Komşuda, güncel koşullarda yaşamdan söz edilemez. Bugünkü yüzey sıcaklığı 475 derecedir. Bu sıcaklık kurşunun ergime derecesi olan 328’den 147 derece daha yüksektir.
Dünyanın ya da daha büyük ölçekte evrenin koşulları değişken. Çok değil 1 milyardan daha az zaman önce komşumuzun yüzey sıcaklığı yerküreninkine benziyordu. Okyanusları, karaları vardı. Yağmur ve kar bile yağmaktaydı. Yaşamın varlığından bile söz etmek olasıydı.
Ansızın değişen ortam komşunun koşullarını kökünden değiştirdi. Sera gazları komşunun katili oldu denebilir. Birikerek “kopup giden sıcaklık”(**) ortamı hızla kuruttu.
Irmaklar, göller ve okyanuslar buharlaştı. Az önce betimlenen yaşam koşulları yerini cehenneme bıraktı. Tüm bu olumsuzluklara komşuda devinime geçerek önü alınmaz değişikliklere yol açan volkanlar neden oldu.
Bugün dünyada böyle bir gelişme yaşansa en gelişmiş varlık insanın hiçbir yeteneği kaçınılmaz sonun önüne geçemez. Komşuda yaşananlar doğa eliyle yaşandı.
Sera gazları ve ısınma yerkürenin güncel sorunu!
Komşudaki gibi “kopup giden” ısınma şimdilik söz konusu olmadığı için özellikle bilim insanlarının çığlık atarcasına dile getirdiği uyarılara kulak asan yok denecek kadar az.
Kopup giden sıcaklık artışı bugün için söz konusu değilse de kapımızdaki önemli sorun olarak varlığını sürdürüyor.
Henüz geç kalınmış sayılmaz!
İnsanlık komşuda doğa eliyle kendisini gösteren cehennemi kendi yerküresinde yaşamak istemiyorsa evrendeki deneyimleri dikkate almak zorunda.
Dünyanın ve ülkemizin dört bir yanında kendisini gösteren ve her geçen gün daha fazla duyumsatan orman yangınları, seller ve başka doğal yıkımları “iklim değişikliği” başlığı altında değerlendirmek ne denli doğru?
İklim değişikliği adıyla andığınızda yavaş ilerleyen ve bir ölçüde doğal sayılması gereken bir sürece göndermede bulunmuş oluyorsunuz. Oysa, kopup giden sıcaklık artışına evrilebilecek bir tehlike var karşımızda. Bu nedenle adlandırmayı da buna uyarlamak gerekir.
“İklim ağıryıkımı (felaketi)” bu durumu çok daha iyi tanımlayacağı gibi bu süreci durdurma bağlamında insanlığı uyarıcı işlev görebilir.
Ne yapmalı?
Yazının esin kaynağı(***) haftalık popüler bilim dergisi Herkese Bilim Teknoloji’deki bir yazıydı. Yazar hemen hepimizin yakından tanıdığı küresel ölçekte tanınmış ve akademik yetkinliğini kanıtlamış yerbilimcimiz Celâl Şengör’dü.
Şengör, yanı başımızdaki komşu gezegende yaşananları kusursuz şekilde betimleyerek dünyanın da evrenin de sürekli bir değişim içinde olduğunun altını çizerek bir bakıma insanlığı sarsma görevini yerine getirmiş olmaktaydı.
Doğrusunu isterseniz bugüne dek okuduğum sayısız popüler bilim yazısından belleğime çivilenenler listesine eklenenlerden birisi oldu bu yazı.
Şengör, tehlikenin farkında mısınız demekle yetinmeyerek, ne yapmalı sorusuna da yanıt vermiş.
Bir iklim ağıryıkımı yaşamakta olan insanlığın yerine getirmesi gereken iki önemli eylemi şu şekilde sıralamış.
-
Sera gazı salınımının önde gelen nedeni olan fosil yakıt kullanımına ivedilikle son vermek.
-
Görünürde değilse bile gerçekte yerküreye fazla gelen, yük olmaya başlayan nüfus artışını sınırlamak.
Her iki ivediliğin yerine getirilmesi bilim insanlarının önerisi ve isteğidir.
Bu önerilerin yaşama geçirilmesiyse siyasetçilerin işi ve görevidir.
Ulusal ve küresel ölçekte bu eylemleri yaşama geçirecek derinlikte ve sorumlulukta siyasetçi ve devlet adamı arayıp bulmak Diyojen’in elinde fenerle “adam arayıp, bulması” kadar zor bir iş olsa gerektir.
Şengör, konuyla ilgili duyarlılık ve sorumluluk gösterecek, dolayısı ile de, eyleme geçecek politikacı yokluğuna vurguyu şu sözlerle yapmış :
“…bugünkü toplumların hiçbirindeki politikacılar bu korkunç tehlikeyi anlayabilecek zekâ ve bilgiye sahip değillerdir.” Köşeli sözlerle yetinmeyen Şengör, sorunun ancak bilgili insanlardan oluşan ve dediğini yaptırma gücü bulunan diktatoryal bir dünya yönetimince çözülebileceğine inancını eklemiş. Başka deyişle, sorunu gören ve saptayanın eyleme geçme yetkisine de sahip olması gerekliliğine vurgu yapmış.
Dünyadan bir başka örnek!
Sera gazı salınımlarının sınırlanması girişimleri karşısında gelişmiş ülkelerin ve elbette o ülkelerdeki “değerli” şirketlerin bulduğu çözüm sera gazı salınımı olmayan ya da son derece sınırlı olan ülkelerden kota satın almaları yoluna gitmek olmuş. Sen kirletmesen de olur! Ben senin yerine kirletirim diyen bir vicdansızlıktır bu.
Ülkemizden örnekler de hiç iç açıcı sayılmaz!
Fosil yakıtların kullanımına bir an önce son verilmesi önerilirken Türkiye yerli ve milli otomobil üretimine odaklanarak kapanmakta olan çağı yakalama peşindedir.
Yine Türkiye’de yeni evlenenlere “üç çocuk” yapmaları önerisi en tepedeki kişi tarafından hemen her ortamda seslendirilmektedir.
Önderliği bu düzeyde olan insanlığın koşar adım yok oluşa gidişine şaşırmak gereksizdir. İnsanın sınır ve kural tanımazlığı, vicdansızlığı ve insafsızlığı kendisiyle birlikte bu sorunda en küçük payı olmayan diğer canlıları da yaşam sahnesinden indirecektir.
Yakın gelecekte sonumuzu getirecek yoldan geri dönülmesi gereğini üsteleyerek yinelemek hiç işe yaramasa bile “tarihe not düşmek” tarihsel görevini yerine getirmektir.
Şengör’ün sivri dilini yansıtan keskin kaleminden tümceyle bağlayalım yazıyı :
Bir televizyon yayınında “ya bilimi izleyerek insan olarak gelişeceğiz, ya da maymunluğa geri döneceğiz” demiştim. Eğer kopup giden bir sıcaklık artışına neden olursak “maymunluğa bile dönemeyeceğiz; buharlaşıp gideceğiz.”
(*) Güneşe bizden daha yakın olan komşu gezegen Venüs.
(**)Venüs’te bir milyar yıl önce yaşandığı gibi artan sera gazlarının kritik eşiği aşması sonucu sürecin geri dönüşsüz duruma gelmesi.
(***) “Venüs’ün Başına Gelen Dünya için de en Büyük Tehlikedir”, Herkese Bilim Teknoloji, 5 Ağustos 2021, Sayı 280, sayfa 8-9.