Şiddetin değişik helleri toplumun her yerine sinmiş halde. Trafikte,alışveriş kuyruğunda her yerde insanlar parlamak için minicik bir kıvılcım bekliyor.Bu durumu çok yönlü bir biçimde ele almak mümkün.Ekonomik krizden başlayarak televizyonda ki vurdu kırdılı dizilere kadar değişik pek çok veri tartışmaya dahil edilebilir. Şiddet ister sözel,ister fiziki olsun güçsüzlük üzerinde daha fazla hakim oluyor. Toplumun güç, güçlülük kültürünü besleyen yine pekçok faktör var. İnançlar, ekonomik göstergeler, içinde yaşadığımız ve kişilerin nasıl davranması gerektiğini belirleyen yazılı ve yazısız yasalar şiddetin yönünü ve gücünü tayin ediyor.
Kadına yönelik şiddet , toplumda sık sık rastladığımız öfke patlamalarından farklı olarak sırf kadın olduğu için şiddetin kadına yönelmesi durumudur. Kadına yönelik şiddet toplumda var olan cinsiyet eşitsizliğinin en çarpıcı göstergesidir. Kadınların gelişimini engelleyen, toplum hayatında görünürlüğünü kısıtlayan, karar mekanizmalarında var olmanın önünü tıkayan ayrımcılık, toplumdaki zararlı toplumsal cinsiyet kalıp yargıları ve buna bağlı şiddet son bulmadan kadınların özgürlüğü ve gelişimi her zaman engellerle dolu olacaktır.
Kadına yönelik şiddet çok bilindik olmasına rağmen Uluslar arası sözleşmelerde kadına ,çocuklara özellikle kız çocuklarına yönelik şiddetin ele alınması henüz çok yenidir. Birleşmiş Milletler, 1960 yılında Dominik Cumhuriyetinde diktatörlüğe karşı mücadele eden Mirabal kardeşlere uygulanan şiddetten yola çıkarak 1999 yılında 25 Kasım gününü Kadına Yönelik Şiddet ile Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti.Her yıl çeşitli etkinlikler ile kadına yönelik şiddeti tanımlamak , toplumsal farkındalığın artmasını sağlamak için çaba gösterilir.Ancak kadına yönelik şiddet hızını kesmeden ilerlemeyi sürdürüyor. Sofrada yoğurdun olmayışı, çocuğun ağlamasını kesmiyor oluşu gibi nedenlerle kadınlar şiddete maruz kalıyor hatta öldürülüyorlar.
Birleşmiş Milletler nezdinde yapılan pek çok uluslararası anlaşma ve metinlerde, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi(Cedaw) tavsiye kararlarında yer almasına rağmen kadına yönelik şiddet, her yönüyle ilk kez İstanbul Sözleşmesi kısa adıyla tanınan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinde ele alınmıştır. Sözleşme kadına yönelik şiddeti kapsamlı bir tarif ile ele almış ve şiddetin türlerini sözleşme kapsamına tanımlayarak dahil etmiştir. Kız çocuklarının da kadına yönelik şiddet kapsamında ele alınması uluslar arası metinler açısından bir yeniliktir. İstanbul sözleşmesinin üstün taraflarından biri toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin tarifi ile taraf devletlere bir takım yükümlülükler getiriyor olmasıdır. Cinsiyet eşitsizliğinin yarattığı kültürel güç dengelerinin giderilmesine ilişkin kapsamlı eğitim çalışmaları, medya takibi, yasal düzenlemeler ve bu düzenlemelerin uygulamaya aktarılması konuları sözleşme içinde detaylı şekilde ele alınmıştır.
Kadına yönelik şiddet ile ilgili toplumsal farkındalığın artması, bu alanda pek çok akademik çalışmanın yapılarak şiddetin her yönüyle ele alınması İstanbul Sözleşmesi ile hız kazandı. Ekonomik,psikolojik,fiziksel,cinsel şiddetin tarifinin uluslar arası literatüre girmesi kadın hareketi açısından yasal bir zemin de yaratmışoldu.
İstanbul sözleşmesinin dikkate değer bir yanı da aileyi , hane halkını kapsamasıdır. İstanbul sözleşmesinin ilgili hükümleri, çocuklara ve yaşlılara uygulanan istismar ve şiddeti önlemeyi amaçlamıştır. Taraf devletlere mağdur çocukların haklarını koruma ,gerekli yasal düzenlemelerin yapılması , danımanlık hizmetlerinin sunulması gibi yükümlülükler ile erken yaşta yapılan evliliklerin suç kapsamına alınarak ilgili yasal çerçevelerin oluşturulması görevleri tarif edilmiştir.
İstanbul Sözleşmesine taraf olan ülkeler arasından çekilmiş olmak kadın hareketi açısından bir geri gidiş olarak değerlendirilse bile, bu sözleşme yapılmıştır ve içeriği ile kadınlar açısından bilgi ve dayanak oluşturmaya devam edecektir.
Kadınlara yönelikşiddetin %90 ının aile içinden, eşlerden, babalar ve erkek kardeşlerden kaynaklandığı yapılan araştırmalar ile ortaya konmuştur. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği eğitimlerinin yaygınlaştırılması ve yaşadığımız ekonomik ve kültürel sistemin etkilerinin incelenerek insanı önceleyen değerler sisteminin kıymet bulması şiddetin her biçiminin toplum yaşamaından silinmesi için gereklidir.
Pınar Gül