Türkiye’den iç ve dış siyasetteki gelişmelere bakıldığında net olarak bir ABD karşıtlığı görülür. Göktaşı düşse ABD üzerinden açıklanır. Bu bakış açısının çok haklı olduğu yanları vardır elbette. Bunu da doğrulayan çokça örnek ortadadır. Ancak ne hikmetse Avrupa ve İngiltere hiç görülmez.
Bölgesel ve küresel bir savaşın tüm gücüyle devam ettiği bu süreçte tarafları net okumak gerekir. Bu da ABD ve İngilteredir.
Osmanlı İmparatorluğunu yıkıp, tasviye eden , İstanbul’u işgal eden, piyon olarak kullandıkları Yunan ordusunu Anadolu’ya süren İngiltere değil mi ? Ekonomi ve siyasi açıdan Londra sermayesinin Türkiye üzerindeki operasyonları yıllardır sürmüyor mu ?
Slovakya Başabakanına yapılan saldırı da ülkemizde yaşanan son gelişmeler de, İran’da yaşanan suikast olayı da coğrafyanın yeniden dizayn edilmeye çalışılmasıdır ve birbiriyle bağlantılıdır.
Boris Johnson daha Dış İşleri Bakanı olmadan kendisinden beklenmeyecek kadar önemli bir açıklama yapmıştı. Johnson, “..tarihi dostluklarımızı canlandırıyoruz. Herşeye yeniden başlıyoruz. Yeni bir dönemin eşiğindeyiz…” diyordu. Bu cümleleri de ABD’ye söylüyordu. Brexit zaten bunun için değil miydi ?
İran’da İbrahim Reisi’nin öldürülmesi olayı da , Hamas meselesi de, İsrail içindeki dengelerin sarsılması da, Türkiye’de yaşanan gelişmeler de ucu Londra’ya çıkan konulardır. Orta Doğu’da geçmişte ve bugünde İngiltere’nin etki alanı yüksektir. ABD bu coğrafyaya askeri ile, parası ile gelse de İngiliz diplomasisinin bu coğrafyadaki gelişmeleri yönlendirme kabiliyeti çok fazladır.
ABD, Trump döneminde İran Devrim Muhafızları Ordusunu terör listesine aldı. Kasım Süleymaniyi öldürdü. İran, İngiltere’nin yürüttüğü stratejik hamleler sonucu Çin ile yakınlaştı. Çin’in en büyük enerji tedarikçisi konumuna geldi. Pekin’in arkasındaki akıl da İngilizdi. Doğal olarak İran bölgede İngiltere adına hareket ediyordu. Kasım Süleymani bu yüzden ABD tarafından öldürüldü. ABD’nin baskısına rağmen, İngiltere Devrim Muhafızları Ordusunu terör listesine almadı.
Geçtiğimiz günlerde David Cameron Lordlar Kamarası Uluslararası İlişkiler ve Savunma Komitesi huzurunda İran sunumu yaptı. Sunumunda İran Devrim Muhafızları Ordusunu koruyup İngiltere ile İran’ın milli çıkarlarının örtüştüğünü belirtti.
ABD ve İngiltere açık bir biçimde çatışma halindedirler. İran üzerinde İngiltere ve Fransa’nın etkisi çok nettir. Humeyni’yi getirip rejimi değiştiren Fransız istihbaratı değil midir ? Operasyonlar küresel sonuçlar verecek kadar iyi kurgulanır.
İngiltere, İran petrollerinin ele geçirilmesinden bu yana en etkili güçtür. Boris Johnson’ın altını çizdiği “eski dostlarla ilişkileri canlandırma ve ortaklık kurma” mottosunu en iyi taşıyan İrandı. Listenin başında Tahran vardı. İsrail de, Türkiye de, diğerleri de bunun içindeydi.
Küresel sonuçlar almak için ilk gelinmesi gereken yer Orta Doğudur. Londra da , Washington da bunu yapıyor. Sonuçta kavganın büyüğü bizi de içine alan bölgede yaşanıyor. Kürt kartı, petrol ve doğal gaz trafiği ile siyasal islam en hassas başlıklar. ABD’nin baskısı ile İsrail’in Hamas üzerinde kurduğu insanlık dışı basınç aslında İngiltere’ye karşıdır. Olan masum çocuklara ve kadınlara oluyor. Acımasızlık ve göz yaşı tüm bölgeyi kapsamış durumda. Bilinmesi gereken ABD ve İngilterenin muazzam kapışmasıdır.
İngiltere derin devleti, İkinci Dünya Savaşından sonra Roosevelt’e verdiği imparatorluğu geri almak istiyor. ABD de kendi oyununu kuruyor. Ancak bizler olaylara bakla kadar derinliği olmayan pencerelerden baktığımız için sermayeden orduya, istihbarattan emniyete, siyasi partilerden spor kulüplerine kadar içine işleyen bu savaşı göremiyoruz.
Reisi’nin hayatını kaybetmesinden ABD’nin alacağı hiç bir fayda yoktur. Reisi zaten “sakın bölgede tansiyonu yükseletme ! ” uyarısını kabul eden bir liderdi. Yaşaması Amerika’nın bölgedeki planlarına engel değildi. Aslında ölmesi sorunun başlangıcı oldu.
İçeride yaşananlar da sınırlarımızın hemen aşağısında baş gösteren gelişmeler de bu savaşın mevzilerinden başka bir şey değildir. Devletimizin iç dinamiklerine düşen görev bu büyük savaşı doğru analiz edip kazananı doğru tespit ederek hareket planını ona göre geliştirmektir. Ve bu süreçte devlet kadrolarında liyakat çok daha önemli olacaktır. Hat ustalarının dediği gibi “Kem âlât ile kemâlât olmaz.” Yani kötü malzeme ile sanat yapılmaz.
Kerkük’ten Pekin’e kadar uzanan bir hatta yaşanan bu savaşta , görünen hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını iyi tespit edip çok akıllı, az duygusal olunmalıdır.
Her boyutu ile olguların ve değerlerin yeniden formatlandığı dünyamızda “ulus devlet” ve “dünya devleti” kavramları özellikle manipüle edilerek toplum mühendisliği çalışmaları ve algı yönetimi metotları ile hedeflenen sonuçlara ulaşılmaya çalışılıyor.
Dünyanın içinde bulunduğu Kafkaesk ortamda ülkemizi aydınlığa çıkaracak olan Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri ve ülküsü doğrultusunda milletimizin azmi ve kararı, dürüst, onurlu, vatanperver yurttaşlarımızın çabaları olacağına inacım tamdır.
Aydınlık bir ay dileği ile,