İlk olarak FETÖ olayında yaşadık. 15 Temmuz Darbe girişimi sonrasında, terör örgütü olarak kabul edilince, daha öncesinde bu örgütle ilişki kuranların hukuken ve siyaseten aklanabilmeleri açısından siyaset tarafından koyulan fiili milat yani 17, 25 Aralık 2013 tarihleri, Anayasaya aykırı olarak yargı tarafından da kabul edildi. 17, 25 Aralık 2013 öncesi bu örgütle kurulan ilişkiler, işbirlikleri suç olmaktan çıkarıldı. FETÖ’nün gelişip serpilmesinde büyük katkısı olan AKP iktidarının önde gelenleri ve geçmiş siyasetçiler yani Özal, Demirel, Ecevit, Çiller, Türkeş, Yılmaz ve daha niceleri, örgütün gelişip, tüm devleti ele geçirmeye yönelik faaliyetlerinden dolayı fiilen sorumsuz kılındılar.
Benzer bir milat oluşturma çabası, günümüzde muhalefet bloğu açısından da söz konusu. Özellikle geçtiğimiz Temmuz ayında gerçekleştirilen CHP Kurultayından itibaren, Kılıçdaroğlu’nun söylemleriyle iyice görünür hale gelen bir durum söz konusu. Bu gün yaşanan ekonomik, siyasi, toplumsal tüm sorunların sorumluluğu, “Tek Kişilik Saray Hükümeti Türkiye’yi 5 temel sorunla karşı karşıya bırakmıştır” denilerek, 24 Haziran 2018 tarihinde kabul edilen anayasa değişikliğiyle oluşturulan yönetim sistemine yüklenerek, siyaseten yeni bir milat oluşturulmaya çalışılıyor. Bu milat sayesinde, 24 Haziran 2018 öncesi AKP iktidarı döneminde AKP’yi destekleyen yerel ve küresel sermaye çevreleri, yetmez ama evetçiler, fiilen AKP içerisinde üstelikte sorumlu mevkilerde görev alan Abdullah Gül, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu ve benzerleri, birlikte açılım yaptıkları HDP, siyaseten aklanmış oldu. 2018 miladının yararı bunlarla sınırlı da değil. Bu milat sayesinde 2002-2018 Haziran ayı arasında gerçekleştirilen AKP icraatları da muhalefetin hedefi olmaktan çıkarılmış oluyor.
CHP adına en yetkili ağızdan yapılan konuşmalarla, 18 yıla yaklaşan AKP iktidarını, 24 Haziran 2018 öncesi ve sonrası diye ayırıp, bugün yaşanan tüm sorunları 2018 Anayasa değişikliği sonrası kurulan sisteme yükleyen bu yeni söylemi, siyasette hiçbir şeyin boşuna söylenmediğini de dikkate aldığımızda, siyaseten nasıl değerlendirmemiz gerekiyor?
İlk akla gelen gerekçe, Haziran 2018 öncesi AKP iktidarı icraatlarının, o dönem AKP’sinde görev alan siyasilerin en azından bir kısmının mevcut CHP yönetimi tarafından çok da yanlış olarak görülmediği oluyor doğal olarak. Daha yumuşak bir dille, ülkeyi bu günkü çıkmaza getiren hataların en azından çok büyük bölümünün 2018 Anayasa Referandumu sonrasında yapıldığının düşünülüyor olabileceğini söylemek de mümkün.
Bu varsayımın, ilk başta, saçma, komik hatta kötü niyetli olarak değerlendirilmesinin mümkün olduğunun farkındayım. Ancak, Kılıçdaroğlu’nun “Abdullah Gül’den neden bu kadar korkuyorlar?” diyerek, Gül’ü aklayıp, AKP’nin korkulu rüyası ilan ettiği, ekonomideki sorunların bütün yükünü “Güven vermeyen damadını görevden alıp yerine liyakat sahibi birini getirmelisin” diyerek Berat Albayarak’a yükleyip, Babacan, Mehmet Şimşek gibi 2002-2018 arasında ekonominin patronluğunu yapanlardan söz etmediği hatırlandığında o kadar da saçma ya da kötü niyetli bir yorum olarak değerlendirilmemesi de mümkün diye düşünüyorum.
Bu durumda akla gelen ilk soru,“neden” oluyor doğal olarak.
“Neden?” sorusunun yanıtının, önümüzdeki seçimde “AKP iktidarına” son vermek için yapılan/yapılacağı söyleyen ittifakın kapsamı ve programıyla ilişkili olduğunu düşünmek sanırım çok da yanlış olmayacaktır.
Eğer durum böyleyse, bu durumun farklı ve belki de daha büyük bir sorunun da nedeni olacağı açıktır ve bu durum, AKP’yi iktidardan uzaklaştırmanın, AKP’nin temsil ettiği ve 19 yıla yakındır sürekli olarak uygulamaya devam ettiği neoliberal küreselleşmeci bağımlılık politikalarının da iktidardan uzaklaştırılması anlamına gelip gelmeyeceğinin sorgulanmasını zorunlu kılmaktadır.
Soru son derece nettir. Düne kadar AKP’nin arkasında, yanında, içerisinde hatta başrolünde olanların da içerisinde olduğu bir ittifak, AKP’yi kurum olarak iktidardan uzaklaştırsa da, 2002 Kasımında AKP’yi iktidar yapan dinamiklerin, ideolojinin, fikirlerin iktidarının sonlanmasını sağlayabilir mi?
2002’de olduğu gibi, “değiştiler” der, “olmaz öyle şey” diyenleri de yine o tarihlerde olduğu gibi çağ dışı kalmış paranoyaklar olarak ilan ederseniz neden olmasın?