“Altı Ok’un İzindeyiz” şarkısı eşliğinde Altı Ok’a veda etmek.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin 37. Olağan Kurultayında bir kez daha Genel Başkan seçildi. Kurultayda yaptığı konuşmada 13 maddelik “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesini” açıkladı.

Bu yazıda ele alacağım konu, kurultay delegelerinin oylarına sunularak kabul edilen söz konusu bildiri değil. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan Yeni devletçilik: Güçlü sosyal devletbaşlıklı yazısı.

Söz konusu yazı, “Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün altı ilkesinden biri olan ‘devletçilik’, 21. yüzyılın özgün koşulları içinde yeniden tanımlanmayı bekliyor. Bu yeni tanımlama, aynı zamanda içinden geçtiğimiz Covid-19 sürecinin önümüze koyduğu da bir zorunluluk. Salgın öncesine ait yaygın ekonomik uygulamalardan vazgeçilmesi gerektiğinin konuşulduğu bugünlerde ‘devletçilik’, sadece ‘nostaljik’ ve ‘tabucu’ bir yaklaşımla ele alınamaz. cümlesiyle başlıyor. Kılıçdaroğlu, 1929 bunalımı sonrası koşullarda, zorunluluk hatta çaresizlik sonucu olarak gündeme geldiğini iddia ettiği devletçilik ilkesinin, o gün uygulandığı şekliyle çağının dolduğunu ve günümüzde uygulanma şansının olmadığını, “devletçilik ilkesinin” bu günkü karşılığının, sosyal devleti savunmak olduğunu ifade ediyor. Devletçilik ilkesini görünüşte savunurken, içeriğini bütünüyle değiştirerek fiilen ortadan kaldırılması gerektiğini söylüyor.

Gerek iç gerekse dış gündemde çok daha hayati konular varken ve toplumsal olarak iktidarı eleştirenlere yönelik tehdide varan ciddi bir ayrışma söz konusuyken nereden çıktı 6 Ok’la simgelenen ilkeleri tartışmak diye düşünmeden edemiyor insan.

Yazının anlamı Kılıçdaroğlu’nun geçmişteki söylemleriyle ve yaptıklarıyla birlikte ele alındığında anlam kazanıyor. Aslına bakarsanız söz konusu yazıda yeni bir şey söylemiyor. Kendisi tarafından derlenip, 1. Baskısı Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), benim elimdeki baskısı ise Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından gerçekleştirilmiş olan, “1948 İstanbul İktisat Kongresi” başlıklı kitabın Sunuş yazısında; “Bu kongrenin diğer bir özelliği de Cumhuriyetin ilk yıllarında düşünceleriyle veya yazılarıyla devrime katkıda bulunanların, 1948 yılında geldikleri noktadır. 1920’lerde, 1930’larda devletçiliği savunanlar, 1948’de devletçiliği en yoğun ve ağır şekilde eleştirmişlerdir. Bazı milletvekillerinin de izlediği Kongrede, devletçilik bürokrasi ile özdeşleştirilerek oldukça sert bir şekilde eleştirilmiş, devletin ekonomik hayattan çekilmesi benimsenmiştir. Bu gün en çok tartışılan konulardan birisi olan “özelleştirme” ilk kez Kongrede yaygın olarak seslendirilmiştir. Devletçiliği savunanlar ise (başta Şevket Süreyya Aydemir) Kongrede bir varlık gösterememiştir” diyerek ve sanki bağımsız bir yorumcuymuşçasına ve tarihi bir gerçeği aktarıyormuş gibi yaparak dile getirdiği devletçilik karşıtı kendi görüşlerini, bu kez, pandemi sonrası dünyanın kaçınılmaz gereği olarak sunarak, bir kez daha gündeme getiriyor.

Kılıçdaroğlu’nun, söz konusu sunuş yazısında, gerek 1923 İzmir İktisat Kongresi karaları, gerekse 1948 kongresinin/toplantısının temsil niteliği/kapsayıcılığı, hukuki statüsü, gerekse esas olarak tüccar ve sanayici örgütlerinin katılımıyla Taksim Belediye Gazinosu’nda düzenlenen “kongrede” alınan kararların toplumun geniş kesimlerince ve siyasetin bütünü tarafından kabul gördüğü yönünde verdiği izlenim gerçeği yansıtmıyor.

Konuyla ilgili yapılmış olan birçok yorumda/akademik yayında söz konusu kongrenin/toplantının, Kılıçdaroğlu’nun iddiasından farklı olarak değerlendirildiğini, daha da öte yabancı sermaye/dış borç konusundaki söylem ve “kararları” nedeniyle, bağımsız ekonomiden, dolayısıyla da bağımsız cumhuriyetten vazgeçme sürecinin başlangıç manifestosu olarak görüldüğünü söylemek de mümkün. Daha da net ifade edersek, Kılıçdaroğlu’nun devletçiliği yeniden yorumlayalım, söylemlerinin kökenini Serbest Cumhuriyet Fırkası Programında, kendisinin de ifade ettiği gibi “1948 İstanbul İktisat Kongresinde”, Demokrat Partide, Özal’da, Çiller de, Tahan Erdem’in Demokratik Cumhuriyet Programında, Kemal Derviş’de, AKP’nin 2002 yılından itibaren uygulamaya koyduğu ekonomi politikalarında bulmak mümkün.

Kılıçdaroğlu, söz konusu yazıda ifade ettiği görüşlerini yani devletçilik ilkesinin içeriğinin bütünüyle değiştirilmesi gerektiği düşüncesini, “yetmez ama evet’ci tayfasının” AKP’ye desteklerini gerekçelendirmek için sıklıkla kullandıkları “nostaljik” ve “tabucu” olmamak kavramlarıyla gerekçelendiriyor. Bir yandan kurultay şarkısında, Altı Ok’un izinde yürüyoruz iktidara” diyerek CHP’nin yönünün değişmediği algısını yaratmaya çalışırken, diğer yandan altı okun birinin daha yani “devletçilik ilkesinin, CHP’nin de içerisinde yer alacağını söylediği olası bir CHP iktidarında içeriğinin nasıl boşaltılacağının hikayesini anlatıyor.

2010 yılında Genel Başkan olduğunda, “Yeni CHP” diyerek, CHP’nin Kurtuluş Savaşı ve devrimlerden gelen ve 6 okla simgelenen köklerinden ayrılacağının mesajını veren, laiklik, milliyetçilik/ulusalcılık ilkelerini, resmen olmasa da fiilen parti gündeminden çıkaran Kılıçdaroğlu’nun, Genel Başkanlıkta geçen 10 yılın sonunda, şu ana kadar fazla yol alamadığı “değişim/dönüşüm” sürecini tamamlamayı kafasına koymuş olduğu anlaşılıyor.

2014 tarihli “Altı Ok ve Sosyal Demokrasi” başlıklı yazısında, Altı Ok’un, 1920’lerin, 1930’ların Anadolu’sun da, geri kalmış bir din-tarım toplumundan çağdaş bir topluma geçişin kısa reçetesi olduğunu, Atatürkçü İdeoloji ile Altı Ok’un eş anlamlı olarak kullanılmasının doğru olmadığını, Altı Ok’la sembolize edilen ilkelerin, değişen zamana, koşullara göre farklı şekilde yorumlanabileceğini belirten Emre Kongar gibi açık konuşmak yerine, “Altı okun İzindeyiz” diye şarklılarla toplumu yanıltmayı tercih ediyor.  

Yazıyı, Emre Kongar’ın yukarıda aktardığım sözlerini de yorumladığım, 17Aralık 2018 tarihli “Bir yandan Atatürkçü olup diğer yandan neoliberal olunur mu” başlıklı yazıdan bir alıntıyla bitireyim. 1990’lı yıllarda bir çok yazar ve akademisyen tarafından da yaygın şekilde dillendirilen bu yaklaşımın, Atatürkçülüğün ne olduğu, Altı Ok ve devrimlerin yorumlanması konusunda sınırsız bir yorum imkanı açtığını sanırım söylemeye gerek yok. Atatürkçülük, “Altı Ok”tan yani bağımsız Cumhuriyet’in kuruluşuna esas oluşturan ilkelerden/değerlerden soyutlandığında ya da bu ilkelerin değişen koşullara göre farklı şekilde yorumlanabileceği söylendiğinde, normal koşullarda gerçekleşmesi mümkün olmayan bir mucize bir anda gerçeğe dönüşüyor. Bir yandan Atatürkçü olup, diğer yandan neoliberal küreselleşmeci bağımlılık politikalarını savunmak gibi uzlaşmaz bir çelişki otomatik olarak ortadan kalkıyor. Bu sayede, amacı ekonomik ve siyasi bağımlılığın kurumsallaşması olan Dünya Bankası menşeli “yapısal reformların”, zamanın İngiliz Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt’ın “Türk tuzağı” olarak nitelediği, ülke ekonomisinin geleceğini yabancıların tek taraflı kararlarına terk eden Gümrük Birliği Anlaşması gibi antlaşmaların, “Atatürkçülükle ters düşmeksizin” savunulması mümkün hale gelebiliyor.

Kaynaklar:

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kemal-kilicdaroglu-yazdi-yeni-devletcilik-guclu-sosyal-devlet-1752442

(Kemal Kılıçdaroğlu, 1948 Türkiye İktisat Kongresi, 1. baskı DPT, 2. baskı SPK yayınları, Eylül 1997)

https://kutuphane.tbmm.gov.tr/cgi-bin/koha/opac-detail.pl?bib=134102

https://www.yumpu.com/tr/document/read/9479256/1948-turkiye-iktisat-kongresi,

https://www.researchgate.net/publication/320706626_ISTANBUL_IKTISAT_KONGRESI_22_-_27_KASIM_1948,

https://www.academia.edu/41339726/1948_T%C3%BCrkiye_%C4%B0ktisat_Kongresi_nde_Liberalizm_%C3%9Czerine_G%C3%B6r%C3%BC%C5%9Fler_Liberalism_in_the_Turkey_Economic_Congress_1948_,

https://www.evrensel.net/haber/118487/demokratik-cumhuriyet-e-parti-arayisi

https://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/115467/Alti_Ok_ve_Sosyal_Demo

https://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/115845/Alti_Ok_ve_Cagdaslik__Mi

https://odatv4.com/iste-chpnin-rap-sarkisi-24072027.html

Bunları da sevebilirsiniz