İlkokuldayken, her yeni yılda devir teslim töreni misali bir temsil sahnelerdik. Bir öğrenci pamuktan yapılmış -bu nedenle sürekli düşüp duran- sakalı ya da kaymasın diye ikide bir burnuna bastırdığı kocaman gözlüğü ve şemsiyeden bozma bastonuyla belini tutarak ilerler, konuşmakta zorluk çeken yaşlı bir dede/nine edasıyla “Evladım, artık benim vaktim doldu.” derdi Yeni Yıl rolündekine. Piyesi izleyen bizlere dönüp, elini ağır ağır sallayarak son bir veda etmeden önce o yıl neler olduğunu anlatırdı kısaca, kendi cümleleri ve kendi anılarıyla… “Ben de sizin gibi küçük bir çocukken çok kar yağmıştı, okullar tatil oldu diye çok sevinmiştik. Kar topu oynamıştık parkta. Biz mutluyduk kar yağdı diye ama dikkatsiz sürücüler kaygan yollarda çok kaza yaptı. Bu kazalar herkesi üzdü. Sonra biraz büyüdüm, bahar geldi. Bahar aylarında canımız hiç ders dinlemek istemezdi. Teneffüs zili de bozuktu galiba, zili duyamayınca geç kalabilirdik derse bazen. Sonra yaz olunca okul bitti, denize girdik, dondurma yedik. Eğlendik ama derslerimizi de aksatmadık. Önceki sene gördüğümüz konuların tekrarını yaptık. Sonbahar gelince okullar açıldı. Bir yaş daha büyüdük. Arkadaşlarımıza iyi davranacağımıza, derslerimize çok çalışacağımıza söz verdik. Yağmur yağdığı zaman bahçeye çıkamadık ama sınıfta oynayabileceğimiz yeni oyunlar bulduk.”
Eski Yıl’ın, eski yılı hatırladığı kadarıyla aktardığı bu ve benzeri anılardan sonra veda konuşmasına gelirdi sıra. Bu her yıl için, herkes için aynıydı. Öğretmenimizin ısrarla söylememizi istediği tek bölümdü:
“Bir yılı birlikte tamamladık. Sana yaşadığım her şeyi anlattığıma göre artık gidebilirim Yeni Yıl. Kendinize iyi bakın çocuklar… Beni unutmayın!”
Bize uzanmış elini titrek bir şekilde tekrar beline yaslar ve sallana sallana uzaklaşırdı.
Yeni Yıl, Eski Yıl’ın ardından üzgün bir ifadeyle el sallayıp, gözden kaybolduğu anda yerinde zıplayarak “Evet, artık ben geldim! Eski yılda iyi-kötü birçok şey yaşadınız ama bu yıl her şey çook güzel olacak. Çünkü benim diğer adım Umut. Biz birlikte büyüyeceğiz.” derdi.
Biten bir hayatın ardından sürpriz bir doğum haberi almış gibi içimiz buruk olmasına rağmen heyecanlanır ve meraklanırdık.
***
Şimdi düşünüyorum da o yaşımızda ne kadar önemli konulardan bahsediyormuşuz küçücük sınıfta. Cumhuriyet Kadını öğretmenimizin kalıplaşmış cinsiyet temelli rollere inat, eski yıl temsilini kadın ve erkek olarak dönüşümlü seçmesi; ocaktan aralık ayına, doğumdan ölüme, özünde bir hayatı işlemesi; geçmişin geleceğe bıraktığı anılar… Vedalaşma… Eski yılın son sözleri: “Beni unutmayın, geçmişi unutmayın, yaşadıklarınızı unutmayın!”
Saatler, günler, yıllar ve bilgiler birbirine eklenerek ilerler… Zaman kimseye aldırmasa da bilginin ilerlemesi için yazılı binlerce kaynak bile yetmeyebilir bazen. Bu kaynaklar değiştirilip dönüştürülebileceği gibi aradığımız bilgiye ulaşmak için hangi kaynağa başvurmamız gerektiğinden de emin olamayabiliriz. Tıpkı kitap, defter açık bir sınavda konuya hâkim olmayan öğrencinin cevabı hangi kitabın kaçıncı sayfasında bulacağını bilememesi gibi.
Bu noktada hafıza önem taşır. Bireyin hafızası… 2020, yüzyıllar sonra bile tarih derslerinde düşünmeden işaretlenecek bir şık olarak yazdırdı adını sayfalara, bu bir gerçek. Peki bu yılı deneyimleyen bireyler olarak orada yazacak olan kelimeleri ve cümleleri bizi, yaşadıklarımızı, duygularımızı anlatmaya yeterli bulabilecek miyiz? Yıllar sonra doğacak çocuklar o kitapları okuduğunda ne öğrenecek, ne ders çıkaracak o derslerden?
Bencilliği, vurdumduymazlığı, cahilliği, caniliği görecekler mi o satırlarda? Yolsuzları, aymazları, kadın katillerini, adaletsiz adalet savunucularını da okuyacaklar mı?
Belki de eski yıl sendeleyerek sahneden indiği anda silinip gidecek hepsi. Şimdiye kadar hep öyle olmadı mı? O nedenle son cümlesi “Beni unutmayın!” değil miydi her eski yılın?
Bireysel hafıza yakın çevreyi aydınlattı yıllar boyu. Sen, ben, o buradayız. Yine…
Peki ya “Toplumsal Hafıza”? On üzerinden kaç puan verirsiniz toplumumuza, bize? Geçer not alabilir miyiz acaba bu sene?
***
Yeni yıl, diğer adıyla Yeni Umut için umudum var yine de. “Asla Yalnız Yürümeyeceksin!” diyenlerin; birileri annesine, babasına, kardeşine, çocuğuna tekrar sarılabilsin diye kendi ailesini aylarca göremeyenlerin; özenle sakladıkları, paketi açılmamış battaniyeleri tereddüt etmeden deprem bölgesine gönderenlerin; yedi, sekiz yaşlarındaki çocuklara ezberletilmesi uygun görülmüş cümleleri dayatmak yerine kendi kelimelerini seçmeleri, kendi anılarını, geçmişlerini hatırlamaları, sahip çıkmaları ve paylaşmaları için cesaretlendiren, bir bakıma “Toplumsal Hafıza” oluşturmaya yönelik alıştırmalarla bizi geleceğe, birikimli yeniliğe hazırlayan öğretmenlerimizin hatırına… Umudum var.
“Evet, artık ben geldim! Ben 2021, Yeni Umut! Biz birlikte büyüyeceğiz.”
*Gevende, Sen Balık Değilsin ki – Sanki