla özdeştir. Belli bir anlamda beyin durumlarının “üstünde ve ötesinde” bir şey tanımadıkları doğrudur, ancak bu onların zihin durumlarını reddettiği anlamına gelmez. Öte yandan eleyici materyalistler, zihin durumlarının varlığını reddeder. Eleyici materyalizm çok daha iddialı, dolayısıyla daha az popüler bir görüştür. İndirgemeci materyalizmi eleyici materyalizm ile karıştırmak, ilk görüşe haksızlık yapılmasına sebep olabilir.
İndirgeme ve eleme arasındaki farkın önemi hakkındaki bu kamu spotundan ayrılıp hemen asıl konumuza dönelim. İndirgeme ve eleme arasındaki ayrım, demet kuramının iki versiyonu arasında devasa bir fark yaratır. İndirgemeci IDK kalemlerin, insanların, gezegenlerin ve atomların varlığını kabul etmekte özgürdür. Öte yandan eleyici RDK bunların hiçbirinin varlığını kabul edemez. Ama bu sayede yukarıdaki itirazlardan kurtulmaya çalışır. RDK’yi savunan bir kişi, itirazlardan kurtulma pahasına, kendisi dahil, tüm insanların varlığını reddetmek durumundadır. Radikal demet kuramını sözün tam anlamıyla inanılmaz, hatta inanılamaz olarak adlandırmamız isabetli olacaktır. Çünkü RDK doğruysa, ona inanabilecek kimse yoktur!
i Burada ele aldığımız iki itirazın daha detaylı bir incelemesi için Mayıs 2022 tarihli “Ontoloji IV – Bir Demet Özellik” yazıma, özdeşlik ile tıpatıp benzerlik (başka bir deyişle, “ayırt edilemezlik”) arasındaki ilişki için Temmuz 2023 tarihli “Özdeşlik ve Ayırt Edilemezlik” yazıma göz atabilirsiniz.
ii Van Cleve’in şimdi anlatacağım radikal demet kuramını ortaya koyması, onun son tahlilde bu kuramı benimsediği anlamına gelmez.