Samim Kocagöz’ün Anadolu’ya Dönüşü..

                                                    Samim Kocagöz ve Yaşar Aksoy.. 40 yıl öncesi..

Toplumsal gerçekçiliğin usta kalemi Samim Kocagöz, Anadolu’ya “Samim Kocagöz: Mecburi İstikamet” belgeseliyle geri dönüyor. 10 Mart 2024’te Aydın’da başlayan ve 11 Mart’ta İzmir’de devam eden Anadolu gösterimleri, edebiyatseverler, sanatçılar ve Kocagöz’ün sevenleri tarafından büyük ilgi gördü. Usta yazarın anılarını ve eserlerini anlatan belgesel önümüzdeki günlerde Anadolu buluşmalarına farklı şehirlerde devam edecek.

Belgeselde Kocagöz’ün aile yaşamı, yazarlık serüveni, eserleri ve edebiyat dünyasına katkıları izleyicilere aktarılıyor.

İzmir’in ileri gelen aileleri, edebiyat çevreleri ve iş sanat dünyasından birçok ismin katılımıyla İzmir Kültür Park’ta gerçekleşen benim de emek verdiğim gösterimin açılışından konuşan oğlu Şükrü Kocagöz, babasının eserlerinin ve fikirlerinin zamansızlığının altını çizerek “Babam sadece bir yazar değildi, aynı zamanda bir vicdan ve ahlak abidesiydi. Eserlerinde her zaman ezilenlerin, yoksulların ve haksızlığa uğrayanların sesini yükseltti. Bu belgesel, babamın hayatını ve eserlerini yeni nesillere tanıtmak için önemli bir adım. Bu vesileyle emeği geçen herkese teşekkür ederim”” dedi.

UNUTULMAZ BULUŞMA

Belgesel ekibi adına konuşan ödüllü Yönetmen Mesut Gengeç ise, Kocagöz’ün eserlerini beyazperdeye aktarmaktan duyduğu gururu dile getirdi. Gengeç, şunları söyledi: “Samim Kocagöz, Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biridir. Eserleri sadece edebi açıdan değil, aynı zamanda toplumsal açıdan da büyük önem taşımaktadır. Belgeseli yaparken eserlerine ve fikirlerine sadık kalmaya çalıştık. Umarım bu belgesel, izleyicilere Samim Kocagöz’ü daha yakından tanıma imkanı sunar.”

Usta yazarın hayatını ve eserlerini derinlemesine ele alan bir çalışma drama canlandırmalar ile izleyicileri duygulandırdı ve uzun süre alkışlandı. Gösterimin sonunda ise Şükrü Kocagöz tarafından belgesele katkıları olanlara Samim Kocagöz anısına plaket takdim edildi.

Bu plaket onurumdur..

Belgeselde Samim Kocagöz’ü, Türk edebiyatının önemli yazarlarından Doğan Hızlan, Feridun Andaç, oyuncu Tamer Levent, eski Dışişleri Bakanı yeğeni Şükrü Sina Gürel, oğlu Şükrü Kocagöz, Yaşar Aksoy ve kendisini tanıyan İzmirli edebiyat çevreleri anlattı. Belgeselin seslendirmesini ise Türk tiyatrosunun önemli isimlerinden oyuncu Tamer Levent gerçekleştirdi.

Müziklerini Yıldıray Gürgen’in icra ettiği Samim Kocagöz’ün hayatının önemli dönemlerinin drama canlandırmalarla izleyiciye aktarıldığı belgeselin yönetmenliğini Mesut Gengeç üstlenirken; genel koordinatörlüğünü Bülent Günal, proje kurgu sorumluluğunu Yılmaz Aydın yaparken, senaryosunu Cansu Yücelen yazdı.

Belgesele emek verenler..

SAMİM KOCAGÖZ’Ü BAĞRIMIZA BASTIK..

Türkiye İlericilik Tarihinin ve Kuvayı Milliye Kültürü’nün başlıca yazarı, merhum Samim Kocagöz’ü, İzmir Sanat Merkezi’nde bir belgesel ile anarken geçmişe dalıp gittim.

Üretken kibar, çelebi ve mütevazi oğlu Şükrü Kocagöz’ün büyük vefası ve nice belgesellerini benim İstanbul ve Çeşme’deki evimde çekmiş olan belgeselci kardeşim Mesut Gengenç’in üretken ekibi ile birlikte yarattığı belgeseli heyecanla izledik ve ayakta alkışladık.

Belgesel öncesi ve sonrası birlikte olduğumuz Sökeli İskender Özturanlı, Uluslararası Aktivist Sanatçılar Birliği Başkanı şair Ümit Yaşar Işıkhan, Düşgezginleri Orkestrası kurucusu ve müzisyen yazar Erhan Doğan ve Atatürk Çocukları Kütüphaneleri kurucusu Mesut Tim ve ulaşımımızı sağlayan kuvayı milliye çetecisi Mukadder Arslantaş ve eşine bin şükran.

                                                          Belgeseli yaratan Şükrü Kocagöz ve Mesut Gengeç’i kutladım.

Belgesel nefisti, çok emek verilmiş.. Ancak Samim Kocagöz hakkında basında ilk yazıları ve ilk kitabı yazan Cumhuriyet gazetesi ünlü yazarı Hikmet Çetinkaya da belgeselde yer alsa idi, çok daha mutlu olacaktım..

Artık İzmir içinde yatacak evim olmadığı için o gece beni misafir eden ve sonra Çeşme’deki evime ulaştıran SGK Misafirhanesi müdürü ve personeline sevgilerimi sunuyorum.

Aşağıda Samim Kocagöz hakkında Kırmızı Kedi Yayınevi’nden basılan “Vatan Yahut Cumhuriyet” kitabımda geçen bir şiirimi sunuyorum.

MENDERES’İ ÖKÜZ ARABASIYLA

yüreciğin fırlayarak

belki yine dedene sımsıkı yapışarak

nasıl da anlatırdın öküz arabasıyla

o gece çine çayı’nı geçişini

yunan menderes kıyısından karşıyı topa tutuyordu

işgal zamanı söke inliyordu.

sevinç hanımın demlediği

uslu çaylarda buluşurduk

kalpaklılar’la, gavur mümin’le

zaman akardı doludizgin

bir makale patlardı ansızın yön’de

sömürgecilere ilk bomba: hasan tahsin!

serçe gönüllü, koca gözlü

nazik romancım

boş evinin önünde çay zamanı

seni ararım da ararım

Samim Kocagöz hakkında yazdığım bu şiir, edebiyat ustasına olan hayranlığımı belgeler.

KALPAKLILAR VE DOLUDİZGİN ROMANLARI

Samim Kocagöz’ün anıt eserlerinden söz edelim.. Kurtuluş Savaşı Edebiyatı’nın gerçek kişilere ve belgelere dayandığı için, en önemli romanlarından başlıcası olan “Kalpaklılar”, İzmir’in işgalinden önceki geceyi ayrıntılı biçimde anlatmakla söze girer.

Romanın ikinci cildi olan Doludizgin ise, İzmir’in 9 Eylül 1922’de kurtuluşu ile noktalanacak İstirdat yani kurtuluş, zincirleri kırma günlerini yansıtır. Her iki roman, bir bütünsellik içinde gerçek olayları gerçek kişilerden öğrenerek kaleme alan gerçekçi bir yazarın eseridir. Samim Kocagöz, bu iki romanıyla edebiyatımıza eşsiz bir hizmet yapmıştır.

Samim Kocagöz, uzun yıllardır Karşıyaka’da Girne Caddesi’ne yakın tek katlı geniş evinde oturdu. Evin güneşe bakan ön kısmı çarpık kentleşmenin darbesini yemiş ve Çin Seddi gibi yükselen apartmanlarla güneşe ve imbata kapanmıştı. Arka kısmı ise Karşıyaka’nın hâlâ bozulmamış bir iki sokağından biri olan tek katlı villalarla süslü ve palmiyelerle donanmış bir kuytu geçide açılırdı. Samim Bey’in çalışma odası, işte bu sokağa bakardı.

Yeni Asır için yapacağım röportaj için 1985’te ilk kez ziyaret ettiğim Samim Kocagöz ile geniş oturma salonunda, biraz da çalışma odasında (kütüphanesinde) söyleşi yaptık. Eşi Sevinç Hanım da, eski bir İzmirli ailenin mensubu ve tanınmış bir kent öğretmeni olarak arada çalışmamıza katıldı. Sevinç Hanım, Karşıyaka Kız Muallim Mektebi’nden annemin talebesiydi. Sevinç Kocagöz, Eski İzmir’de Güzelyalı’da oturan ve Cumhuriyet’ten sonra Dokuzeylül soyadı alan Gümrükçü Fadıl Bey’in kızı. Samim Kocagöz, anne tarafından Osmanzadelere dayanıyordu.

Birinci Meclis’te İzmir Milletvekili olan Osmanzade Hamdi Aksoy’un, Kocagözler”in oturduğu semte (Aksoy) ismini verdiği bilinir. Kocagöz’lerin evinden sahile çıkıldığında iskeleye doğru 50 metre yüründüğü takdirde karşılaşılan köşecik, geçmiş yıllarda Osmanzade Köşesi diye anılırdı.

Daha sonra Samim Kocagöz’ün evine komşu olmamızdan faydalanarak evine çok giderek sohbetlerini dinledim, röportajlar yaptım.

İSTİKLAL SAVAŞI SİMGELERİ

İmzasını üniversite yıllarımda (1965’ler) Doğan Avcıoğlu’nun yayınladığı Yön dergisinde Hasan Tahsin üzerine yazılarına rastladığım Samim Kocagöz’e yönelen sorularım, İzmir’in işgali, gazeteci Hasan Tahsin, kuvayı milliye ve Gavur Mümin üzerine yoğunlaşırdı. Bir gün ona birçok soru sormuştum. Bir ilginç sorum da şuydu:

  • Peki, sizi Hasan Tahsin kadar etkileyen başka bir simge var mı?

  • Bunu İzmir özelinde soruyorsanız, evet var. O da akrabamız Gavur Mümin’dir. Yani, Mümin Aksoy’dur. Bu kişi, İstiklal Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’ndan atılmış bir subay olarak kendine Yunan taraftarı etiketi yapıştırarak işgal ordusunun üst kesimlerine sızmış ve gizlice oluşturduğu bir istihbarat ağı sayesinde Yunan tarafından hayati bilgileri Ankara’ya, Gazi Mustafa Kemal paşaya iletmiştir. Çok yakından ailece bildiğimiz gibi, eşimin babası İzmir Gümrük Başkatibi Fadıl Efendi’nin (Dokuzeylül) bilgisi dahilinde inanılmaz istihbarat faaliyetlerinde bulunmuştur. Hem Fadıl Bey’in şahsi raporlarında hem de diğer bazı gizli evrakta Üsteğmen Mümin Efendi’nin bu faaliyetleri yer almıştır. Bakın birazdan geçeceğimiz arka çalışma odamdaki kütüphanede, masamın hemen arkasında diz hizamda daima onun Harbiye üniformalı resmini bulundururum.

Ünlü yazarımız Naci Sadullah ta, tıpkı benim gibi Gavur Mümin’in akrabasıdır. Naci, siyasetle pek meşgul olan bir muhalif yazar olarak Gavur Mümin’in romanını bir türlü yazamadı. Ama bildiğim gibi rahmetli Mümin Bey’in kendisinde olan tüm belgelerini size armağan etti. Bu biraz içimizi rahatlattı. Genç ve velud bir yazar olarak, bu görevi yapacağınızı ümit etmekteyim. Çünkü Gavur Mümin gerçekten bir istiklal kahramanıdır. Üstelik bir İzmir sembolüdür. Ama Hasan Tahsin bayraklaşmış, o ise unutulmuştur. Onu aydınlatmak görevimizdir”.

SAMİM KOCAGÖZ’DEN HATIRALAR

1993’te vefat eden Samim Kocagöz ile yaptığım birçok uzun ayrıntılı söyleşileri gazetemde yayınlamıştım.

Ancak röportaj yayınlarıma girmeyen bir hatırasını burada onun ağzından nakletmek isterim:

.. Biz işgalin acılarını ailece yaşadık. Her İzmirli, Aydınlı, Manisalı gibi Sökeliler de, o yılların öykülerini, yüreklerinde bazen hüzün, bazen de coşkuyla duyup dilden dile aktarmışlardır. Dedemin babası 17.yüzyılın sonunda Söke’ye gelmiş ve müsellim olarak Sancak Beyi İlyazoğlu’nun yanında görev almış, sonra Söke’nin Burunköy’üne yerleşmiş. 1916 yılının bir kış ayında Söke’de tanınmış bir eşraf olan Şükrü Bey’in oğlu olarak doğdum. Annem ise, eski bir İzmirli köklü aile olan Osmanzadeler’dendir.

Babam Yunan işgaline karşı direnen Söke Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti katibiydi. Mehmet Ağa ise başkandı. Önce İtalyanlar, sonra Yunanlılar Söke’yi işgal ettiler. Biz işgalde Menderes nehrinin öte tarafına kaçtık. Çine çayını geçerek Muğla’ya doğru ailece kaçtığımız geceyi hiç unutamam. Yunanlılar Menderes kıyısından karşıyı topa tutuyordu. Öküz arabalarıyla derin çayı geçmeye çalışıyorduk. Dedemin yanında ona sımsıkı yapışmıştım. Akıntıya kapılıp boğulma tehlikelerini atlatarak ve Yörük Ali Efe’nin koruması altında kurtulduk. Yörük Ali’nin çetesi, Menderes’in bir tarafını tutmuş, Yunanlıları geçirmiyorlardı. Babam gizli direniş hareketleri içinde silah kaçırma işlerinde göre almıştı.

Çocukluğum ve gençliğim, kahvelerde ve aile toplantılarında babamın veya İstiklal Madalyalı kahraman Mehmet Efendi gibi eski savaşçıların anlattığı kurtuluş savaşı öykülerini dinlemekle geçmiştir. Biz, sanki çocuk yaşlarımızda o olayları yaşamış büyük insanların psikolojisi içinde olurduk. Bu duygularla büyüyünce, tabii ki ömür boyunca Kuvayı Milliyeci olursunuz. Hele yazar iseniz, muazzam bir belgenin üzerinde oturuyorsunuzdur. Kurtuluş savaşı romanlarımı böylece 1950’lerde belge toplayarak, Sökeli ve İzmirlileri dinleyerek yazmaya başladım. Beş yıl belge topladım.

Üç yılda romanı kaleme aldım. Yakup Kadri Karaosmanoğlu romanı okuduktan sonra bana “Yahu Samim, ben bu savaşın içinde bulundum, sen ise bulunmadın oysa bu kadar doğru teferruatı nereden ve nasıl buldun?” diye hayretini göstermiştir. Yazdıklarımda Batı Anadolu ve özellikle İzmir gerçeklerine yaklaşabilmem, gerçeğin içinde yaşamam yüzünden oldu. Buram buram Kurtuluş Savaşı kokan bir yöreden yetiştim. Sonra yerleştiğim İzmir, bu baş döndürücü sinemanın başrolünü oynayan bir şehirdi. Bu şehirde yaşayıp, bu şehrin geçmişini yazmak, yaşadığımız sinemayı kağıda zevkle dökmekten ibaretti. Bana sorarsanız, İzmir’in derinlikleri, Batı Anadolu’nun kuytuları hala Kurtuluş Savaşı kokar.”

Bunları da sevebilirsiniz