Bu da nasıl soru demeyin; biraz ileride açıklayacağım.
Önce başka bir sorunun yanıtı lazım. “Ukrayna sorunu” nedir?
Nasıl Türkiye’yi parçalamak için Yunanistan’ı 1820’lerde koçbaşı olarak kullandılar ve aynı şekilde ve aynı amaçla bugün de kullanıyorlarsa, şimdi de Ukrayna’nın Rusya için koçbaşı yapılmak istendiği, yapıldığı yılları, ayları ve haftaları yaşıyoruz. Koçbaşı dedik diye kuru bir benzetme yaptık sanılmasın, olay önemli. Önemi ne peki, Ukrayna NATO’ya alınırsa savaş çıkar mı, çıkmaz mı diye düşünmeye başladı ya millet, ondan.
Bence çıkar. Rusya’nın amanı yamanı yok çünkü. Adam haklı, hangi devlet göz göre göre sınırlarını, varlığını, geleceğini eskiden kendi toprağı olan bir yer için tehlikeye atar? Ama ABD ve AB kahramanlık yapacak gibi gözükmüyor. Durumu anlıyorlar. İleri gittiklerinin de farkındalar. Bu nedenle, bol bol havlıyorlar, bir şey yapmaları söz konusu değil.
Bu arada asıl farkında olunan şey, NATO’nun ne olduğu, ne hale geldiği ve yarın ne olacağı? Dağılmanın öngününde (arifesinde) olan bir askeri kışkırtma örgütünün caydırıcılığı ve yararı olabilir mi? Bu bir. NATO, “savunma” örgütü olarak kurulmuştu, o günlerde buna inananlar inandı, ama artık buna inanan insan kaldı mı acaba? Bu iki. NATO ABD’nin kullandığı bir örgüt olduğundan üyeler ABD’den kurtulma telaşındalar, çünkü, çıkarları Avrasya’da, Rusya’yla anlaşmak istiyorlar, ve enerji ve ticaret olarak Asya’ya bağımlı durumdalar. Bu üç. ABD’nin durumu da pek güven vermiyor, onunla birlikte batmak, ya da en azından onunla birlikte zarar görmek ihtimali ihmal edilebilir mi? Bu da dört.
Benim gibi düşünenler NATO’ya bugünlerde değil, eskiden beri karşıdır. Nedeni, “Amerikan Yüzyılı”nın saldırı aracı olmasından geliyor. Yani emperyalizmin bir silahı. Bunun için üşenmedik, bu yüzden hep NATO aleyhtarlığı yaptık, hem bağırdık, hem pankart taşıdık, hem de yazdık çizdik. Gerçi şimdi NATO’nun tüyleri döküldü, Doğu Bloku çözüldükten sonra hedefi de yok oldu, ama hala sözü edildiğine göre önemi vardır herhalde diye düşünenler var, olabilir.
O Amerikan Yüzyılı ise tamamlanmadı, daha yüzyıl olamadı, fakat gene de sonuna yaklaştı.
Nedir “Dünya Savaşı”?
“Dünya savaşı” kavramı, 20. yüzyılın 10’lu yıllarında Avrupa’da, Avrupalıların çıkardığı bir savaşın adı olarak ve o yüzden, sonradan ortaya çıkmıştı. Oysa öyle bir kavram yoktu. O zamana kadar görülmemiş büyüklükte bir savaş olduğu söylendi, yazıldı, çizildi. Bu nedenle ilk adı Genel Savaş’tı, bizdeki kullanımıyla “Harbi Umumi”. Dört yıl sürdü. Milyonlarca insan öldü, kentler yıkıldı, ülkeler harab oldu, toplumlar mahvoldu, sanayiler çöktü, ekonomiler battı, falan filan.
Yirmi yıl sonra ikinci bir büyük savaş çıktığı zaman bu “ilk” büyük ve genel savaşa herkes tarafından “Birinci Dünya Savaşı” dendi.
Her zaman öngörülü olan insanlar vardır.
“Savaşçılığından” mıdır, savaş personeli çünkü, bilinmiyor, bir Alman generali ve Harbi Umumi’de Almanya’nın genelkurmay başkanı olan Ludendorff daha 1920’li yıllarda bu büyük savaşa “birinci dünya savaşı” adını vermişti.1 Niyeti, “ikinci” bir büyük savaşı çıkarmak olsa gerekti! Çünkü Prusyalı Erich Ludendorff (1865-1937), savaşın son yıllarının ve savaş sonunun öne çıkmış adıydı, Almanya’nın teslim olma kararı almasından sonra da savaşa devam etmeyi savunmuştu. İtilaf devletlerinin şartları çok ağırdı! Kabul edilemezdi! 1920’de Wolfgang Kapp’ın ve 1923’te Hitler’in (“Birahane”) darbe girişimlerine katıldı veya destek verdi, daha sonra Nazi partisinin içinde yer aldı. Irkçıydı, ama şimdi bundan söz etmek için bir neden yok (Ludendorff, Clausewitz’in savaşın siyaset merkezli olduğu tezlerine karşı çıkışıyla tanınır; onun tezi şöyle, “savaş siyasetin devamı değildir, siyaset savaşa hizmet eder”!).
Aslında o zamanlar savaşın gene aynı şekilde çıkacağına, çıkabileceğine, dolayısıyla “tekrarlanacağına” pek fazla olasılık tanıyan yoktu, Ludendorff gibi öyle düşünen başka kimseleri bilmiyoruz çünkü. Çıkmamış olmalıdır; neden derseniz, emperyalizmin savaş demek olduğu o dönemlerde insanlığın kolektif bilincine henüz yerleşmemişti. O genel savaş o kadar kötüydü ki, tekrar benzeri falan olamazdı! Hem tekrarlanacağı ya da devam edeceği, hem de daha kötüsünün olacağı hiç düşünülemezdi. İnsanlık, bir kere yaşanmış o Büyük Savaşın bir daha olmaması gerektiğini düşünüyor ve istiyor, bunun için dua ediyor, ama yeni bir dünya savaşının kaçınılmaz olduğunu herhalde aklına getirmek ve kabul etmek istemiyordu. “İnşallah olmaz” denilerek savaş önlenmesinin mümkün olmadığı da yaşanacak ve görülecekti.
Nitekim 1918’da sona eren bu büyük savaştan yirmi yıl sonra gene bir büyük savaş, gene bir dünya savaşı çıktı. Haliyle o “İkinci”ydi.
Bu dünya savaşı da öncekiyle benzer özellikler gösteriyordu. Birçok şey tıpatıp aynıydı. Hatta savaşın verdiği zararlar daha fazla ve savaşın süresi iki yıl daha uzundu.
1914’te başlayan (Birinci) “Cihan Savaşı”, yirmi yıllık bir aradan sonra aslında devam etmişti. “İkinci” sözü kullanılmıştı, öyle denmişti ama yirmi yıllık kesinti dışında aslında bir devamlılık vardı. Bu bakımdan iki dünya savaşını ayrı savaşlar olarak düşünmemek de mümkündür. Çünkü, 19. yüzyılın sonundan ve 20. yüzyılın başından itibaren dünyanın içine girdiği emperyalizm döneminde “barış dönemleri”, savaşlar arasındaki boşluklardan, çarpışmalar arasındaki ateşkeslerden başka bir şey değildi. Zaten 20. yüzyıl dünya savaşlarını bu şekilde ele alan yazarlar da vardır. Örneğin, bizden Cevat Şakir, 1950’li yılların sonunda, 1918’de “biten” Büyük Savaşı ile başlayan günlerin, yılların savaşın devamı olduğunu yazmıştı. 20’lerde, 30’larda bile savaş hala bitmemişti. Ona göre, “savaşlara numara koymak boştu”. 20. yüzyılda savaşlar bitmiyordu, “bitti” deniyor, herkes “kendisini ve birbirini aldatıyordu”.2
Benzer değerlendirmeleri yapan siyasal tarihçiler de bulunmaktadır.
Bunlardan ve bilinenlerden dolayı şöyle düşünüyoruz.
“Dünya savaşı”,
-
Avrupalıların çıkardığı bir savaştır.
-
Avrupa’dan çıkma bir savaştır.
-
Neredeyse bütün Avrupalıların içinde olduğu bir savaştır.
-
Neredeyse bütün kıtada yürütülen bir savaştır.
-
Dünya çapında olan bir savaştır.
-
Tahribatı çok fazla, nüfus kaybı çok olan bir savaştır.
-
Hemen bitmeyen bir savaştır.
-
Sonunda büyük devrimler olur.
1914 Genel Savaşı Neden “Dünya Savaşı”dır ve Neden “Birinci”dir?
Neden 1914’te çıkan büyük savaş, neden “Dünya Savaşı”dır? Çünkü Dünya Savaşları için belirlenen bütün şartlara uymaktadır. Bu nedenle o da Dünya Savaşıdır.
Peki ama bu savaş neden “birinci” dünya savaşıdır?
Bu konuda Dünya Savaşı için düşünülen yukarıdaki gerçekler için şunlar akla gelmeli.
-
20. yüzyıldan önce de Avrupalıların çıkardığı savaşlar vardı, hatta birçok savaş vardı.
-
Ve bunların bazılarında, aynı şekilde, bütün Avrupalılar savaşın içindeydi.
-
Gene bazılarında savaş bütün kıtada yürütülmüştü.
-
O zamaki bilinebilir ve ulaşılabilir dünya olan coğrafyanın her yeri savaş alanı olduğundan bazıları da aynı şekilde “dünya savaşı” sayılırdı.
-
Bu büyük Avrupa savaşlarında ölümler, felaketler öyle çok, ağır ve korkutucuydu ki, ortaya çıkan tablo, bazılarında Birinci Dünya Savaşından daha dehşetti, hatta bir tanesinin tahribatı, zararı, nüfus kaybı o zamanın ölçülerine göre bakıldığında, Birinci Dünya Savaşından kat kat daha fazlaydı, çok çok fazlaydı.
-
Bazı savaşlar, bırakalım üç-dört yıl sürmesini, yedi yıl, otuz yıl, yüz yıl, hatta yüzlerce yıl sürmüştü, sürebilmekteydi.
-
Bazı savaşlar bırakalım bir-iki devrimi, birçok devrime yol açmıştı.
Bunlara göre, bu durumda 1918’de çıkan Birinci Dünya Savaşının “birinci” olmaması gerekmiyor mu? Öncesi var çünkü. Kaçıncıdır, ince hesap yapmayalım, ama 17. yüzyıldaki bir savaşın her bakımdan 1914 Dünya Savaşından altta kalmadığını, hatta ona beş basar durumda olduğunu söyleyelim.
Bu savaş, 1618 ile 1648 yılları arasında olan “Otuz Yıl Savaşı”dır.
Dünya savaşı olmak bakımından bütün şartları yerine getirmiştir! Hatta eksiği yok, fazlası var.
Dünya Savaşı Olarak Otuz Yıl Savaşı
Şöyle ki; 17. yüzyıldaki Otuz Yıl Savaşı,
-
Avrupalılar tarafından çıkarılmıştır.
-
Neredeyse bütün Avrupalıları çatışmaların içine çekmişti.
-
Nedeyse bütün kıtada yürütülmüştü.
-
O zamanki dünya sayılabilecek Avrupa’nın her yerindeydi.
-
Avrupa nüfusunu yarıya yakın indirmişti, kentler ve ülkeleri yüzyıllarca giderilemeyen zararlara uğratmıştı.
-
Fiili olarak elli (50) yıla yakın sürmüştü.
-
O savaştan sonra devrimler birbirini izlemişti.
Otuz Yıl Savaşı Nedir?
Şimdi ayrıntılara bakalım.
Avrupa’da 17. yüzyılın en önemli olayı da, yüzyıllar boyunca savaş tarihinde en fazla etkileri olan savaş da, başta Alman devletleri olmak üzere bütün Avrupa’yı doğrudan etkileyecek ve perişan edecek olan Otuz Yıl Savaşıydı.
Katolikler ve Protestanlar arasındaki din savaşları olarak başlayan, bu savaşların uzantısı gibi görünen ve “resmen” otuz yıl, fiiliyatta ise kırk sekiz yıl devam edecek olan çatışmaların altında, hem (Avrupa’nın en büyük devleti olan) Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu ile imparatorluğa bağlı prensler arasındaki, hem de silahlı gücü olan bütün kıta devletlerinin arasındaki çekişmeler vardı.
Otuz Yıl Savaşı, dönemi devrimlere götürmesi bakımından da özellikler taşır. Önce savaş dışı kalan İngiltere’de 17. yüzyıl Devrimi, sonra 18. yüzyıl Hollanda Devrimi ve 1789 Büyük Fransız Devrimi, daha sonra diğer Avrupa devrimleri.
Otuz Yıl Savaşı olan bu büyük savaş sonunda, bu ilk dünya savaşı sonunda bu Avrupa devrimleri olmuştu.
Bu durumda “dünya savaşları” yalnızca 20. yüzyılın savaşları değildi.
Dünya Savaşları ve Devrimler
En büyük savaşlarda savaş-devrim ilişkisi tarihsel yolculuğuna çıkmıştı.
Avrupa’nın Otuz Yıl Savaşları girdabına girmesiyle İngiltere dış çatışmalardan kurtulmuş, Avrupa boğazlaşmasının ve Avrupa’nın kendini tüketmesinin dışında kalmıştı. Hiç bir Avrupa ülkesi, Avrupa içi savaş yüzünden, İngiliz iç savaşına müdahale edememişti, normal şartlar altında ederlerdi, hem ada yükselmesin, hem de kendi Eski Rejimlerine örnek olmasın diye. Cromwell Cumhuriyeti, varlığını belirli ölçüde bu Otuz Yıl Savaşına borçluydu. 1640 İngiliz Devrimi, İngiltere’nin arkasından Kıta Avrupa’sının devrimleri çağını başlatacak, Otuz Yıl Savaşı bu devrimlerin de gerçekleşmesinin şartlarını oluşturmuş olacaktı.
1914 Cihan Savaşı, Doğu devrimlerinin maddi temeliydi. Rus ve Türk Devrimleri, bir yerde bu büyük savaş sayesinde gerçekleştirilmişti. Savaşan taraflardan Almanya, doğudaki cepheden kurtulmak amacıyla Rus Devrimini “kolaylaştırmak” için elinden geleni yapmıştı. Almanya, savaşın sona ereceği yıllarda, savaştığı Rusya’da devrim olur, Rusya savaştan çekilir ve orduları da terhis edilirse kendisi için doğu cephesi ortadan kalkacağından İsviçre’deki Rus devrimci hareketinin önderlerini “Kurşun Mühürlü Tren”le topraklarından geçirerek Rusya’ya ulaştırmayı planlamış ve uygulamıştı.3 Devrimin şartları her bakımdan oluşmuş olduğu için belki bu belirleyici sayılamaz ama gene de Sovyet Devriminin bu sayede gerçekleştiği yolunda yorumlar yapılmıştır.
1914-1915 Çanakkale Savaşlarıyla (önce “Deniz”, sonra “Kara” savaşları) Türkler, Rus Devriminin şartlarını hazırlamıştı. İtilaf devletlerinin büyük donanması Çanakkale önlerine geldiğinde efsanevi savunma sayesinde Boğazı geçememiş ve İngiltere Çarlık Rusya’sının yardımına koşamamıştı. Deniz ve kara savaşlarından sonuç alamayan İngiltere, büyük savaştaki ilk yenilgilerini burada almış, Rusya’ya yiyecek, silah ve mühimmat sevkiyatını gerçekleştirememişti. Böylece Devrim Çarlık Rusya’sında başarıya ulaşmıştı. 1917 Sovyet Devrimi ise, 1920 Türk Devriminden yardımını esirgememişti. Almanya’nın teslim olmasıyla savaş bittiğinde yenilgiyi kabul etmemiş Türkiye, bağımsızlık mücadelesini ve Kurtuluş Savaşını başlattığında kendisine en büyük destek ve yardım Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden gelmişti. Devrimler, emperyalizme karşı ortak mücadelede cephe oluşturmuşlar, birbirlerine yararlı olmuşlar, birbirlerine yol açmışlardı.
Ve emperyalizmin, savaş sonrasında Türk Devrimine müdahale etmek ve Kurtuluş Savaşını önlemek şansı kalmamıştı. Daha doğrusu müdahale edilmişti, ancak müdahale yetersiz kalmış, Devrimi önlemek mümkün olmamıştı.
Dünya Savaşları sayesinde devrimler oluyordu.
20. yüzyıl dünya savaşları da devrimlere yol açmıştı.
* Birincisinde, 17. yüzyıldaki dünya savaşı olan Otuz Yıl Savaşında Avrupa devrimleri olmuştu.
* İkincisinde, 1918’de başlayan büyük savaşta Sovyet ve Türk Devrimleri, yani Doğu devrimleri.
* „İkinci“ denilen üçüncüsünde ise, Asya ve Doğu Avrupa, yani Avrasya devrimleri.
Özetle, ilk dünya savaşı olan Otuz Yıl Savaşı Avrupa’nın, ikincisi Asya’nın, üçüncüsü Avrasya’nın devrimlerine yol açmıştı.
O İlk Dünya Savaşının 20. Yüzyıl Savaşlarından Farkları
Bir 17. yüzyıl savaşının 20. yüzyıl savaşlarıyla benzerliklerini göstermeye çalıştık, ancak gene de ilk dünya savaşı olarak Otuz Yıl Savaşının, süreç olarak 20. yüzyılda yaşanan ve halen yaşamakta olduğumuz “Dünya Savaşı / Savaşları”ndan farkları vardı. Savaş sosyolojisi açısından ilk fark, 20. yüzyıldaki iki büyük savaşın “topyekûn savaş”lar, düzenli ve planlı savaşlar olmalarına karşılık, Otuz Yıl Savaşının dağınık ve başıbozuk savaşlar ve çatışmalar toplamı olmasıdır. Fakat savaşların süreçleri bakımından esas fark, bu ilk dünya (yani Avrupa) savaşının o dönemde bitmiş, sonlanmış olmasıdır.
Savaşların amaçları ve hedefleri olarak da önemli bir fark bulunmaktadır. 20. yüzyılın Dünya Savaşları paylaşım savaşlarıydı, oysa 17. yüzyılın “dünya savaşı”nda böyle bir hedef yoktu. Elbette nedenleri olduğunu biliyoruz ama, eğer böyle bir kategori varsa, 17. yüzyılın Dünya Savaşı, “nedensiz savaşlar” kategorisindeki en önemli örnektir. Yayılma güdüsü bütün büyük devletlerde o zaman da vardı ama ekonomi ve siyasetin modern savaş mekanizmalarını doğurduğu emperyalizmin özellikleri, örneğin, emperyalist ilhak gibi eğilimleri o dönemde henüz yoktu, olamazdı da.
Dünya Savaşı Kavramıyla İlgili Sonuçlar
Bugün savaşın Ukrayna’dan çıkıp çıkmayacağı düşünüldüğüne göre günümüzde Avrupa’nın hala “büyük savaş çıkış merkezi” olduğu söylenebilir. Ukrayna Avrupa sınırları içerisindedir.
Eğer birden çok dünya savaşı varsa, ilki, birincisi 17. yüzyıldakidir.
Dünya savaşları kolayca çıkan savaşlar değildir. Ancak bütün dünya savaşlarının ne kadar kolay çıktığını hatırlayacak olursak, her anın da savaşın çıktığı an olabileceğini düşünürüz.
Yeniden çıkacak bir dünya savaşının kaçıncı dünya savaşı olduğu tartışmalıdır.
Savaş çıkıp bunun kaçıncı olduğunu görmektense, bunu tartışmak daha iyi olmaz mı?
Gerek Soğuk Savaş döneminde, gerekse onu arkalayan “tek-kutuplu dünya” döneminde, her an yaygın bir sıcak savaşa dönüşebilecek şartların savaş olmadığı düşünülebilir mi? İlk ateş eden olmaktan kaçınmanın karşılıklı silahlanma sayesinde olduğunu bilmeyen var mı? Sürekli tırmanan ve tırmandırılan silahlanma yarışının “caydırılık”ı yarattığının düşünüldüğü durum savaş olmayabilir mi?
Bu bakımdan önümüzdeki dönemlerde göreceğimiz, dünya savaşının başka aşamaları ve şekillerinin ortaya çıkması olacaktır.
Önemli noktalardan biri, “yeni dünya savaşı” denilebilecek büyük bir çatışmanın bundan sonra Avrupa’dan değil, dünyanın Avrupa dışındaki bir yerinden çıkma durumudur. Yani yeni büyük savaş, bütün büyük savaşların çıktığı Avrupa’dan çıkmayacak, Avrupa topraklarından başlamayacaktır. Avrupa, “büyük savaş çıkarma merkezi” olma özelliğini kaybetmiş olmalıdır.
1 Zafer Toprak, İttihat-Terakki ve Cihan Harbi / Savaş Ekonomisi ve Türkiye’de Devletçilik (1914-1918), Kaynak Yayınları, İstanbul 2016, s. 258.
2 Halikarnas Balıkçısı, “Vals Dünyası”, Mavi Sürgün, Bilgi Yayınevi, Ankara 1990, s. 11.
3 Bu konuda geniş bilgi için bkz. Stefan Zweig, “Mühürlü Tren – Lenin / 9 Nisan 1917”; Yıldızın Parladığı Anlar, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul [?] içinde, s. 239-251.