Varlık ve Doğruluk

 

Var olan ve doğru olan arasındaki ilişki nedir? Bu soruyu yanıtlamaya Aristo’nun dikkat çektiği önemli bir gerçeği değerlendirerek başlayalım: Bir kişi varsa bu kişinin var olduğu önermesi doğru olacaktır. Benzer şekilde, bahsi geçen kişinin var olduğu önermesi doğruysa bu kişi vardır. Ancak kişinin var olması ve onun var olduğu önermesinin doğru olması arasında asimetrik bir ilişki mevcuttur: Kişinin varlığı, onunla ilgili önermenin doğruluğunun kaynağıdır, oysa tam tersi durum geçerli değildir. Kedim Sofi’nin var olduğu doğrudur çünkü Sofi gerçekten de vardır. Sofi’nin var olduğu önermesi doğru olduğu için Sofi vardır diyen birisiyle karşılaşırsak, temel bir hata yaptığını düşünürüz.


“Bu kadar bariz bir gözlemi önemli bir noktaymış gibi yutturmaya çalışma!” dediğinizi duyar gibiyim. Ancak varlık ve doğruluk arasındaki ilişki hakkındaki bu gözlem çağdaş metafizikçilerin alet çantasındaki en önemli ögelerden birinin temelini oluşturur: Doğru-yapıcı İlkesi [
ing. Truthmaker Principle]. Doğru-yapıcı İlkesine göre her doğru önerme için gerçeklikte o önermeyi “doğru yapan” bir şeyin var olması gerekir. Bu ilke sıklıkla günümüzdeki filozoflar tarafından “hilekâr” teorileri yakalamakta kullanılır [ing. “catching cheaters”]. Bu teoriler, farkında olarak ya da olmadan, varlığa hiçbir şekilde bağlı olmayan doğru önermeler kabul eden teorilerdir.

Bu şekilde “hilekâr” olduğu iddia edilen bir teoriden daha önce bahsetmiştim. Temmuz ayki yazımda Şimdicilik, yani var olan tek zamanın şimdi olduğu teorisi hakkında yazıyordum. Bu teorinin karşılaştığı itirazlardan birinin doğru-yapıcı ilkesine dayandığını söylemiştim. Kuşkusuz, geçmişle ilgili birçok doğru önerme mevcuttur. Örneğin Sokrates’in kalkık burunlu olduğu doğrudur. Ancak geçmişteki şeylerin varlığını reddediyorsak, dolayısıyla Sokrates (ve kalkık burnu) yoksa, bu önermeyi doğru yapan ne olabilir? Bazılarına göre Doğru-yapıcı İlkesini ihlal ediyor oluşu bu teorinin yanlışlığını gösterir.

Doğru-yapıcı İlkesinin yakaladığı hilekâr teoriler zaman felsefesi alanıyla sınırlı değildir. Zihin felsefesinde de Doğru-Yapıcı İlkesini ihlal ettiği için hatalı olduğu iddia edilen teoriler mevcuttur. Örneğin, Mantıksal Davranışçılık [ing. Logical Behaviorism] teorisinde zihinsel durumlar belirli davranışlarla bir tutulur. Daha doğru bir şekilde ifade etmek gerekirse, Mantıksal Davranışçılara göre zihinsel durumlarla ilgili cümleler aslında davranışlarla ilgili önermeleri ifade ederler.i

Bu teoriyle karşılaşan hemen herkesin ilk anda dikkat çekeceği nokta şu olacaktır: Ben belirli bir zihinsel durumda olup, örneğin acı içinde olup, yine de bunu davranışlarıma hiç yansıtmayabilirim. Benzer şekilde, dışarıda yağmur yağdığına inanıyorum diye – ki inanç bir tür zihinsel durumdur – davranışlarımda bu inancımı açıkça sergilemem gerekmez. Bu tür durumlarla başa çıkmak için Mantıksal Davranışçılar eğilimlere [ing. dispositions] başvurmuştur. Örneğin benim dışarıda yağmur yağdığına inandığımı söylemek, dışarıya çıksaydım yanıma yağmurluk ya da şemsiye alacağımı, bana yağmur yağıp yağmadığı sorulsaydı yağdığını söyleyeceğimi, camlar açık olsaydı gidip kapayacağımı, vb. söylemekten, yani bana belirli davranışsal eğilimler atfetmekten ibarettir.

Ancak Doğru-yapıcı İlkesini benimseyenlere göre bu yeterli bir açıklama değildir. Bu açıklamada başvurulan eğilimsel ifadeleri doğru yapan nedir? Bu itirazı daha iyi anlayabilmek için eğilimleri daha yakından inceleyelim. Örneğin bu cam bardak kırılgandır deriz. Burada bardağa bir özellik atfederiz, kırılganlık. Ancak bardağın kırılganlığı onun yalnızca eğilimsel bir özelliğidir: bardağa kırılgan diyerek onu belirli yükseklikten yere bırakırsak ya da büyük bir kuvvete maruz bırakırsak kırılacağını ifade ederiz. Bardak halihazırda kırık değildir, yalnızca belirli koşullar altında kırılma eğilimi vardır. Böyle bir durumda bardağın kırılganlığını, bardağın halihazırda sahip olduğu kategorik özelliklerle temellendirebiliriz. Örneğin, bardağın kırılganlığı, sahip olduğu moleküler yapının bir tezahürüdür diyebiliriz. Böylece kırılganlık gibi eğilimsel bir özellik moleküler yapı gibi kategorik bir özellikle temellendirilmiş olur. “Bu bardak kırılgandır” önermesini doğru yapan nedir sorusunun bir yanıtı olacaktır: cam bardağın moleküler yapısı. Ancak Mantıksal Davranışçıların koyutladığı eğilimsel özellikler, zihne sahip olan öznenin halihazırda sahip olduğu kategorik özelliklerle temellendirilmemiştir.ii Dolayısıyla Mantıksal Davranışçı “Deniz dışarıda yağmur yağdığına inanıyor” cümlesini doğru yapan nedir sorusunu yanıtsız bırakarak Doğru-yapıcı İlkesini ihlal eder.

İşte Doğru-yapıcı İlkesinin işlevi budur. Felsefedeki metafizik teori üretme etkinliğinde düzenleyici bir rol oynar. Ancak kendisi de elbette metafizik bir görüştür, dolayısıyla tartışmaya açıktır. Özellikle, bahsi geçen doğru-yapma ilişkisinin tam olarak ne olduğu ya da doğru-yapıcı varlıkların ne türden şeyler olduğu sorgulanabilir. Ancak bu incelemelerden başka bir yazımda bahsedeceğim.

i Mantıksal Davranışçılık temelde Kartezyen Töz Düalizmine karşı bir alternatif olarak doğmuştur. Töz Düalizmine göre zihin tamamen bedenden bağımsız şekilde var olabilecek bir “töz”dür [ing. substance]. Ancak ünlü Mantıksal Davranışçı Gilbert Ryle’a göre zihni bedenin üstünde ve ötesinde bir töz olarak düşünmek bir “kategori hatası” yapmaktır. Zihni, bedenin gösterdiği davranışlara ek olarak var olan bir nesne olarak düşünmek, tuttuğunuz futbol takımının son derece uyumlu ve hevesli bir şekilde oynayarak gösterdiği “takım ruhu”nun, takımdaki oyunculara ek olarak var olan bir nesne olduğunu düşünmek gibidir.

ii Örneğin, beynin sahip olduğu nöronal yapıya göndermede bulunabilirlerdi, ancak bu hamle zihnin davranışlardan ibaret olduğu şeklindeki temel iddiayla ters düşer, işin içine beyin gibi fiziksel bir nesneyi katmış olurdu. Buna benzer bir hamleyi Davranışçılığı takip eden baskın zihin felsefesi akımını, Zihin-Beyin Özdeşliğini savunanlar yapacaktı.

Bunları da sevebilirsiniz