Dördüncü Sanayi Devrimi’nin temel amacı, İNSAN ve MAKİNE’yi bütünleştirerek insan olmanın anlamını değiştirmektir.
Klaus Schwab, Dünya Ekonomik Forumu Kurucusu
Bunun anlamı insanın HACKLENEBİLİR (ele geçirilebilir, kullanılabilir) duruma düşürülmesidir. Bireyi ondan daha iyi tanıyabilecek bir teknolojinin varlığı bu noktada önem kazanmaktadır. Bir hükümetin ya da şirketin eline geçmesi olası böyle bir olanağın ne gibi sonuçlara yol açabileceğini kestirmek için düş gücümüzü biraz olsun kullanmak yetip de artacaktır.
Önce sopa…
Yuval Noah Harari’ye göre bu teknolojiyle bireyin dışındaki istenç, o bireyin yaşamdaki başarısını ve hatta özel yaşamında kiminle birlikte olacağını kestirebilir konuma gelebilecektir. Farklı deyişle insanın yönetilebilir olmasıdır söz konusu olan. Harari’ye göre böylesi bir teknolojinin SAYISAL DİKTATÖRLÜK’le sonuçlanması kimseleri şaşırtmamalıdır. Düşünceleri, duyguları ve davranışları değiştirme yeteneğine sahip bir teknolojinin kullanımı söz konusu olduğunda bireysel özgürlüğün varlığı gözden geçirilmelidir.
Oluşturulacak algoritmalarla hangi işte verimli olacağımızı, hangi eğitime uygun olacağımızı ve başkaca yaşamsal önemdeki kararlarımızı öngörmek olanaklı duruma gelebilecektir.
Harari’nin 2019’daki saptamasına bakılırsa gelinen durum George Orwell’in 1984’ünde betimelenen tabloyu çoktan aşmıştır. Böyle bir durumda kurulması olası diktatörlükten kurtulmak giderek zorlaşacaktır.
Harari’ye göre 4 milyar yıldır doğal seçilim ve biyokimyanın kurallarına uyarlı olan yaşam kural değişiminin şafağındadır. Bilimsel gelişmeler doğal seçilimin yerini akıllı tasarıma bırakması sonucunu doğurmaktadır demek abartı olmayacaktır. Böylece bulutların üzerindeki tanrının tasarımı yerini yine bulutların, ama bu kez teknoloji bulutlarının üzerindeki egemenliğe bırakmaktadır. Başka deyişle, evrimin itici gücü olarak biyolojinin yerini teknoloji almaktadır.
Özetle, Harari, bir ruhumuz ve özgür istencimiz olduğu günlerin geride kaldığı görüşündedir.
Etkileyici olduğu kadar distopik bir geleceğin kapımızda olduğunu söyleyebiliriz.
Bu yolla, insan davranışlarının geliştirilebileceği ve iyileştirilebileceği vurgusuna karşılık denetim altına alınabilmesi olasılığı göz önüne alındığında olası olumsuzluk biraz olsun betimlenebilmiş olacaktır. Örneğin, bir kişinin davranışları suikastçı olarak kullanımına olanak verecek şekilde denetim alınabilecektir. Hatta, savaşlarda ve benzeri silahlı çatışmalarda kullanıma açık insan tipinin ortamda baskın olması hiç de uzağımızda olmayan bir distopyadır.
İnternet ve beyin implantları kullanılarak bir kişinin düşüncelerinin bir başkasına aktarılması ve davranışlarının yönlendirilebilmesi olanaklı olduktan sonra distopyalardan distopya beğenmeye kalacaktır iş.
Havuçsuz sopa olmazdı…
İç karartan bir dizi distopyaya havuç gerek. Ütopyasız distopya olmazdı kuşkusuz.
İnsanın bu dönüşümünü destekleyenlerin önde gelen savlarından birisi de “güçlendirilmiş insan” kavramıdır.
Güçlendirilmiş insan çözümlemesine göre olumlu özellikler kazanılmış ya da pekiştirilmiş olacaktır. Örneğin,
-
Güç, el becerisi, hız ve dayanıklılık gibi fiziksel performansın yanı sıra diğer fiziksel duyular da geliştirilebilir.
-
Biliş, duygu ve motivasyon gibi psikolojik performans, istenen davranışı harekete geçirmek ve yönlendirmek için etkilenebilir. Bilişsel güçlendirme örnekleri arasında belleğin, özenin, yaratıcılığın, anlayışın, karar vermenin, zekânın ve uyanıklığın geliştirilmesi sayılabilir.
-
Sosyal performans – “kendini bir grubun parçası olarak algılama yeteneği ve ekibin bir parçası olarak hareket etmeye hazır olma” – etkilenebilir. İletişim becerileri, işbirliği ve güven duygusu da bu kapsamda değerlendirilebilir.
Ölümsüz insan
Teknoloji güdümlü evrim sürecinin insanlığa sunması olası bir başka olanak da ÖLÜMSÜZLÜK olarak kendini gösteriyor. Havuçların en çekicisi olarak da nitelenebilir.
ÖLÜMSÜZLÜK 2045 projesinin kurucusu Rus bilim insanı Dimitry İtskov’a göre insanların yalnızca % 2’si ölüme hazır olabilmektedir. Bu istatistiğin öne çıkartılmasının bir nedeni de ölümsüzlük çalışmalarına haklılık kazandırma isteğidir hiç kuşkusuz. Avatar olarak da bilinen bu projede bireyin robot kopyası çıkartılmaktadır. İtskov bir avatarla yaşamanın çoğu kimsede tinsellikten yoksun bir yaşam algısı yaratabileceğini yadsımamaktadır. Bu durumda, avatarın, bireylerin kendi avatarı olduğunu ileri sürmek gerçekçi olmasa da, Itskov ve düşündeşleri yapay yaşamın artılarını öne çıkartma eğilimi içindedirler.
Bu yazıyı kaleme almadan önce yaptığım okumalardan aklımda kalanla bitirmiş olayım. Teknolojiyi yaratan insan olduğuna göre, Homo sapiens bir yandan yol açtığı çevre yıkımıyla diğer yandan da geliştirdiği teknolojiyle kendi sonunu mu getirmektedir?
Bilimkurguya eşdeğer böyle bir yazıdan sonra okurun şu sorudan kaçınması olasılık dışıdır.
“Pekiyi, bu yazıda anlatılanlara ne kadar yakındayız?”
Popüler bilim dergisi Nature’da rastladığım yazı okurun sorusuna yanıt olabilir düşüncesiyle paylaşıyorum. Bağlantıdan erişilebilir.
Ancak, kısaca vurgulamam gerekirse ilerleyici kas hastalığı (ALS) olan bir babanın oğluna ilişkin duygularına çevirmenlik yapılabilmiş kullanılan bir implantla. “Aklına girmek” deyiminin gerçeğe dönüşmesi çok uzağımızda değil diyebiliriz bu örnekten yola çıkarak.
Son Söz : Dağarcık Türkiye okuruna kapımızdaki bu gelişme için bir kesit sunmak istedim. Bu başlığın altını doldurmak o denli olanaklı ki, bunun için bir yazı değil ciltlerce kitabı dolduracak bilgi ve düşünce üretilebilir.
Yazıda sözü edilen kişi ve görüşler bire bir benimsendiği için değil esin kaynağı olsun diye alıntılandı.
https://www.globalresearch.ca/what-you-need-know-about-transhumanist-agenda/5774299