Madalya anı değeri taşıyan, ödüllendirme amaçlı ve bunların da ötesinde güdülemeyi (motivasyon) hedefleyen bir nesne olarak tanımlanabilir. Parasal değerinden çok tinsel değeriyle öne çıkar.
İlk askersel madalyalar XVIII. Yüzyılda önemli başarılar kazananlara ya da kazanılmasına katkıda bulunanlara verilmiş.
Avrupa’da kendisini gösteren bu uygulama Osmanlı’da ilk kez I. Mahmut döneminde (Ferahi madalyası) 1730’da yaşama geçirilmiş. Avrupa’daki örneklerine benzer şekilde hükümdara bağlılık ölçüt alınarak dağıtılmış.
Osmanlı’da bugünküne eşdeğer ilk savaş madalyası 1799’da III. Selim döneminde İngiliz Amiral Nelson’a verilmiş. Bu eğilimin II. Mahmut döneminde hız kazandığı görülmüş.
II. Abdülhamit dönemindeki madalya dağıtım anlayışının temelinde bağlılık ve sadakat öne çıkmış. Bu yolla çok sayıda insanı ve devlet adamını kendisine bağlı tutabildiği bilinir. Durum böyle olunca, II. Abdülhamit döneminin madalya enflasyonu başka pek çok uygulaması gibi eleştiri konusu edilmiştir. Madalya, verilen nesne olmanın ötesine geçerek istenen (alınması istenen) bir varlığa dönüşmüştür. Özellikle o dönemde yaygınlaşan jurnalciliğin bu eğilimi güçlendirdiğine rastlanır kaynaklarda.
Madalya dağıtımı Birinci Dünya Savaşı döneminde giderek artmıştır. Dört yıllık büyük savaşın sayısız cephede askersel etkinliklere sahne olması hiç kuşkusuz bu artıştaki önde gelen etkendir.
Cumhuriyet’e giden yolda madalyanın önemini koruduğu görülecektir.
Büyük Millet Meclisi açıldıktan birkaç ay sonra verilen önergeyle İstiklâl Madalyası dağıtımına ilişkin uygulama başlatılmıştır. Bu önergede Mustafa Necati adına rastlanır. Hatta, madalya yerine hediye adlandırmasının yeğlendiği görülür.Yalnızca savaşanların değil cephe gerisindeki yararlılıkların da bu hediyeden yararlandırılmaları uygulaması dikkati çekicidir. Bu önergenin ilk başta kabul görmemesi üzerine Mustafa Kemal Paşa devreye girmek durumunda kalır. Tunalı Hilmi Bey’in de üstün çabalarıyla canlandırılan önerge Kasım 1920’de BMM’de kabul edilir. Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesi için Nisan 1921’i beklemek gerekecektir.
İlk madalyanın 70. Piyade Alayı Komutanı Yarbay Hafız Halit Bey’in 12 yaşındaki kızı Nezahat’a verilmesi önerilse de bu gerçekleşmemiştir. Nezahat’ın, babası Halit Bey’le birlikte Birinci Dünya Savaşı’ndan başlayarak cephede bulunmuş olması önde gelen ödüllendirme gerekçesidir.
İstiklâl Madalyası üç öbek insana verilmiştir.
Birinci öbekte savaşanlar vardır. Onlara verilen madalyanın kurdelesi kırmızı olarak belirlenmiştir. Hem milletvekilliği yapıp hem de savaşa katılanlara yeşil-kırmızı, yalnızca milletvekilliği yapanlarda yeşil ve cephe gerisindeki yararlılık nedeniyle verilenlere beyaz kurdele takılmıştır.
Çoğu kimsenin sandığı gibi ilk madalya Mustafa Kemal Paşa’ya verilmemiştir.
Bir numaralı İstiklâl Madalyası hem milletvekili hem de savaşan asker sanıyla Yusuf İzzet (Met) Paşa’ya yeşil-kırmızı kurdeleyle sunulmuştur.
Madalyanın özellikle cephedeki askerler için özendirici ve güdüleyici olduğu gözlenmiştir. Başka deyişle, madalyayla amaçlanana erişilmiştir.
Kurtuluş Savaşı boyunca dağıtılan madalya sayısı 1570’tir. Önemli nicelikteki madalya Büyük Taarruz ve sonrasındaki yararlılıklar için dağıtılmıştır.
Buna benzer her ödüllendirmede olasılıkla rastlanabileceği gibi bu ödüllendirmede de tartışmalar ve hak ettiği halde madalya alamadığını ileri sürenler eksik olmamıştır. Kuvayı Milliye dönemindeki yararlılıkların da olabildiğince madalya ile karşılıklandırılmasına çabalanmıştır.
Madalya hakedişlerine ilişkin isteklerin günümüzde de sürdüğünü ve yapılan incelemeler sonrasında hakedişlerin belgelenmesi koşuluyla madalyaların yasal kalıtçılara günümüzde de sunulduğunu eklemiş olalım.
İlk tasarımda madalya yuvarlak, kurdelesi ise İngiliz biçemli dikdörtgendir. Tasarımcısının A. Safvet olduğu anlaşılan ilk sürümde ön yüzde “Yardım Allahtandır ve Fetih Yakındır” yazısı yer almıştır. Arka yüzde üstte “Büyük Millet Meclisi” ve altta da “İstiklâl ve istihlâsı vatan uğrunda ibrazı ……. edenlere mahsustur” yazısına rastlanır.
Cumhuriyet kurulmazdan hemen önce 1923’ün başında tasarım değişikliği için yarışma düzenlenmiştir. Kurtuluş Savaşı’nda yararlılık gösterenlere dağıtılacak bu önemli anı ve onur nesnesinde savaşa ilişkin en küçük simgeye yer verilmemiş olması son derece önemli bir ayrıntı olarak çıkar karşımıza.
Yarışmaya katılan yapıtlar Rauf Bey (Orbay) başkanlığındaki kurulca değerlendirilir. Mesrur İzzet (Durum) Bey’in yapıtı birinciliğe değer bulunur.
Yeni madalya boyutları 40×35 mm olan elips biçimlidir. Ön yüzünü bir kadının çektiği kağnı süslerken Ulusal Egemenlik tarihi olarak 1 Kasım 1922 yer alır. Dikdörtgen biçimli kurdele yerini üçgen biçimliye bırakmıştır.
Yeni sürüm madalyaların dağıtımı 1925’te başlatılmıştır.
İstiklâl Madalyası arka yüzü
İstiklâl Madalyası ön yüzü
1926’da yapılan değişiklikle cephe gerisindeki yararlılıklar için verilen beyaz kurdeleye son verilerek bu durumdakilere de kırmızı kurdeleli madalya sunulmuştur.
Saptanabildiğince 7 kadın İstiklâl Madalyası almaya hak kazanmıştır
1934’te yapılan bir yasal düzenlemeyle Osmanlı madalyalarının ve nişanlarının taşınması kısıtlanmıştır. Böylelikle İstiklâl Madalyası hak sahiplerince ya da kalıtçılarınca taşınabilecek biricik madalya olmuştur. İlerleyen yıllarda bu madalyanın çok daha isteklice taşındığı görülecektir.
Gazilerin tümünün yaşam sahnesinden çekilmesi sonrasında madalyalar evlatlara ve günümüzde artık torunlara emanettir.
Mesrur İzzet Bey (Ahmet Mesrur Durum 1873-1953)
Adını andığımız ve İstiklâl Madalyası’nın bugünkü sürümünün tasarımcısı da olan Ahmet Mesrur Bey’den biraz olsun söz edilmezse haksızlık olur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin biricik şeref madalyasını tasarlayan Mesrur İzzet (Durum) Bey pek çok eşdeğeri gibi neredeyse çok da iz bırakmadan çekilmiştir sahneden. 1889’da Tıbbiye’ye başlamakla birlikte buradaki öğrenimini yarıda bırakarak Sanayii Nefise Mektebi’nin heykeltraşlık bölümüne girmiştir. Burayı bitirdikten sonra Paris’e gönderilecekler listesinde yer almıştır. Annesinin hastalığı nedeniyle Paris’e gidememiştir.
Yıldız Çini Fabrikası’nda görevlendirilmiştir. Sonraki görev yeri Darphane olmuştur. Bu arada antika alım satımıyla da uğraşmıştır. Pul, para ve madalya tasarımcılığı da yapmıştır. Diğer işlere ilgisi olasılıkla sanatkârlıktan parasal kazanç elde edememesi kaynaklı zorunluluktandır.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra dolaşıma sokulan metal paraların tasarımı da onun elinden çıkmıştır.
Neyse ki, mezar taşına İstiklâl Madalyası’nın tasarımcısı olduğu yazılmıştır.
Mesrur İzzet Bey iyi bir ressam olarak da sivrilmiştir.