Yazıya başlık olan kavramları yeme içmeyle ilişkilendirmek olağandır.
Başka bir alanda da bu kavramların giderek daha fazla geçerli olduğunu söylemekte yarar var.
İnsanlık bilişim çağına adım atmakla kalmadı hızla ilerliyor.
Ağda etkileşimli dönem yaşanırken, nesnelerin interneti de yaşam alanlarına hızla egemen olma yolunda. Şu anda yerkürede dünya nüfusunun birkaç katından fazla nesnenin internete bağlı olduğu bilinmektedir. Çok geçmeden bu sayının da güncelliğini yitirecek olması kimseleri şaşırtmayacaktır.
Ütopya mı distopya mı?
Sayısal dönüşüm geriye dönüşü olmayan yola girmiştir.
Başdöndürücü hızla ilerleyen teknolojiyi konuşmaktan olumsuzluklara sıra gelmemektedir.
Bilişimin ütopik gelişmelere gebe olan yanı baskın şekilde ortamda kendisini gösterirken distopik yanına değinenlerin sesi neredeyse işitilmemektedir.
Sayısal dönüşümle ortamın sanallaşacağı, elle tutulur gözle görülür bir şeyler kalmayacağı sıkça ileri sürülen savdır.
Sanal varlık artarken maddi varlık ortadan kalkıyor mu?
Sanalın ortaya çıkması için hatırı sayılır maddi girdinin varlığı görmezden gelinemez.
Sanal olguların ortaya çıkmasında katkısı olan etkenleri tanımlayan bir kavramdan söz ederek başlayabiliriz.
MIPS (Material input per service unit) Türkçeye “Hizmet birimi başına maliyet girdisi” olarak çevrilmiş. “Birim başına tüketim” de denebilir. Ancak, bu yolla sayısal etkinliklerin “sayısal ayak izi” ötesindeki somut girdilerinin farkına varılabilir.
Bir tişörtün üretilmesi için 226 kg, bir şişe portakal suyu için 100 kg, bir gazetenin okurun eline ulaşması için 10 kg girdi gerekiyor.
Şimdi sıkı durun!
Birkaç gram altın içeren yüzük için gereken girdi dudak uçuklatıcı!
Tam 3 ton!
Başka şekilde tanımlamak gerekirse çevremizdeki sanal ürünlerin ortaya çıkması için o nesnelerin gözlerimizin önüne serdiği boyutların çok ötesinde çabanın yanı sıra somut girdi gerektiği gerçeğini belleğimize işleyelim.
Ağırlığı ya da maddi varlığı olmadığı varsayılan bir SMS’in 0.632 kg girdi gerektirdiği bilgisi çok daha çarpıcı olmalı.
2 gr ağırlığında, varla yok arasındaki bir yonganın işe yarar olabilmesi için 32 kg girdi gerektiği bilgisi de etkileyici olmalı.
Ağırlıklarından ve somut varlıklardan kurtulduğu düşünülen günlük yaşamın yükte sıfır görünen sayısal etkinlikler aracılığıyla da önemli ağırlıklar taşıdığı anlaşılabilir bu örneklerden. Sorun biraz da somut olguların sanal olanların gölgesinde kalmış olmasındadır.
Bilindiği gibi yonga üretiminde nanometrik ölçülere geçildi. Saç teli boyutu demektir. Boyutlar küçülürken üretimdeki girdiler küçüldü mü sorusuna kısaca hayır karşılığı verilebilir.
Yükte hafif bedelde ağır mı?
Bugün herhangi birimizin cebindeki telefon yarım yüzyıl önceki ay yolculuğunda kullanılan 32 kiloluk bilgisayar irisinden çok hafif olduğu gibi başarım açısından da binlerce kat hızlı ve hünerlidir.
Yonga üretiminin küresel önderi Tayvan’da enerjinin % 43’ünün kömür ve petrolden sağlandığı gerçeği anımsandığında kaygılanmamak olası mı?
İklim değişimi ya da daha çarpıcı ifadeyle iklim krizi çoğu zaman karbonla değerlendiriliyor. Doğru ama yeterli değil.
Karbon, iklim krizinden baskın sorumlu olsa da yalnız değildir. Florlu gazlar gözardı edilmemelidir. Şimdilik sera gazlarındaki payları % 2’lerde olsa da florlu gazların 2050’de bu pastadan % 10 pay alacakları kestiriliyor. Sera gazına olumsuz etkisi olmayan florlu gazlar ise erişilmez ederleriyle el yakan durumdalar.
Florlu gazlar mikroelektronik üretiminin vazgeçilmezlerinden birisidir demeyi unutmayalım.Ayrıntısı gereksiz olur ama, NF3’ün sıcaklığı CO’’den 17.000 kat daha fazla tutabildiği (sera etkisi) bilinse yeterli olur.
Veri merkezleri
Veri merkezleri sayısal dönüşümün öne çıkan öğelerinden birisi olmaya başladı.
Örneğin, Google’ın olası aksilikleri göz önüne alarak elindeki verilerin 6 yedeğini oluşturduğu söyleniyor. Bulut bilişim olarak da adlandırılan bu depolama düzenekleri sanal ortamın belkemikleri olsalar da ağır yükleriyle sanallığa inat biz varız diyen ağır yapılar.
Yapılarıyla, donanımlarıyla ve elbette akla sığmaz enerji tüketimleriyle yazının başında örneklediğimiz girdilerden önemli ölçüde sorumlu oldukları kuşkusuzdur.
Oburlaşan sayısal tüketimin şişman veri merkezleri son zamanlarda gözden uzak olmayı yeğliyorlar. Bu uğurda kuzey kutup dairesi içinde konuşlanmayı bile göze alıyorlar. İsveç’in Lulea bölgesinde kurulu bir veri merkezinin enerji gereksinimi için bölgede kurulan hidroelektrik santrali bir yandan bu merkezi enerjiye doyurmaya çalışırken diğer yandan da çevre yıkımına yol açıyor. Lulea ırmağının yolu değiştirilen kollarının bulunduğu yerlerde kuzeyin simgesi somon balıklarının yaşam alanları daraltılmış oluyor.
İlk algıda yeşil enerji ürettiği varsayılan hidroelektrik santralleri bile çevre yıkımı yaratıyorsa gerisini düşünmek karabasan görmeye denk düşmüyor mu?
Sayısal veri ölçüleri Büyük Veri’ye yetişmekte zorlanacak
İnsanlığın şimdilerde günde 5 Exabayt veri ürettiği bilgisini irdeleyelim. Adı çok da duyulmamış olan bu veri büyüklüğünü kafanızda canlandırmanız bakımından aşağıdaki çizelgeye göz atmalısınız.
İlk bilgisayarın kullanımından başlayarak 2003’e kadar geçen sürede oluşturulan veri niceliği 5 Exabayt’tır. 5 Exabayt veri yoğun disklere yüklenecek olsa ortaya çıkacak disk yığını 4 Eyfel Kulesi iriliğinde olurdu. Bir başka ölçüyle 5 Exabayt tutarındaki disklerin 5 Cenevre gölünden fazlasına denk düştüğü söylenebilir.
Günde 5 Exabayt yılda 47 Zettabayt demektir. Bu kadar verinin Karadeniz ve Akdeniz’in toplam oylumuna eşit olduğu bilinsin yeter. Veri okyanusuna düşmüş insanlığın kurtarıcı arayacağı günlerin uzakta olmadığını söylesek abartmış olur muyuz?
İnsanlığın doymak bilmez sayısal oburluğunun sayısal ortamın veri biriktirme alanında her geçen gün belirginleşen şişmanlığa yol açtığı artık saklanamaz boyutlara erişmiş durumda.
Umar mı?
Daha fazla enerji üretmenin, daha fazla girdi kullanmanın çözüm olmadığı artık anlaşılmalı!
Sayısal oburluğa ve dolayısı ile sayısal şişmanlığa son vermek için biraz sayısal diyet!
Bu kışkırtıcı ortamda diyet olanaklı mı?
Ayrıca tartışmaya değer.
Kaynakça
Temel Bilgi Teknolojileri I, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi ders kitabı, 2015.
Dijital Cehennem, Guillame Pitron, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2022.