“Biz Ruslara değil, bitlere yenildik.”
Tifüsten kırılan Sarıkamış askerleri arasında geçen bu söz, savaşta salgınların ne denli ciddi bir sıkıntı olduğunu gözler önüne sermektedir. Bu sıkıntıların üstesinden gelmek için yoğun çalışmış, başarılarıyla göze girip sağlık bakanı, ardından da başbakan olmuş Refik Saydam’ın hayatı incelenecektir.
Gençlik Yılları
İbrahim Refik Saydam 1 Temmuz 1882 gününde İstanbul’da doğmuştur. Sırasıyla mahalle mektebinde, Fatih Askeri Rüştiyesinde, Çengelköy Askeri İdadisinde, Tıbbiye-i Mülkiyede eğitim görmüştür (Önger, 1982). Gülhane Askeri Hastanesinde 2 yıl çalışmasına ilave olarak 1 yıl Histoloji ve Embriyoloji şubesinde görev almıştır. Akabinde Manastır Hastanesinde ve İstanbul Maltepe Askeri Hastanesinde çalışmıştır. Kaiser Wilhem Askeri Tıp Akademisinde kurs görmüş, ardından Brandenburg 6. Zırhlı Süvari Alayında staj yapmıştır. Danzig ve Spandou’da çalışmalar yaparak mesleki anlamda kendini çok geliştirmiştir (1982).
Balkan Savaşları
Balkan Savaşlarının başlaması üzerine Berlin’den İstanbul’a dönmüştür. Antalya Redif Fırkası Seyyar Hastanesine atanan Refik Saydam, 18. Kolordu ile Balkan Cephesine gitmiş ve Çatalca hattındaki askerler arasında baş gösteren kolera ve diğer salgınların önünü kesme mücadelesine katılmıştır. 20.000 asker koleradan, 6.000 asker dizanteriden hayatını kaybetmiştir (Özdemir, 2005) . Bu dönemde Refik Saydam aşı çalışmaları, salgın önleme koruyucu tıp üzerine pratik yapmış, modern Türk sağlık sistemini inşa edeceği deneyimleri kazanmıştır.
Birinci Dünya Savaşı
Savaşın başlamasıyla hastalıklar da askerlerin hayatlarını kaybetmesine neden olmuştur. Kafkas Cephesinde bitlerle bulaşan tifüs, 3. Ordunun büyük kısmını yok etmiştir. O dönem Ordu İaşe Nizamnamesi tetkik Komisyonunda çalışan Refik Saydam, 1893 yılında Hüseyin Remzi Bey tarafından kurulan Bakteriyolojihânenin üç bölüm olarak yeniden düzenlenmiştir: Serum ve Aşı Şubesi, Tahlil Şubesi ve Eğitim Şubesi. Refik Saydam bu çalışmalarında, diğer savaşlarda da salgından can kayıplarının önüne geçmeyi amaçlamıştır.
Aşı ve Serum Şubesinde kolera, tifo, kuduz aşısı, difteri ve tetanos serumları üretilmiştir. Dünya’da ilk kez Dr. Reşad Rıza (Kor) tarafından tifüslü hastadan alınan kan örneğinden elde edilen ilk tifüs aşısı askerlere uygulanmaya başlamıştır (Özdemir, 2005). Başarısı anlaşılınca Osmanlı Devleti ve müttefikleri de bu aşıyı kullanmıştır (1982).
Millî Mücadele Yılları
9. Ordu Müfettişliği Sağlık Başkan Yardımcısı görevini üstlenen Refik Saydam, Mustafa Kemal ile 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıkanlara dahildir (Tevetoğlu, 1987). Bu dönemden itibaren Refik Saydam Mustafa Kemal’in sağlığını takip eden doktor olmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Çalışmaları
Erzurum’a bağlı Beyazıt Livasından aday gösterilerek meclise girmiştir. 5 Mayıs 1920 tarihinde kurulan ilk hükümete Sağlık Bakanı seçilen Adnan Adıvar tarafından üç odalı bir evde çalışmalarına devam ettirilmiştir. Sağlık Bakanlığı daha önceleri İç İşleri Bakanlığına dahilken, Refik Saydam’ın fikriyle meclisin açılışından 10 gün sonra ayrı bir bakanlık haline gelmiştir (Yavuz, 2001).
Osmanlı’da sağlık örgütlenmesi ordu ihtiyaçlarını karşılamak için kurulmuştur. Halkın sağlık ihtiyaçları şifahaneler ya da özel doktorlar aracılığıyla devlet ya da hayırseverler sayesinde karşılanmaktadır. Ekonomik sıkıntılardan devlet, sağlığa yeterli bütçeyi ayıramamış, halk tifo, tifüs, kolera, trahom, verem, sıtma, çiçek, frengi gibi hastalıklardan bitap düşmüştür. Nüfusun yarıya yakını hastalıklara yakalanmıştır. Sağlık Bakanlığı, İç İşleri Bakanlığına bağlı olmasından 2. derece bir örgüt olarak kalmaktadır. Batı ülkelerinde bile ayrı bir bakanlık olarak sayıları az iken, Türkiye’de kurulması Refik Saydam’ın eseridir (Metintaş, 2008).
Refik Saydam daha sonraları 173 kişiden 105 oy olarak Sağlık Bakanı olmuştur (1982). Göreve gelmesinin ardından Anadolu’daki hastane sayısının eksikliğini ve yetersizliğini vurgulamış, köklü değişikliklere ihtiyaç duyulduğunu gözler önüne sermiştir (Göl, 1938). Ülke nüfusunun yarısı bulaşıcı ya da kronik hastalıklardan acı çekmiş, cepheden sürekli yaralı ve sakat gelmiştir. Fakat dönemin koşullarından bu taleplere yeterli kaynak ayrılamamış ve köklü değişiklikler henüz başlayamamıştır.
Balkan Savaşları’ndan ve işgallerden Anadolu’ya göç edenlerin sayısı 2 milyonu aşmıştır. Dağınık haldeki bu göçmenler arasında çok sayıda yaralı ve sakat olmakla birlikte salgınlar da yaygındır. Bu vaziyet altında Sağlık Bakanlığının görevleri bu başlıklar altında toplanabilir:
1. Bakanlığın ülke sathında merkez ve taşra teşkilatı olarak organizasyonu
2. Dul, yetim, yaşlı, düşkün, yaralı ve muhtaçların barınma ve iaşeleri ile sağlıklarının korunması
3. Muhacirlerin bakım, beslenme, sağlık sorunları ve nakilleri
4. Savaş halindeki ordunun sağlık bakım ve tedavi hizmetleri ile yaralı tedavi hizmetleri ve sakat rehabilitasyonları
5. Halkın ve ordunun salgın hastalıklardan korunması
6. Çevre sağlığının korunması
7. Aşı ve serum üretimi. (Metintaş, 2008)
Cumhuriyet İlânı
Refik Saydam Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra 30 Ekim 1923 gününde yeniden Sağlık Bakanı seçilmiştir. Devlet Sağlık Teşkilatı Sağlık Dairesi, Sicil Dairesi ile Muhasebe ve Evrak Kaleminden oluşmaktaydı. Taşrada ise sağlık müdürlükleri, hükümet, belediye ve karantina tabiplikleri ile küçük sağlık memurluklarından ibaretti (Frik, 1964).
4 Mart 1925 gününde 5. kez Sağlık Bakanı seçilmiştir. Bu görevde 13 yıl içinde 47‘i kanun ve 18 tüzük Bakanlık tarafından hazırlanmış ve yürürlüğe konmuştur (Tanrıtanır, 1998). Bakanlık programını şu şekilde ifade etti:
1. Devletin sağlık teşkilatını kurmak
2. Fazla sayıda hekim yetiştirmek
3. Numune hastaneleri açmak
4. Ebe ve sağlık memuru yetiştirmek
5. Doğum ve çocuk bakımevleri açmak
6. Verem sanatoryumu açmak
7. Sıtma, frengi, trahom ve diğer sosyal hastalıklarla mücadele etmek
8. Sağlık ve Sosyal yardım teşkilatını köylere kadar götürmek
9. Sağlık ve sosyal yardımla ilgili kanunları çıkarmak
10. Merkez Hıfzısıhha Müessesesini ve Hıfzısıhha Okulunu kurmak (1982).
Halkın sağlık imkanlarından daha çok yaralanabilmesi için, kırsal bölgede çalışan doktor sayısını arttırma kararı vermiş ve zorunlu hizmet yasası çıkarılmıştır. Tıp öğrenimini yaygınlaştırmak ve okuma fırsatı yaratmak için Yatılı Tıp Öğrenci Yurdu açtırılmıştır (Güler, 1997). Bu sayede pek çok öğrenci okuyabilmiştir. 1942’ye doğru doktor sayısı bine yaklaşmıştır.
Sadece doktor yetiştirmenin yeterli olmayacağını bildiğinden iki sağlık memuru okulu açtırmıştır. 1942’ye doğru bu memurların sayısı 1.500’ü geçmiştir. Ebe ve hemşire yetiştirmek için de okullar açıldı ve zorunlu hizmete tabi olarak kent belediyelerinde çalışmaya başlamışlardır. Doktorlara düzenli maaş ödenmesini sağlamış, aynı zamanda ücreti karşılığında özel muayene yapmalarına da müsaade etmiştir (Metintaş, 2008).
En büyük sağlık sorunlarından biri olan verem ile mücadele edebilmek için İstanbul Özel İdaresin tarafından Verem Savaş Dispanseri açılmıştır. Aynı amaçla Heybeliada’da Verem Sanatoryumu açılmıştır. Verem hastalığının tedavisi için hastanelerin yatakları, odaları ve koğuşları ayırarak düzenlemeler yapılmıştır (Metintaş, 2008).
Bir diğer sağlık sorunuysa sıtma hastalığıdır. Birinci Dünya Savaşı’nda orduda yapılan sıtma tespiti sayısı 420.000’e yakındır. Samsun’da %70, Antalya’da %86 oranında yayıldığı gözlemlenmiştir. Sıtmayla mücadele için muayene ve tedavi ücretsiz hale getirilmiş, bataklıklar kurutulmuş, sivrisineklerin yetiştiği çeltik sahaları kontrol altına alınmıştır. 17 milyon insan kontrolden geçmiş, 55 milyon insan tedavi edilmiş, 350 kilometrekare bataklık kurutulmuştur (2002).
Anne ve çocuk sağlığının korunması amacıyla Ankara, Konya, Adana, Çorum, Erzurum, Kars, Malatya, Balıkesir ve Van Çocuk Bakımevleri kurulmuştur. Bu hizmetler ile anne ve çocuğun sağlığının korunmasının yanında, nüfus arttırma politikalarının hedefine ulaşabilmesi için de önemliydi (1973).
Ulaşımın gelişmediği köylerde ayın belli bir günü seyyar doktorlar köylere gitmiş, muayene ve ilaçlar ücretsiz olarak köylüleri tedavi etmişlerdir. Böylece sağlık hizmetleri en ücra köşelere uzanmıştır (Aydın, 2002).
Koruyucu tıbba çok önem vermiştir. Koruyucu tıp dört ana başlık altında toplanabilir:
1. Bulaşıcı ve salgın yapan hastalıkların kontrolünde ele alınan çeşitli önlemler, aşı ve serum uygulamaları ile toplumun hastalıklara karşı dirençli kılınması
2. Yenilen ve içilen gıda maddelerinin denetimi
3. Çevre ve bina sağlığı
4. Sosyal hayatta bireylerin ruh sağlığı. İnsan sağlığı ile ilgili her türlü laboratuvar çalışmaları ve kullandığımız ilaçların kontrolleri.
Koruyucu tıbbı bilimsel düzeye getirmek, üretim yapmak ve eğitimi yaygınlaştırmak için kurumlara ihtiyaç duyulmuştur. Bu amaçla Hıfzısıhha Enstitüsü, Hıfzısıhha Okulu ve Umumi Hıfzısıhha Kanunu doğrudan Refik Saydam tarafından oluşturulmuştur. Bu sayede koruyu tıp yönünden dışa bağımlılık azalmış, üretilen bazı malzemeler ihraç edilmiştir (1982).
Başbakanlık Dönemi
Atatürk’ün ölümünden ve Celal Bayar’ın başbakanlıktan istifasının ardından Refik Saydam başbakanlık görevini üstlenmiştir. İlk icraatlarından biri olan tüzük değişiklikleriyle partiyi ve devleti birbirinden ayırmıştır. Türkiye’nin demokratikleşme sürecine önemli bir katkı sağlamıştır.
2. Dünya Savaşı’nın onun başbakanlık döneminde başlaması, görevinin hayli zor geçmesine neden olmuştur. Almanların Balkanlar’a doğru yayılmacı politikaları, İtalya’nın savaşı Akdeniz’e yayması, Sovyet Rusya’nın talepleri mecliste yoğun güvenlik endişesi yaratmış, halen daha zayıf olan ekonominin küçülmesine ve akabinde ekonomik sıkıntılara neden olmuştur.
2. Dünya Savaşı sürecinde İtalya’nın Arnavutluk işgali, Türkiye’nin Akdeniz’deki güvenliği konusunda endişe yaratmıştır. Bunun üzerine İngiltere ile sürdürülen müzakereler sonucunda Türk-İngiliz Ortak Deklarasyonu ilan edilmiştir (Deringil, 2003). Akdeniz’de bir savaş durumunda iki devletin yardımlaşmasına karar verilmiştir. Hatay sorunundan dolayı gelişemeyen Fransa-Türkiye ilişkileri, 2. Dünya Savaşı sürecinde tarafların birbirlerine destek olmalarına engel olmaktayken, Hatay’ın Türkiye’ye katılımının ardından Türk-İngiliz Ortak Deklarasyonuyla aynı içerikte Fransız-Türk Ortak Deklarasyonu da yayınlanmıştır.
Sovyetler Birliği’nin Almanya ile anlaşması, güçlü Türk-Sovyet ilişkilerinin zayıflamasına neden olmuştur. Savaşın iki bloğu karşısında denge politikası uygulamayı hedefleyen Türkiye, Sovyetlerin boğazları kendi lehine kullanma talepleri ve olası Bulgaristan ile Baserabya işgalinde Türkiye’nin sessiz kalma talebi, milli egemenliğe tehdit olarak kabul edilmesinden Türkiye tarafından reddedilmiştir (Gürün, 1991).
İtalya’nın Fransa’ya savaş ilan etmesiyle savaşın Akdeniz’e yayılmış olması, Türkiye’nin Ankara İttifakı’na göre savaşa girmesini gerektirirdi. Fakat Türkiye’yi savaştan uzak tutmakta ısrarcı olan Refik Saydam bazı mebusların baskılarına rağmen bu süreci geciktirerek Türkiye’nin savaşa girmemesi için zaman kazanmıştır. Almanlarla da ticaret antlaşması yaparak denge politikası uygulamıştır (Metintaş, 2008).
Dönemin Koşullarında Ekonomik Durum
Dönemin koşulları yoğun ekonomik sıkıntılara neden olmuştur. Türkiye’de tüketim azalmamış fakat arz talebe yetişememiş, sonuç olarak da enflasyonun önüne geçilememiştir. Bu süreçte Refik Saydam yönetimin temel amacı kıtlığın ve karaborsanın önüne geçmektir. Bu amaçla da devletin ekonomiye müdahaleleri artmıştır. Özellikle gıda ürünlerinin belirlenen resmi bir fiyatla devlete satılması, bu sayede üretiminin ve tüketimin dengelenebilmesi ve stok biriktirilmesi amaçlanmıştır. Uygulanan devletçi politikalar karaborsacılığın önüne geçmekte yetersiz kalmıştır. Hükümet bunun üzerine Milli Koruma Kanunu’nu ilan etmiştir. Bu kanun sayesinde hükümetin ekonominin birçok alanını doğrudan kontrol etmesini mümkün kılmıştır. Bazı maddeler şu şekildedir (1940):
-
Hükümet ihtiyacı karşılamak amacıyla sanayi ve maden işletmelerini denetleyebilir.
-
Hükümet bu kurumlara üretim programı verebilir, bunların üretim hacmini, miktarını, cins ve türlerini belirleyebilir.
-
Hükümet mal ve yardımcı malzeme stok edebilir. Değerlerine göre bunlar el koyabilir. İhtiyacı olan kuruluşlara da karsız verebilir.
-
Gerekli malların tüketimi sınırlanabilir ve yasaklanabilir.
-
Gayrimenkul kiraları 1939‘daki fiyatını geçemez.
Eğitim Politikaları
Refik Saydam milli bir eğitim modeline önem vermiştir. Dönemin Türkiye’sinde toplumun %78’i okur-yazar değildir. Bu sorunun üstesinden gelinebilmesi, halkın sağlık, tarım ve el sanatlarında aydınlatılması ve beceri kazanması, sosyal ve kültürel olarak gelişmesi için Köy Enstitüleri kurulmuştur.
Köy Enstitüleri kanununun çıkarılması ve enstitülerin kurulup faaliyete geçmeleri sonucunda, dokuz yıl boyunca kırsal kesimlerde yaşayan ülke insanının eğitimine ve günlük yaşamına katkı yapacak 1.398‘i kadın 17.431 köy öğretmeni, 29‘u kadın 8.675 eğitmen, 1.774 sağlık memuru ve 53 ebe yetişmiştir. Mezun olan toplam görevli sayısı 29.853‘tür. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünde 14 kadın 197 erkek olmak üzere toplam 211 yüksekokul mezunu öğretmen yetişmiştir (Uğurlu, 1993)
Refik Saydam’ın “devrimin en güzel icraatlarından biri” olarak tanımladığı halkevleri 1932 yılında kurulmuştur. Halkevlerinin kuruluş amacını Prof. Dr. Suna Kili bu sözlerle açıklamıştır: “Halkevleri, Atatürk Devriminin, bu devrimle başlatılan ulusal kültür yaratma çabalarının, bu kültürü yayma girişimlerinin halka açılan kapıları; kültürü tüm içeriği ve alanlarıyla geniş kitlelere benimsetme; olguda kadın erkek, genç yaşlı tüm yurttaşları görevli kılma, çalışmaya itme, etkinsel çalışma ve girişimlere katılmalarını sağlama merkezleridir.” (Metintaş, 2008).
Refik Saydam döneminde sayıları hızla artmış, 1932’den 1939’a kadar sayıları 14’ten 367’ye yükselmiştir. 1939 yılının sadece son 3 ayında 58 yeni halkevi açılmıştır. Faaliyette oldukları süre boyunca Halkevlerinde 23.750 konferans verilmiş, 12.350 temsil gösterilmiş, 9.050 konser icra edilmiştir (Çavdar, 2004). Açılış yılında kütüphanelerden yararlanan okuyucu sayısı 150.000 iken, bu sayı 1940 yılında 2.557.850‘yi bulmuştur. 1932 – 1940 arası Halkevi ve Halkodalarının gelişme yıllarıdır. Halkevlerinin faaliyet dönemindeki sayıları 478, Halk Odalarının sayıları ise 4.322‘yi bulmuştur. Halkevleri ve Halkodaları 11 Ağustos 1951 yılında çıkarılan 5830 sayılı kanunla kapatılmıştır (Metintaş, 2008).
Vefatı
3 Temmuz 1942 günü İstanbul’a, şehrin sorunlarını tespit etmek amacıyla toplantıya gelmiş, İstanbul’da bulunduğu süreç içerisinde küçük esnafın sorunlarını dinlemiştir. 7 Temmuz 1942 gecesi kalp bölgesindeki ağrılarından uyanmış, gecenin ilerleyen saatlerinde müdahalelere rağmen hayatını kaybetmiştir (Metintaş, 2008). “Saydam” soyadını bizzat Atatürk tarafından “içi dışı bir, temiz, dürüst arkadaşımız, sizin soyadınız Saydam olsun” taltifi ile almıştır. Hayatını ülkesine adayan Refik Saydam, bu üstün hizmetleriyle “Milli Kahraman” olmuştur.
Kaynakça
(1982). Dr. refik Saydam 1881 – 1942 Ölümünün 40. Yılı Anısına. içinde Ankara : Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Yayınları.
Aydın, E. (2002). Türkiye’de Sağlık Teşkilatlanması Tarih. Ankara: Naturel Yayınları.
Çavdar, T. (2004). Türkiye’Nin Demokrasi Tarihi. Ankara: İmge Kitapevi.
Deringil, S. (2003). Denge Oyunu. İstanbul : Tarih Vakfı Yurt Yayınlar.
Frik, F. (1964). Cumhuriyet Devri sağlık Hareketleri (1923 – 1963), . İstanbul. akt. Metintaş, M.Y.
Göl, S. K. (1938). Dr. Refik Saydam. İstanbul: Poliniklinik Aylık Tıp Mecmuası. akt. Metintaş, M.Y.
Güler, M. B.-Ç. (1997). Halk Sağlığı Temel Bilgiler. Ankara: Güneş Kitapevi.
Metintaş, M. Y. (2008). Refik Saydam’ın Yaşamı ve Kişiliği Doktora Tezi. Ankara.
Önger, M. F. (1982). Dr. Refik Saydam‘ın Türk Eczacılığına Yaptığı Hizmetler. Dr. Refik Saydam 1881–1942 Ölümünün 40. Yılı Anısına. içinde Ankara: Sağlık Ve Sosyal Yardım Bakanlığı Yayınları. akt. Metintaş, M.Y.
Özdemir, H. (2005). Salgın Hastalıklardan Ölümler8!914 – 1918). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Sağlık Hizmetlerinde 50 Yıl. (1973). Ankara: Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Yayınları.
(26 Ocak 1940). T.C. Resmi Gazete. akt. Metintaş, M.Y.
Tanrıtanır, N. E.-N. (1998). Cumhuriyet ve Sağlık. Ankara: Türk Tabipler Birliği Yayını.
TBMM Zabıt Ceridesi.
Tevetoğlu, F. (1987). Atatürk’le Samsun’a Çıkanlar . Ankara.
Türk Tıbbının Kahramanları. (2002). İstanbul.
Uğurlu, M. C. (1993). Dr. Refik Saydam ve Köy Enstitüleri. Mülkiyeliler Birliği Dergisi.
Yavuz, A. (2001). TBMM Hükümetleri Kuruluşu, Evreleri, Yetki ve Sorumluluğu( 23 Nisan 1920 * 30 Ekim 1923). Ankara: Yeni Türkiye Yayınları